İzmir’de meydana gelen 6,9 büyüklüğündeki deprem sonrası herkesin, yaşadığı binalarla ilgili tereddütü arttı. Kentsel iyileştirme ve dönüşüm konuları yeniden gündeme gelirken, özellikle riskli binalarda yaşayanlar korkuyla, çaresiz şekilde evlerinde kalmaya devam ediyorlar.
İnşaat Mühendisleri Odası 2. Başkanı Gülsun Parlar öncelikle İzmir’deki durumla ilgili bilgi verdi. Parlar, “Bölgedeki yapıların hepsi yıkılmamış. O zaman bölgenin zemin yapısının yıkımlarda önemli bir faktör olduğunu söylerken, yapısal sistemdeki arızaların bununla eşdeğer önemde olduğunu vurgulamak gerekli” diyerek başladığı sözlerine İzmir depreminde gördüğü temel hataları sıralayarak devam ediyor: “Yıkılan binaların betonarme betonlarının dayanımlarının düşük olma olasılığı televizyondaki görüntülerden bile söylenebilir. Toptan göçen veya ağır hasar alan binaların zemin katlarının tamamen boş olması veya duvarsız alanlara ihtiyaç duyan dükkan, market benzeri ticari alanların olması nedeniyle zayıf zemin kat davranışı görülüyor. Alt katta kolonlara yapılan müdahale, deprem olmaksızın da bir yapının göçmesi için tek başına yeterli nedendir. Ki bunun en son örneğini maalesef Kartal’da çöken ve 21 kişinin hayatına kaybetmesine neden olan Yeşilyurt apartmanında gördük. Güçlendirme yapıldığı söyleniyor ama gelişigüzel, bir projeye bağlı olmaksızın, örneğin yalnızca bir katta veya birkaç taşıyıcı sistem elemanında lokal güçlendirme yapmak yanlıştır. Yer altı su seviyesi yüksek olduğu için hasarın yoğun olduğu bölgedeki yapıların pek çoğunda temel yeterli derinliğe indirilmemiş ve bodrum kat yapılmamış. Taşıyıcı sistem tasarımında hatalar olması mümkün.”
DENETİM YETERSİZ, AF YANLIŞ
Yapı denetiminde sıkıntıların olup olmadığını sorduğumuzda ise Parlar, 4708 sayılı yasanın çıkarılmasına rağmen yapı denetiminde istenen seviyeye ulaşılmadığını söylüyor: “Yapı denetim sistemindeki en önemli sorun, bazı yapı denetim kuruluşlarının yaptıkları işi gerekli hassasiyeti göstermeden, hayati önemde bir iş gibi değil de adeta bürokratik bir işlem yapar gibi yapmalarıdır. Hatta bazı müteahhitlik kuruluşlarından yapılan ‘Yapı denetimi mühendisler yapmıyor, diplomaları yapıyor’ türünden açıklamalar işin icrasının gayri ciddiyetini ortaya koymaktadır. Ayrıca denetleyenin, ücretini denetlediği kişiden alması ciddi bir açmaz oluşturmaktadır. Proje denetimi ile başlayan yapı denetim sürecinin tümüyle, liyakatlı mühendis ve mimarlar tarafından yapıldığını söylemek ne yazık ki mümkün değil.
Proje denetiminde imzası olan denetçi mühendis ve mimarların bir kısmının ne yazık ki yalnızca diplomasını yapı denetim kuruluşuna aylık bir ücret karşılığında adeta kiraya vermesi, imza attığı projenin içeriğini bilmemesi daha işin başlangıcında arızaların başladığını gösteriyor.”
