Sebzelerin akla hayale gelmedik öyküleri, kıtalararası yolculukları, yüzyıllar içindeki serüvenleri…
Rönesans döneminde enginar, afrodizyak etkilerinden dolayı çok rağbet görüyordu. Avrupalılar yerelması yemeyi Kanada yerlilerinden öğrenmişlerdi. Marcel Proust taze fasulye tutkunuydu. Lahana turşusunun Hollanda denizciliğinin gelişmesine büyük katkıları olmuştu. Yabanhavucu, eski bir Kelt geleneği olan cadılar bayramında balkabağından çok önce yer almıştı. Gregor Mendel kalıtım yasasını bezelyeler üzerinden keşfetmişti. Domatesin adamotuyla karanlık ilişkisi, Avrupalıların uzun süre ondan sakınmalarına sebep olmuştu. Külkedisi balkabağından arabası sayesinde prensesliğe terfi etmiş, başka bir prensesin prenses olduğuysa bir bezelye tanesi sayesinde anlaşılmıştı. Biber gazının ana maddesi olan capsaicine’i en yoğun olarak barındıran biber türlerinden biri Kuzey Hindistan’da keşfedilmişti.
Günlük hayatımızda çoğu zaman fazla dikkate değer bulmadığımız sebzeler, dünya tarihinden edebiyata, botanikten beslenmeye, sanattan kültüre, hayatlarımızla iç içe geçmiştir aslında. Fransa’da l’Essai Gourmand Eugénie Brazier ödülü alan bu şaşırtıcı ve eğlenceli kitap, sebzelerin itibarını iade ederken kültür tarihine de zengin bir pencere açıyor.