Soyadınızın hikâyesini biliyor musunuz?

Her birimizin soyadının farklı bir hikâyesi var. Kimi kökenlere, kimi görünüşe, mizaca, kimi mesleğe dayanıyor. Kimisi de nüfus memurlarının tercihiyle seçilmiş.

13 Kasım 2014 - 14:10
  Gökçe UYGUN

 Kadıköy Belediyesi Tarih Sanat ve Edebiyat Kütüphanesi (TESAK) geçen hafta sonu ilginç bir söyleşiye ev sahipliği yaptı. Marmara Üniversitesi Yeni Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali, yıllar içinde Türkiye’nin dört bir yanından topladığı soyadı hikâyelerini anlattı. Eski Cumhurbaşkanlarından Celal Bayar’ın torunu olan Naskali, 1934’te çıkan Soyadı Kanunu ile genç Türkiye Cumhuriyeti’nin 16 milyon vatandaşının kendilerine birer soyadı seçtiğini anımsatarak, “Soyadlarının belirlenmesi çoğunlukla erkek egemen bir süreçti. Ailenin reisi seçerdi genelde. Bu seçimde fiziki durum, hal-tavır, meslek gibi özellikler gözetilirdi. Ben bu hikâyeleri yaklaşık 6-7 yılda ailemde, yakınlarımdan, akrabalarımdan, arkadaşlarımdan, arkadaşlarımın tanıdıklarından ve öğrencilerimden topladım. 800 civarı soyadı hikâyesi var. Bu çalışmayı tam da zamanında yapmışım zira artık ailelerin büyük büyük dedeleri vefat etmiş, kalanlar da bu hikayeleri zar zor hatırlar hale gelmişler” dedi. Mustafa Kemal’in Atatürk soyadını almasının Meclis kararıyla özel olarak alındığını anımsatan Naskali, Atatürk’ün yakınlarının soy isimlerini bizzat kendi el yazısıyla kağıtlara yazarak belirlediğini söyledi. Naskali, “Soyadı kanunu ile gayrimüslim soyadlarının muhafaza edilmesine izin verilediğine dair yanlış bir algı var. Ermenilerde oğlu anlamına gelen ’yan’ ekine izin verilmediği gibi, ‘zade’ ekine de izin verilmemiş. Bunun nedeni toplumdaki eşitliği sağlamak, ayrıcalıkları yok etmekti” bilgisini verdi.

 FIRINCIYA ‘ÇITIR’, DONANMA GÖZCÜSÜNE ‘KESKİN’ SOYADI
“Cumhuriyet tarihi Soyadı Hikâyeleri’’ adlı bir kitap yazan MÜ Yeni Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali’nin derlediği bilgiler ışığında Türkiye’den bazı soy isim hikâyeleri;
-Cüzzam hastalığı nedeniyle derisi dökülen burnunu gümüşle kaplatan bir tüccar ‘gümüş’ soyadını almış.
-Bir makinist, ‘biz trenle her yeri görüp geçiyoruz’ soyadımız ‘görgeç’ olsun demiş.
-Osmanlı döneminde nam salmış bir eşkiyayı kimse yakalayamazmış. O nedenle soyadı ‘uçkaç’ olmuş.
-Ömer adında çok kıskanç bir koca, bir gün karısı saçını tararken aniden eve girmiş. Karısı da eşinin geldiğini görünce saçını örtme ihtiyacı duymamış. Ama adam bu duruma çok sinirlenmiş, ‘Demek başkası aniden gelse senin saçını görecek’ diye karısının başını kesmiş. Sonra bu adam yeniden evlenmiş. Bu yeni evliliğinden doğan oğlu Süleyman’a ‘Kanlı Ömer oğlu’ denmeye başlanmış. Sülayman da bu duruma çok üzülür, bu olayla ilgili hiç konuşmazmış. Böylece bu ailenin soyadı da ‘söylemez’ kalmış.
-Bir köyde bir üzüm yetiştiricisi, bağda bir küp bulmuş. İçinde hazine var sanmış. Heyecanla köy meydanına koşup ‘Buldum, buldum!’ diye bağırmış. Küp boş çıkınca da köyün alay konusu olmuş. Bu olaydan hareketle soyadları ‘buldum’ kalmış.
-Bir köyde, köyün ilk ışıklı evinin ailesine ‘ışıklar’ soyadı verilmiş. Köy kahvesinde en çok çay içene ‘çaycı’, donanmada iyi gözcü olan biri ‘keskin’,  keskin mizaçlı biri ‘kırbaç’ soyadları verilmiş.  
-Bir köyün tamamı kendilerine İstiklal Marşı’nın sözlerini soyadı olarak seçerken, bir başka köy de madenleri soy isim olarak alma kararı vermişler.
-Bir elektrikçi, bir köye onarım yapmaya gitmiş meslektaşlarıyla. Aniden yağmur bastırınca işe ara vermek zorunda kalmışlar. Ama bir arkadaşları çalışmaya devam etmiş ancak yıldırım çarpması sonucu arkadaşlarının gözü önüne can vermiş. O elektrikçi de arkadaşının anısına, kendi soyadını ‘yıldırım’ olarak seçmiş.
-Soyadı Kanunu çıktığında nüfus memurları köyleri gezerek, insanların soyadlarını belirlermiş. Bir fırına giren memurlar taptaze ekmekleri görünce, fırın sahibine ‘çıtır’ soyadını uygun görmüş. Yine bir köye giden memurlara bir evde yemek ikram edilmiş. Evin dedesi ‘Ben tokum, yemeyeceğim’ deyince, memurlar ‘Sizin soyadınız ‘tokkal’ olsun demiş. Bir köyde de çok güleç yüzlü bir dedeye rastlayan memurlar, o aileye de ‘şen’ soyadını vermiş.
-Bazı soyadları da memurların yazım hatalarına kurban gitmiş. Mesela 'Yeşilo' soyadı, bir memurun yeşilin sonuna noktayı kocaman koymasıyla ortaya çıkmış.


  AZİZ NESİN, SEN NESİN?
Aziz Nesin’in kaleminden soyadının hikâyesi; “1934 yılında Soyadı Kanunu çıktı, her Türk kendine bir soyadı alacaktı. Herkes kendi soyadını kendisi seçtiği için insanların bütün gizli aşağılık duyguları ortaya çıktı. Dünyanın en cimrileri ‘eli açık’, dünyanın en korkakları ‘yürekli’, dünyanın en tembelleri ‘çalışkan’ gibi soyadları aldılar. Bir mektup yazabilecek zamanda ancak imzasını atabilen bir öğretmenimiz kendisine ’Çevikel’ soyadının almıştı. Irkçılığın yayıldığı günler olduğundan, özellikle Türklüğü karışık olanlar ırkçılığı anlatan soyadlarını kapışıyorlardı. Her türlü yağmada hep sona kaldığım için güzel soyadı yağmasında da sona kaldım. Bana, ortada böbürlenebileceğim bir soyadı kalmadığından, kendime ‘nesin’ soyadını aldım. Herkes ‘nesin’ diye çağırdıkça ne olduğumu düşünüp kendime geleyim istedim.”


 
 

ARŞİV