TBMM Başkanvekili ve DEM Parti İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder için bugün (4 Mayıs) İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen törenle son veda gerçekleştirildi. Geçirdiği çoklu organ yetmezliği sonucu 18 günlük yaşam mücadelesini kaybeden Önder’in naaşı, salondaki binlerce yurttaş ve törene katılan bakan ile milletvekillerinin alkış ve sloganları eşliğinde tören alanına getirildi.
Törene Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM Başkanvekili Celal Adan, İstanbul Valisi Davut Gül, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları, Tuncer Bakırhan, Dem Parti vekilleri, İBB Başkanvekili Nuri Aslan’ın yanı sıra CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, sanatçılar ve yurttaşlar katıldı.
“HİÇBİR KÖTÜ ANI BİRİKTİRMEMİŞİZ”
Atatürk Kültür Merkezi önünde gazetecilere konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, şunları söyledi:
“Acılı bir gün bugün. Çok önemli bir ismi çok da lazım olduğu bir zamanda, hepimizin ona çok ihtiyacı olduğu bir zamanda kaybettik. Yıllarca birlikte görev yaptık Meclis’te. Hiçbir kötü anı biriktirmemişiz. Her birimiz de ayrı ayrı yüzümüzde bir gülümseme, içimizde çok iyi duygular uyandıran anılar biriktirdi. Toprağı bol olsun, ışıklar için uyusun. Onu çok özleyeceğiz.”
Anma töreni saat 11.00’da başladı. Sırrı Süreyya Önder, alkışlar eşliğinde salona getirildi. Salon içinde “Yaşasın halkların kardeşliği”, “Sırrı’ya sözümüz barış olacak” sloganları atılırken, dışarıda da binlerce kişi anma için toplandı.
KIZINDAN BABASINA MEKTUP
Anma töreninde ilk konuşmayı Önder'in kızı Ceren Önder Kandemir yaptı. Ceren Kandemir, sahnede okuduğu mektubunda babasına şöyle seslendi:
Baba hayatın bütün rengi gitti, benim bildiğim hayat bitti. Yeni bir hayat başlıyor. Ürkütücü bilinmezlikle dolu. Daha önce hiç duymadığım bir şeyi senden duyma ihtimalimin kaybolduğu mavrasız. Kendimi bildim bileli seni kaybetmekten korktum, bu benim tek kabusun, zaafım, burnumdaki sızı, yutağımdaki yumru, karın ağrımdı. Öyle iyi, öyle benzersizdin ki; bu adam bana sadece ölerek acı çektirebilir derdim.
Gece çaldığın kemanın, cümbüşün, udun sesi. Bir çırpıda ezberden okuduğun şiirler. Günde beş kere ve her birinde yeni buluşmuşuz gibi bir heyecanla çıktığımız kahveler…
Evlere sığamayışın, kimseye kıyamaman, iyiliğe üşenmemen, kimseye güvenmemen kalp kırmaktan daha çok korkman birinin onurunu kırmaktan….
“DOSTLUĞUNA DOYAMADIM”
Baba, kalbim kırık diye aradım. Baba grip oldum, öksürüğüm geçmiyor, baba kedim öldü, baba aşık oldum, baba uyku tutmadı… Ben babalığına çok doydum, şimdiye kadar verdiğin tek bana değil oğluma ve onun çocuğuna bile yeter. Bir babaya ihtiyacım kalmayıncaya kadar doyurdun beni. Ama dostluğuna doyamadım. O dostluğa doyulur mu?
Şimdi öfkelenmek istiyorum, ‘iki hafta sonra barış protokolü hazırlanacak sonra rahatız. Ameliyatta olacağım iki haftada ne olacak’ demene kızmak istiyorum. Açlık grevlerine, cezaevlerine, işkencelere… Bir tek kendinle ilgilenmeyişine kızmak istiyorum, yapamıyorum.
Bana Kandıra cezaevinden gönderdiğin bir mektup yüzünden kızamıyorum. ‘Gidecek yolu olmayan, bir amacı olmayan ama hep yanımda olan bir babayı sen istemezdin.’ demiştin. Şimdi gitmek zorunda olmamanı istemez miydim.
