Sansürün uzun tarihi

Karikatür tarihçisi Turgut Çeviker, TESAK’taki söyleşisinde, karikatür ve mizah üzerinde uygulanan sansürün ortadan kalkması için demokrasi mücadelesinin önemine dikkat çekti

24 Mart 2016 - 14:26
Erhan DEMİRTAŞ
Karikatür tarihçisi Turgut Çeviker, 19 Mart Cumartesi günü TESAK’ta “Türkiye’de Karikatür ve Sansür” konulu bir söyleşi gerçekleştirdi. Türkiye’de mizahın, siyasal iktidar ve baskı grupları karşısındaki mücadelesini tarihsel süreç bağlamında ele alan Çeviker, karikatür üzerindeki baskı ve sansürün Tanzimat Dönemi’nden şimdiye kadar devam ettiğini söyledi. Turgut Çeviker söyleşiye başlamadan önce 19 Mart Cumartesi günü İstiklal Caddesi’nde gerçekleştirilen bombalı saldırıdan üzüntü duyduğunu da belirtti.

HER DÖNEM SANSÜR
Çeviker konuşmasına Tanzimat döneminde karikatür ve mizah anlayışını anlatarak başladı. Türkiye’deki karikatür sanatının İstanbul’da ortaya çıktığını ifade eden Çeviker, “1850’li yıllarda Ermeni vatandaşların çıkardığı gazetelerde karikatür hayatımıza girdi. O dönemin en güçlü yayınlarından biri ise Teodor Kasap’ın çıkardığı Diyojen gazetesiydi. Ben kişisel olarak Türk mizahının Diyojen’den çıktığını düşünüyorum”dedi.
Eleştiriye tahammül edemeyen siyasal iktidarların toplumu baskı altında almak istediklerinde basına sansür uyguladığına dikkat çeken Çeviker, “Mizah, toplumun harekete geçmesi için çok güçlü niteliklere sahiptir. Bu sebeple iktidarlar basını her zaman en büyük tehdit olarak gördüler ve görmeye de devam ediyorlar. Korkutarak ve yıldırarak basını susturmak istiyorlar. Eleştirinin en görünür olduğu mecra basındır. Basın iktidarı uyarır. Daha iyisini yapmaya zorlar. Bizde eleştiri kötü bir şey olarak görünüyor. Oysa gelişmiş ülkelerdeki üniversitelerde eleştiri konusunda kürsüler var. Bu konuyla ilgili dersler veriliyor” diye konuştu.
Karikatür ve mizah üzerindeki sansürün sadece Osmanlı padişahları döneminde yaşanmadığını söyleyen Turgut Çeviker, İttihat ve Terakki yöneticilerinin de yazarları korkuttuğunu, dergi ve gazeteleri kapattığını ifade etti. Cumhuriyet döneminde de mizahın belirli oranda yasaklandığını belirten Çeviker, o dönem çıkan mizah dergilerini ve yasakları şöyle anlattı: “1918’e kadar Karagöz adlı dergi ön plana çıktı. Karagöz dergisinin bir özelliği vardı, o da devletten yana bir mizah yapmasıydı. 1918 yılında Diken çıkar. Yusuf Ziya Ortaç bu dergide yazar. Bu dergi bir okul gibidir. Çok ünlü isimler bu dergide yetişir. Markopaşa ise tek parti iktidarının bitip çok partili sisteme geçilen dönemde çıkar. Sabahattin Ali ve Aziz Nesin çıkarır bu dergiyi. Markopaşa daha önce yapılmayan bir mizah yapmaya çalışır. Kimseden yardım almadan gazetelerini çıkarmaya çalışırlar. Çok korkusuz bir şekilde keskin bir dil kullanırlar. Ama bunun sonucunda Sabahattin Ali öldürülür. Aziz Nesin yazılarında adını kullanmaz hale gelir. Yıllarca baskı altında yaşamak zorunda kalır. Markopaşa gibi dergiler çok uzun süre yaşayamaz.”

293 GAZETECİ MAHKUM
Adnan Menderes’in Başbakan olduğu Demokrat Parti döneminde ise basın üzerinde çok yoğun baskının yaşandığını ve 293 gazetecinin hapiste tutulduğunu hatırlatan Çeviker, Ratip Tahir adlı bir gazetecinin çizdiği bir karikatür yüzünden 1 yıl 7 ay cezaevinde hapis yattığını söyledi. Çeviker, “Menderes’in yıkılmasını isteyen gazeteciler, ‘Menderes gitmeli’ diye yazamazlar ama “Kongo’da diktatör devrildi” başlıklarını atarlar. Demokrat Parti dönemi, karikatüristlerin resmen çizemediği dönem olarak tarihe geçmiştir. Bugün de çok büyük baskılar var ama en azından şimdi çizebiliyorlar” diye konuştu.
Tanzimat’tan başlayan sansürün, karikatürün ve mizahın peşini bırakmadığını ifade eden Çeviker, her dönemin siyasal iktidarının, kendilerini eleştiren karikatürcüleri ve gazetecileri baskı altında tutmaya çalıştığına dikkat çekti. Can Dündar ve Erdem Gül’ün gazetecilik faaliyetleri yüzünden yargılandığını hatırlatan Çeviker, adları bilinmeyen onlarca gazetecinin de tutuklu olduğunu söyledi.
Karikatür ve mizah üzerinde uygulanan sansürün kolay kolay ortadan kalkmayacağını söyleyen Çeviker, karikatüristlerin özgür bir şekilde çizebilmeleri için demokrasi ve çağdaşlığı benimseyen toplumların sorumluluk alması gerektiğini belirtti.

ARŞİV