Türkiye’yi sarsan depremler, yapıların afetlere ne kadar dirençli olduğu sorusunu da beraberinde getirdi. Yurttaşlar bir yandan depreme dayanıklı konutlarda yaşamak isterken, bir yandan da artan kiralarla mücadele ediyor. Kentsel dönüşüm hamleleri ise başta İstanbul olmak üzere tüm ülkede sürüyor. Dönüşümün en çok yaşandığı ilçelerin başında ise Kadıköy geliyor.
Biz de bu konuları konuşmak için kent bilimci-akademisyen Dr. K. Murat Güney’in kapısını çaldık. Güney, çalışmalarında konut sorunu, deprem, kentsel dönüşüm, gelir ve servet eşitsizliği konularına odaklanan bir akademisyen. Kendisi de bir Kadıköylü olan Güney ile kentsel dönüşüme giren evinin de bulunduğu Yoğurtçu’da buluştuk, pek çok sorunu enine boyuna konuştuk.
Afet Yasası, İstanbul’u nasıl dönüştürmekte?
99 depremi sonrası konut stoğunun güçlendirilmesini ve kentsel dönüşümü desteklemek için bir dizi yasa ve yönetmelik kabul edildi. Bunlardan en önemlisi 2012’de yasalaşan 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun”. ‘Afet Yasası’ denilen bu yasa, devlete olağan koşullarda sahip olamayacağı geniş yetkiler tanıdı. Devlet, bu yasaya dayanarak deprem açısından riskli olarak değerlendirdiği bölgeleri kamu gücünü kullanarak istimlak etme yetkisi elde etti. İlk bakışta vatandaşların can güvenliğini korumak için deprem riskli bölgeleri istimlak ederek bu bölgelerin yenilenip depreme dayanıklı hale getirilmesine olanak sağlayacak bir yasa gibi gözükse de çok geçmeden yasanın tanıdığı zorla istimlak yetkisinin suistimal edildiği görüldü.
(Suadiye’de kentsel dönüşüm için iki ayrı müteahhitle görüşen kat malikleri, anlaşma sağlayamayınca, müteahhitlerden biri, diğer müteahhitle anlaşmamaları için bazı kat malikleri ile para karşılığı anlaşarak, binadaki kiracıları korkutmak için “Bu bina 6306 sayılı yasa gereğince riskli yapıdır” yazılı pankart astırdı.)
Nasıl mesela?
Bu istimlak yetkisi deprem riski düşük ancak arsa değeri yüksek Armutlu, Derbent, Çubuklu gibi bölgelere el koymak için kullanıldı. Bu yasa ayrıca kentsel dönüşüm süreci adil bir biçimde yürütülmediği için itiraz ederek direniş gösteren Fikirtepe ve Tozkoparan gibi mahallelerde yurttaşların direnişlerini, istimlak tehdidiyle kırmak için kullanıldı.
“YERİNDE DÖNÜŞÜM HEDEFLENMELİ”
Olası Marmara depreminde en çok hasarı alması beklenen İstanbul’un kentsel dönüşüm tablosuna baktığınızda neler görüyorsunuz?
1 milyon 166 bin konut var. Bunların 817 bini yani yüzde 70’i 99 depremi öncesinde henüz deprem yönetmelikleri yokken yapılan eski binalar. Bu eski yapıların hepsi bir anlamda riskli. Ancak bu eski yapılar arasında da çok daha riskli durumda olanlar var. İstanbul’da 50 ila 200 bin arasındaki binanın olası 7.5 büyüklüğündeki bir depremde ya tamamen yıkılacağı ya da ağır hasar alacağı tahmin ediliyor. Bir önceliklendirme yapılması ve bu en riskli binalardan başlanarak kentsel iyileştirme çalışmalarının insan hayatını koruma ve kurtarma odaklı olarak yürütülmesi gerek. Deprem riski ve en riskli mahallelerin yeri biliniyor. Binaların tek tek denetlenmesi ve kentsel iyileştirmenin en riskli binalar önceliklendirilecek şekilde hızlandırılması gerekiyor. Ama bugün esas sorun binası dayanıksız çıkanların bina dönüşümünün maliyetini ve bu süreçte ödeyecekleri 15-20 bin liraya varan kiraları nasıl karşılayacağı. Devlet bu masrafları üstlenmeli. Kentsel dönüşüm için uygun bir finansal model oluşturulmadıkça sorun çözülemiyor. Binanın yeniden inşası bina sakinlerine ek maliyet getirmemeli. Binanın yeniden inşa sürecinde bina sakinlerine düşecek ek maliyetleri devlet üstlenmeli. Devlet kira masraflarını ya karşılamalı ya da barınacak yer göstermeli. Yerinde dönüşüm hedeflenmeli. Süreç, kâr amacı güden firmaların insafına kalmamalı.
(2020 tarihli risk haritası)
İstanbul’un en riskli bölgelerinin kentsel dönüşüme uğramamasını eleştiriyorsunuz. Bunun nedeni nedir?