Sana öfke duyanlar için ‘yoksulluğun ve yoksunluğun öfkesi bu sakın içinde nefret biriktirme’ diyordun. Doğduğundan beri yoksulluk, yoksunlukla geçen ömründe sen öfkeni nereye sakladın ben hiç görmedim. Herhalde kalbine.
“TÜM RENKLERİM DE SENİN OLSUN”
Bir tek mülk edinmeden ikinci bir kazağı almadan, kimseden bir şey istemeden, borçsuz ve harçsız, boğazını değil onurunu besleyerek yaşadığın bu dünyada gidiyorsun baba. Giderken neşemi birazını Can ve Yasin’e bırakarak ama rengin tamamını alarak, sana doyuncana sevgi verebildim. Her gün söyledim sevdiğimi, doyuncaya kadar öptüm kokladım, şimdi tüm renklerim de senin olsun. Gerçi sen orada da renklerini bulursun.
Artık dinlen turna kuşum, biz iyi olacağız, çocuklara hep seni anlatacağız. Şakaların ağzımızda eğri dursa bile taklit etmeye çalışacağız.
İçinde tam tarif edemediğim bir huzur var şimdi artık mücadele etmek zorunda olmadığını bilmediğinin bir huzuru. Seni ayakta son gördüğümüz gün bize bir poşet portakal ve bir kutu yumurta vermiştin. Can için daima bir cebinde mandalina bir cebinde fıstık ezmesi taşımanı, teneke kutulardaki ballara ve dinlenme tesislerine olan sevgini hiç unutmayacağım. Seni ayakta gördüğümüz son gün arabana binmeden önce bize söylediğin son cümle kulağımı tırmalıyor şimdi: ‘Canonun düğünü görmeden gitmeyeceğim.’ Tutmadığın sözün yoktu. Gittin mi?
Barışı görmek istiyordun. Çocukların yetim kalması kalbini parçalıyordu, sütten de ağzın hiç yanmıyordu. Bir tür barış mıydı bilmiyorum ama hastane koridorlarındaki sınıfsız bayraksız hüzünlü umutlu kalabalıkta barışa benzer bir şey gördüm ben.
Gözün arkada, aklın bizde kalmasın. Bana güzel sesinle okuduğun dizelerle. Biliyorum yağmur yağmaz yukarıya doğru yeniden. /Acımaz olur, Acımaz olur, silinir gider izi bıçağın./ Ama hiç bir rüzgar doldurulamaz boş kalan yerini/ bir yaşamdan ötekine /birlikte uçan turnaların yerini
gökyüzünde. Seninle gurur duyuyorum.”
Sırrı Süreyya Önder'in kardeşi Ali Önder, “Bu ülkede bu kanın, canın durması gerekiyor. Hiçbir malım mülküm yok. Ceren'e yaşanılabilir bir ülke bırakmak istiyorum. Siyasete giriş gerekçesi bu oldu. Malı ve mülkü yok ama arkada dağlar gibi sizi bize bıraktı. Bir tek muradı vardı o da barış. Gözünde kalacağını da düşünmüyorum. Bunun bir şekilde hayata geçeceğine inancım sonsuz. Kendisi şu anda burada olsaydı size şöyle bir veda ederdi 'sevene de sövene de selam olsun' derdi” dedi.
“TOHUMLARI FİDANA DÖNÜŞTÜRECEĞİZ”
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da, Önder’in barış mücadelesine olan inancını hatırlatarak, “Sırrı Süreyya ağabey, barış tohumlarını yeşertti; o tohumları fidana dönüştüreceğiz” dedi.
Yaşar Kemal’in dizeleriyle Sırrı Süreyya Önder’e veda eden DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, "Sana söz Fırat suyu Marmara’ya akacak. Sana söz barış kazanacak. O güzel yüreğini özleyeceğiz” dedi.
Anma programının ardından öğle namazı öncesi Levent Barbaros Camii’nde kılınacak cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilecek. Ailenin isteği üzerine Meclis’te herhangi bir tören düzenlenmeyecek.