Gölcük depreminin üzerinden 23 yıl geçti. 17 Ağustos 1999’da meydana gelen depremde resmi rakamlara göre, 18 bin 373 kişi hayatını kaybetti, 48 bin 901 kişi de yaralandı. 300 binin üzerinde bina hasar görürken İstanbul da depremden olumsuz etkilendi. Uzmanlara göre İstanbul’da büyük bir deprem bekleniyor. Peki mega kent depreme hazır mı? İBB’ye bağlı İstanbul Planlama Ajansı’nın hazırladığı “İstanbul’un Ana Gündemi: Deprem” raporuna göre Marmara Denizi’nde Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde meydana gelmesi öngörülen deprem, kentin en önemli risklerinden biri hâline geldi. 2019’da tamamlanan hasar tahmin çalışmalarına göre İstanbul’da 48 bin binanın ağır, 146 bin binanın orta hasar alacağı tahmin edilirken; Hızlı Tarama Yöntemleri ile ağır ve orta hasar alması beklenen bina sayısının kat kat fazla olduğu ortaya çıktı. 7,5 büyüklüğünde bir depremde şu anda hafif, orta ve yüksek hasar alabilecek bina sayısının 500 bine ulaştığı görülüyor.
"YOĞUN ALANLAR RİSK TAŞIYOR"
Rapora göre İstanbul’da deprem riski Avrupa Yakası’nda Haliç ile Küçükçekmece Gölü arasındaki geniş bölgeye, sahil hattında Bakırköy, Zeytinburnu ve Fatih ilçeleriyle meskûn nüfus yoğunluğu yüksek olan Bahçelievler, Güngören, Bağcılar, Esenler, Bayrampaşa ve Küçükçekmece ilçelerini kapsayan bir alanı tehdit ediyor. Anadolu Yakası'nda ise sahil şeridi boyunca, özellikle eski yapı stokunun yoğun olduğu alanlar risk taşıyor. Raporda yer verilen bilgilere göre depremin yıkıcı etkilerinin sadece yapı stokunda değil, altyapı sistemlerinde de önemli hasarlar meydana getirecek. Deprem sonrası meydana gelmesi olası bir tsunami nedeniyle Marmara Denizi’ne kıyısı bulunan tüm ilçeler ek risklere karşılaşacak. Kıyılarda yer alan balıkçı barınakları, yeşil ve kamusal alanlar ve dere ağızları tsunami karşısında hasar görebilirliği yüksek bölgeler olarak öne çıkıyor.
“DAHA DA DERİNLEŞTİRDİ”
Raporda farklı yıllarda uygulanan imar affına da değinildi. 2003 yılından günümüze çıkartılan yedi imar affının riskli yapıların dönüştürülmesinde önemli bir zafiyeti ortaya çıkardığı vurgulanırken şunlar kaydedildi: “Seçim dönemlerinin önemli hamlelerinden biri hâline gelen imar afları, hazineye ait taşınmazların üzerinde bulunan yapı sahiplerine satışından, yönetmeliğe uymayan kaçak yapılara altyapı götürülmesine, kaçak ya da kullanım izni bulunmayan, imar planlarına aykırı yapıların ücret karşılığı ‘Yapı Kayıt Belgesi’ düzenlenmesine kadar farklı araçlarla, yönetmeliğe uymadan yapılmış yapıların ücret karşılığında yasallaşmasına olanak sağladı. ‘Af’ ve ‘barış’ gibi kavramların temeline oturan bu düzenlemeler, kentsel adaletin tahsisine bir fayda sunmadığı gibi hâlihazırda mevcut olan kırılganlıkları daha da derinleştirdi.”
KENTSEL DÖNÜŞÜM NEDEN YAPILIYOR?
Raporda öne çıkan konulardan biri de İstanbul’da yürütülen kentsel dönüşüm çalışmaları. Deprem riskinin azaltılmasında önemli araçlardan biri olan kentsel dönüşüm faaliyetlerinin rant ve arazi değerlerinin artışına da sahne olduğu ifade edilerek şu bilgiler paylaşıldı: “İstanbul’da kentsel dönüşüm ve gelişim alanları, yenileme alanları ve riskli alanların toplamda 4 bin 964,8 hektar olduğu görülüyor. Yapılaşmış alan büyüklüğü ise 140 bin 680,6 hektar. İstanbul’da yapılaşmış alanlar içinde alan bazlı kentsel dönüşüm uygulamalarının gerçekleştiği alan oranı yüzde 3,5. Söz konusu oran mevcut riske karşılık gelmediği gibi, 6306 sayılı kanuna göre riskli alan ilan edilen alanlar bakımından yürütülmekte olan kentsel dönüşüm uygulamaları, İstanbul’un afet riskine ilişkin yapılan çalışmalarda belirlenen risk içeren alanlar ile de örtüşmüyor.”
“İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Dairesi Başkanlığı’nca PERA Hızlı Tarama yöntemiyle yapılan güncel tahminler doğrultusunda 7,5 büyüklüğündeki senaryo depreminde 86 bin binanın ağır ve üzeri öngörülmüşken, söz konusu oranların oldukça yetersiz olduğu görülüyor. Bu nedenlerle 1999 Gölcük ve Düzce depremlerinin ardından geçen 23 yıl içinde yapı stoku yenilenmesine dair alınan mesafe ise kentliler için endişe verici.”
