Her yıl 2 Şubat'ta sulak alanların yaşamı desteklemedeki hayati rolüne dikkat çekmek için Dünya Sulak Alanlar Günü kutlanıyor. Biyolojik çeşitlilik, iklim değişikliğinin etkilerini azaltma, karbon depolama ve su döngüsünün sürdürülebilirliği için kritik öneme sahip olan bu ekosistemler çeşitli insan faaliyetlerinden dolayı tehdit altında. Doğa Derneği Sulak Alanlar Uzmanı Burçin Yaraşlı ile sulak alanların önemini ve bu alanları tehdit eden unsurları konuştuk.
AKDENİZ HAVZASI RİSK ALTINDA
1700'lerden bu yana dünyadaki sulak alanların yaklaşık yüzde 90’ının bozulduğunu söyleyen Yaraşlı’ya göre sulak alanların karşı karşıya olduğu başlıca tehditler arasında tarımsal sulama amaçlı aşırı su çekilmesi, akarsular üzerine inşa edilen barajlar ve su yapılarının doğal su akışını engelleyerek sulak alanları besleyen su kaynaklarını kesmesi geliyor. Bunlara ek olarak tarım alanı açma, kentleşme ve sanayi projeleri ve kurutma çalışmaları da sulak alanların varlığını tehdit ediyor.
“İklim değişikliği nedeniyle de kuraklık artıyor, yağış rejimleri değişiyor ve sulak alanlar daha hızlı kaybediliyor.” uyarısını yapan Yaraşlı “Sulak alan kaybı, su krizinin yaşandığı her yerde büyük bir sorun. İklim değişikliğinin etkileri en fazla hissedildiği bölge olan Akdeniz Havzası’ndaki Türkiye, İspanya, İtalya, Yunanistan gibi ülkelerin tarımsal su tüketimi çok yüksek, özellikle kontrolsüz sondajlar ve büyük sulama projeleri nedeniyle yeraltı suları tükeniyor.” diye konuştu.
Orta Doğu’da İran, Irak, Suriye, Suudi Arabistan’da su kıtlığı ve yanlış su yönetimi nedeniyle sulak alanların hızla yok olduğunu kaydeden Yaraşlı, şu bilgileri paylaştı: “Sahra Altı Afrika ülkeleri, gölleri ve nehirlerini kaybediyor. Güney Amerika’da ormansızlaşma, yangınlar, tarımsal genişleme ve madencilik faaliyetleri sulak alanlara büyük zarar veriyor. Yoğun kentleşme ve sanayileşme, Güneydoğu Asya ülkelerinin sulak alanlarının, nehirlerinin ve mangrov ormanlarının kaybolmasına yol açıyor. Büyük baraj projeleri, petrol ve madencilik faaliyetleri Kuzey Amerika nehir ve deltalarını tehdit ediyor.”
ZENGİNLİK YOK OLUYOR
Türkiye’nin sulak alanlar açısından çok zengin bir ülke olmasına rağmen, bu ekosistemleri korumakta büyük zorluklar yaşadığını vurgulayan Yaraşlı, şunları kaydetti: “Türkiye sulak alanlarını koruyabilir ama bunun için suyun özgür akışını sağlamak, barajları ve su politikalarını doğayla uyumlu hale getirmek gerekiyor. Türkiye’de birçok sulak alan, üzerine inşa edilen barajlar ve HES projeleri nedeniyle susuz kalıyor. Manisa’daki Gördes Barajı, suyun Marmara Gölü’ne ulaşmasını engelliyor. Konya Kapalı Havzası’ndaki göller ve sazlıklar, aşırı sulama nedeniyle yok oldu. Burdur Gölü, tarım ve hayvancılık için aşırı su çekimi nedeniyle küçülüyor. İklim değişikliği nedeniyle Türkiye’nin birçok bölgesinde yağışlar azalıyor, sıcaklıklar artıyor ve sulak alanlar daha hızlı buharlaşıyor. Gediz Deltası ve Göksu Deltası, deniz seviyesinin yükselmesi nedeniyle kıyı çizgisinde gerileme, ekosistem değişimi riski taşıyor.”
Sulak alanların tarım, sanayi ve turizm projeleri için doldurulduğunu ve kurutulduğunu söyleyen Yaraşlı, “Marmara Gölü, tarım alanı açmak için kurutuldu ve gölün ekosistemi tamamen yok olma noktasına geldi. Sanayi tesisleri, madenler, tarımda kullanılan zehirler ve evsel atıklar sulak alanların su kalitesini bozuyor. Ergene Nehri, sanayi atıkları nedeniyle Türkiye’nin en kirli nehirlerinden biri haline geldi.” dedi.