Depremle birlikte en fazla gündeme gelen konulardan biri de imar affı. Türkiye’de iki sene içerisinde 10 milyonun üzerinde başvuru yapılmıştı. İzmir depreminin ardından da İzmir’de imar affı için yapılan başvuru sayısının 811 bin olduğu ortaya çıkmıştı. Parlar, “Mali kaynak yaratmak amacıyla çıkarılan imar afları ne yazık ki insan hayatını tehlikeye atıyor” diyor ve devam ediyor: “İmaf affında, zaten çoğunlukla mühendislik hizmeti görmemiş olan, yapı izin belgesi alacak kaçak yapılar var ve bunların deprem dayanıklılığının belirlenmesine yönelik çalışma, Çevre ve Şehircilik Bakanı tarafından ‘Burada kolaylık olması açısından vatandaşın beyanını esas kabul ettik. Vatandaş, 3-5 bin lira verip bizimle helalleşip barışırken, mühendislik bürolarına 2-3 bin lira versin istemedik’ denerek engellendi. Elde ettiği rantın hevesine kapılan vatandaşlar da bu konuda sorumludurlar. Mimar Turgut Cansever hocamızın söylediği gibi ‘Şehir mimarisini kurtarmak için yapılacak yapı hacmi fedakarlıkları, ülke bilinç düzeyinin gelişmişliğini belirleyecektir.’”
İzmir depremi değerlendirmesi ve imar affını konuştuktan sonra asıl sorularımıza geliyoruz: Peki vatandaşlar ne yapacak? Riskli binalarda oturanların yapması gerekenler neler yapabilir? Yenilemenin yükü vatandaşa mı bırakılıyor?
VATANDAŞ NE YAPACAK?
Parlar, öncelikle binaya güvenip güvenmemenin vatandaşın tek başına vereceği bir karar olmadığını belirterek vatandaşların ne yapması gerektiğini şöyle açıklıyor: “Yapım yılı özellikle 2000 öncesiyse, zemin katı boş ise 7-8 katın üzerinde katı varsa, bodrum katı yoksa, döşeme sistemi asmolen döşeme sistemi ise özellikle bodrum katlarında rutubet varsa veya cephelerinde rutubet gözlemleniyorsa, zeminin problemli olduğu biliniyorsa ve bu durumlardan birkaçı biraradaysa, bir kamu kurumuna (belediyeler, inşaat mühendisleri odası gibi) veya yetkili mühendislere bir ön inceleme yaptırmaları faydalı olur. Gözleme dayalı inceleme maliyeti yüksek bir hizmet değildir. Detaylı inceleme ise maliyetlidir. Detaylı inceleme sonucunda yapı güçlendirilebilir veya yıkılıp yeniden yapılabilir.”
Vatandaşların yenileme için ağır maliyetlerin altından kalkamayacağını vurgulayan Parlar, “Deprem dayanımı yetersiz yapıların güçlendirilmesi veya yıkılıp yeniden yapılması müteahhit eliyle, rant oluşturacak şekilde değil, devlet eliyle yapılmalıdır. Kentsel dönüşüm halkı, şehri ve devleti kurtarmak için yapılmalıdır. Devlet, deprem sonrası gelip yara sarmak için yapacağı afet evlerini bugün yaparak gerçek bir kentsel dönüşüm gerçekleştirmelidir. Devletin yapı üretimi ile ilgili çalışan kurumları, kar peşinde koşan ticari bir müteahhitlik firması gibi değil, sosyal devletin görevini yerine getirecek, halkın konut sorununu çözecek bir kurum olarak çalışmalıdır.” diyor.
“KADIKÖY’DE ZAYIF ZEMİN KATLAR VAR”
Kendisi de Kadıköylü olan Parlar, son olarak Kadıköy’e dair de şunları söylüyor: “Kadıköy ilçesinde zayıf zemin katlı yapılar çok yaygın. Bunların bir kısmında zemin kat tamamen boş, bir kısmında ise ticari alanlardan dolayı düzensizlik var. Sadece bu düzensizlikleri ortadan kaldıracak bir çalışma ile çökme potansiyeli olan yapıların büyük bir kısmını kurtarmış oluruz.”