İstanbul’da kentsel dönüşüm maalesef yurttaşların yaşamını depreme karşı korumak odaklı değil rant odaklı olarak işliyor. İstanbul’un en riskli bölgeleri, bugüne kadar kentsel iyileştirme çalışmalarına hiç dahil edilmedi. En riskli alanlar Avrupa yakasında ve Marmara Denizi kıyısına yakın alanlar. Zeytinburnu, Bahçelievler, Küçükçekmece gibi ilçeler risk altında. Ancak maalesef buralarda kamu destekli kentsel dönüşüm çalışmaları hiç yapılmıyor. 6306 sayılı yasa, kentsel dönüşümün yüksek kâr ve rant getirdiği Kadıköy gibi ilçelerde uygulanıyor.
(Kadıköy’ün popüler bölgelerinde sokaklar şantiye alanı...)
İstanbul’da yapıların en çok yıkılıp yenilendiği ilçenin Kadıköy olduğunu söylüyorsunuz. İlçenin geneline bakınca nasıl bir tablo ile karşı karşıyayız?
Kentsel dönüşüm konusunda Kadıköy’e baktığımızda bina yenilemelerinin Moda, Bağdat Caddesi çevresi, Feneryolu, Fenerbahçe gibi arsa değeri ve sosyo-ekonomik seviyesi yüksek mahallelerde yoğunlaştığını görüyoruz. Bu durum, kentsel dönüşüm uygulamalarının özellikle yüksek kâr ve rant getiren alanlarda uygulandığına dair tespitimizi doğruluyor. Kentsel dönüşümün burada yoğunlaşmasının sebebi arsa değerlerinin yüksekliği ve konutların değerinin yıkılıp yeniden yapıldıktan sonra neredeyse iki katına çıkması… Yani kentsel rantın yüksek olması. Elbette Kadıköy de deprem açısından riskli, ancak İstanbul’daki en riskli ve öncelikli bölge değil.
SUİSTİMAL ÖRNEĞİ: FİKİRTEPE
Dönüşümün en kötü örneklerinden Fikirtepe’de konu yılan hikayesine döndü. Sizce Fikirtepe’de ne yanlış yapıldı da süreç bu kadar uzadı?
6306 sayılı yasanın suistimal edilmesinin ilk örneklerinden biri Fikirtepe’de yaşandı. Burası 2005’te kentsel dönüşüm açısından pilot bölge olarak seçilmişti. Kısa sürede bölgedeki arsa sahibi vatandaşların arsaları karşılığında 8-10 katlı apartmanlar yapmayı vaad eden ancak güvenilirliği olmayan çok sayıda müteahhidin akınına uğradı. Bu müteahhitler kamu otoritelerince denetlenmedi. Bu önemli bir yanlıştı. Bazı vatandaşlar müteahhitlerle anlaşsa da, Fikirtepe’deki kentsel dönüşümün adil koşullarda olmadığını düşünen birçok vatandaş kentsel dönüşüme direndi. Bu direnişi kırmak için 6306 sayılı afet yasası, 2013’te Fikirtepe’de uygulanarak burası deprem açısından riskli bölge ilan edildi. Böylece, kamu zoruyla evlerinin istimlak edilmesinden korkan direnişteki vatandaşlar direnişlerinden vazgeçerek müteahhitlerle anlaşmak zorunda kaldı. Fikirtepe deprem açısından riskli bir bölge olsa da İstanbul’daki riskli alanlar sıralamasında öncelikli değil. Burada yasa, Kadıköy merkezine yakınlığı ve arsa değeri yüksekliği nedeniyle seçilen Fikirtepe’de daha çok rant yaratmak için başlatılan kentsel dönüşüm sürecini dayatmak için kullanıldı. Ne var ki, takip eden yıllarda Fikirtepe’de birçok proje bitirilemedi. İnşaat sektörünün krize girdiği 2018 döneminde güvenilirliği olmayan müteahhitlerin ve inşaat firmalarının çoğu iflas etti, ortadan kayboldu. Böylece Fikirtepe’deki kentsel dönüşüm süreci iyice uzadı. Bugün binlerce mağdur hala konutlarının yapılmasını bekliyor.
“150 BİN BOŞ KONUT VAR”
Sağlıklı bir dönüşüm süreci için acil olarak ne yapılmalı?
İstanbul’da depreme dayanıklı 150 bin civarında boş konut var. Yani aslında İstanbul’da en riskli 150 bin binada oturanların barınmasına yetecek kadar güvenli boş konut bulunuyor. Bunlar ya inşaat firmalarının tamamlayıp satışını beklediği konutlar ya da varlıklı kesimlerin üçüncü, dördüncü konutları. Bu konutlar, en riskli yapılarda oturanların kentsel dönüşüm süreci tamamlanana kadar geçici olarak barınabilmesi için kullanılabilir. Devlet bu konutların kullanıma açılması ve yurttaşların kiralarının karşılanmasını sağlayabilir. Tek bir kararla yüzbinlerce hayat kurtarılabilir.
Medya yayıncısı 140journos’un Fikirtepe’yi anlattığı “das kapital” adlı belgeselinde, “Tüm Türkiye’ye örnek olacak bir kentsel dönüşüm projesi olarak lanse edilen Fikirtepe, geride bıraktığı 60 bin mağduruyla bugün tehlikeli bir şantiye mezarlığından ibaret...” deniliyor. (Yazıdaki bazı görseller belgeselden alınmıştır)