Gediz Deltası
Fotoğraf: Mahmut Koyaş
“TÜKENME NOKTASINA GELDİ”
İstanbul’un tatlı ve tuzlu su ekosistemleriyle zengin bir sulak alan çeşitliliğine sahip olduğunu kaydeden Yaraşlı’nın verdiği bilgilere göre, mega kent de bu konuda iyi bir noktada değil. Sanayileşme, kentleşme, mega projeler ve su yönetimi politikaları nedeniyle birçok sulak alanın kuruduğunu ve zarar gördüğünü paylaşan Yaraşlı, “İstanbul’un gölleri, deltaları, lagünleri ve sazlık alanları hızla yok olurken, Marmara Denizi’ni besleyen tatlı su kaynakları da tükenme noktasına geldi. Kirlilik Küçükçekmece Gölü’nü ve Riva Deresi’ni, yapılaşmanın yarattığı habitat kaybı Terkos Gölü ve çevresini, mega projeler Arnavutköy sulak alanlarını tehdit ediyor. İstanbul’un kalan sulak alanları korunmazsa, şehrin de ekolojik dengesi tamamen bozulacak.” şeklinde konuştu.
Beyşehir Gölü
Fotoğraf: Mahmut Koyaş
Peki sulak alanların kaybı ne anlama geliyor? Yaraşlı’ya göre bu alanların kaybı doğal yaşamın, tatlı su kaynakların ve ekosistemlerin bozulması anlamına geliyor. Ancak bu kayıplar sadece doğayı değil, insanların suya, tarıma, sağlıklı bir çevreye ve ekonomik kaynaklara erişimini de tehdit ediyor. Sulak alanların yeraltı suyu seviyesini dengede tutan doğal süngerler olduğunu söyleyen Yaraşlı, şunları paylaştı: “Göllerin, nehirlerin ve sazlıkların kuruması, su krizini artırır. Sulak alanlar karbon depolar, su buharlaşmasını dengeler ve iklim değişikliğiyle mücadelede kritik rol oynar. Sulak alanların azalması, daha fazla kuraklık ve ani hava olayları (örneğin sel ve fırtına) riskini artırır. Sulak alanlar, binlerce canlı türünün evi ve üreme alanıdır. Bunların kaybı, flamingolar, pelikanlar, turnalar, su samurları ve balıklar gibi pek çok türü tehdit eder. Sulak alanların kaybı, göller, nehirler ve deltalarla geçimini sağlayan balıkçılar için ciddi bir ekonomik tehdit oluşturur. Türkiye’de pek çok topluluk, sulak alanlara bağlı bir yaşam sürdürüyor. Sulak alanların kaybı, bu kültürlerin de yok olması anlamına geliyor.”
Gediz Deltası
Fotoğraf: Doğa Derneği Arşivi
“YASAL OLARAK KORUNMALI”
Sulak alanlar nasıl korunabilir? Bu alanların restorasyonu mümkün mü? Yaraşlı’nın paylaştığı çözüm önerileri şöyle: “Öncelikle, sulak alanlar yasal olarak korunmalı ve bu alanlarda yapılaşma, aşırı su kullanımı, sanayi faaliyetleri gibi ekosistemi tehdit eden uygulamalara karşı hukuki düzenlemeler güçlendirilmeli. Sulak alanların doğal su döngüsüne saygı gösterilmesi ve suyun verimli kullanılmasına yönelik sürdürülebilir yönetim stratejileri ve politikalar benimsenmeli.”
“İklim değişikliği, sulak alanları ciddi şekilde etkileyebileceği için, bu alanda alınacak önlemler de kritik rol oynuyor. İklim değişikliği ile mücadele politikaları ve restorasyon uygulamaları sulak alan koruma stratejilerine entegre edilmeli. Bunun yanında, halkın sulak alanların korunması konusunda bilinçlendirilmesi büyük önem taşıyor. Yerel halk ve çiftçilere, sulak alanların ekolojik faydaları ve sürdürülebilir tarım uygulamaları hakkında eğitim verilmeli.”
“Bozulmuş sulak alanların restorasyonu, bu alanların eski haline getirilmesi için önemli bir adım. Ayrıca, erozyon ve toprak kaybı ile mücadele edilerek sulak alanların çevresi korunmalı. İzleme ve araştırma faaliyetleri de sulak alanların durumu hakkında sürekli bilgi sağlayarak koruma çabalarının etkinliğini artıracaktır. Uluslararası iş birlikleri, özellikle sulak alan koruma anlaşmalarının güçlendirilmesi, sulak alanların korunmasında önemli bir rol oynar. Bu stratejilerin tümü, sulak alanların korunmasına yönelik birleşik bir yaklaşım geliştirilmesini sağlayacaktır.”