“DÖRT DEFA DÖNÜŞTÜRÜLEBİLİRDİ”
Raporda, İstanbul’da son 20 yılda tamamlanan ve yapımı devam eden büyük ölçekli inşaat projelerinden ve imara açılan alanlarda üretilen inşaat alanlarından elde edilen 1,4 trilyon lira maddi kazançla İstanbul’daki orta ve üzeri riskli yapıların tamamı dört kere dönüştürülebileceği kaydedildi. Merkezi yönetimin afet riskinin azaltılmasında sorumluluğu büyükşehir belediyesi, ilçe belediyeleri ve vatandaşlara yönlendirdeği ifade edilirken, “Özellikle riskli yapıların dönüştürülmesinde ihtiyaç duyulan bütçenin elde edilen ranttan karşılanmamış olması kurum ve kişilerin özünde deprem riskini ciddiye almadığını, bütçenin yaratılamayan bir öğe değil, var iken kullanılması tercih edilmeyen bir kalem olduğunu ortaya koyuyor. Bu konuda başka bir örnek de Cumhurbaşkanlığının örtülü ödenek olarak tabir edilen‘Gizli Hizmet Giderleri’ üzerinden verilebilir. 2011 yılından günümüze söz konusu giderlerin toplamı ile İstanbul’daki orta ve üzeri riskli yapıların yüzde 36,6’sı belediyelere ya da vatandaşlara herhangi bir yük olmaksızın dönüştürülebilirdi.” denildi.
Raporda İBB’nin depremle ilgili çalışmalarına da yer verildi.
“KAĞIT ÜSTÜNDE KALDI”
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi de 17 Ağustos depreminin 23. yılında basın toplantısı düzenledi. Yapılan açıklamada, “Depremin afete dönüşmesini engellemenin yöntemlerinden biri de kentsel yoğunluğu azaltıp kenti dönüştürmektir” denildi
İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi 17 Ağustos depreminin 23. yılında basın toplantısı düzenledi. Açıklamada, çıkarılan yasa ve yönetmeliklerin, yıllara dayanan çalışmalarla oluşturulan plan ve projelerin uygulama aşamasına geçemeden kağıt üzerinde kaldığı ifade edilirken, 2011 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe konan ve 2012-2023 yıllarını kapsayan "Ulusal Deprem Stratejisi ve Eylem Planı"nda (UDSEP) alınan kararların uygulanmasının depreme hazırlık konusunda en önemli çabanın olacağı kaydedildi.
Konuyla ilgili şu bilgiler paylaşıldı: “UDSEP`e göre başta okul ve hastaneler olmak üzere, Türkiye`deki bina envanterinin çıkarılması ve mevcut yapıların hasar görebilirlikleri ve riskleri esas alınarak gruplandırılması planlandı. Oysa 2020 yılında TBMM’de kurulan Deprem Komisyonu’nun 2021 tarihli raporunda, 2017 yılı itibarıyla bitirilmesi gereken envanter ve riskli yapı tespiti çalışmalarının 2021 yılı itibarıyla nasıl yapılacağının yönteminin bile çıkarılamadığı anlaşılmaktadır. Mevcut yapı stokunun envanterinin çıkarılması konusundaki çalışmalar hızlandırılmalı, mevcut durum tespit edilerek acilen güçlendirilmesi veya yenilenmesi gereken binalar belirlenerek bir plan doğrultusunda yapı stokunun depreme dirençli hale getirilmesi sağlanmalıdır.”
“YOĞUNLUK AZALTILMALI”
Açıklamada, başta İstanbul olmak üzere diğer kentlerde devam eden kentsel dönüşüm çalışmaları da eleştirildi. Kentsel dönüşümün riskli yapıların dönüştürülmesi için değil, rant değeri yüksek bölgelerin yapılaşmaya açılması için gerçekleştirildiği kaydedilirken, şöyle devam edildi: “Yıllardır gündeme getirilen ve olası bir depremin çok daha büyük felakete dönüşmesine neden olacak olan Kanal İstanbul projesi ölü doğan bir projedir. Marmara bölgesi için bir çevre felaketini tetikleyecek olması bir yana deprem riski çok yüksek olan kentin Avrupa yakasını ikiye bölmenin yaratacağı belirsizliklerin neye mal olacağı bilinmemektedir. Mevcut durumda bile deprem toplanma alanları, ulaşım güzergâhları yok edilen bir kentin afet müdahale olanakları adeta engellenirken, bölünmüş bir kentin deprem sonrasında nasıl tepki vereceği de büyük bir bilinmezliktir. Depremin afete dönüşmesini engellemenin yöntemlerinden biri de kentsel yoğunluğu azaltıp kenti dönüştürmektir. Bunun aksine Kanal İstanbul projesi ile kentin nüfusuna yaklaşık 8 milyon ilave olacağı, İstanbul nüfusunun 25 milyon, Trakya nüfusunun ise (İstanbul nüfusu dahil) 40 milyonu bulacağı hesaplanmaktadır.”