15 yıl önce Bağdat Caddesi’ndeki trafik kazasında yitirdiği kızı için yollara düşen Boray Uras, “Televizyonda, video oyunlarında vahşeti çağrıştıran rol modeller var" diyor
Eylül BİROL
Bundan 15 yıl önce Bağdat Caddesi’nde trafik terörü sonucu kızını kaybeden ve farkındalık yaratmak için İstanbul’dan Ankara’ya yürüyen Boray Uras ile trafik kazalarının sebeplerini ve neler yapılabileceğini konuştuk…
Trafik kazalarına karşı mücadeleniz nasıl başladı?
Adım Boray Uras. 68 yaşındayım. Merhume Selin Uras’ın babasıyım. Selin Uras, 15 sene önce Bağdat Caddesi’nde sözlüsü ile beraber hayatını kaybetti. Caddede yarışan iki arabadan bir tanesi kırmızı ışıkta durmayarak, evlerine gelmek üzere olan Selin ve Erdem’e arabası ile çarparak öldürdü. Onun üzerine ben de toplumsal farkındalık ve bilinç yaratmak üzere İstanbul’dan Ankara’ya kadar yürüdüm.
Yürüyüş ve ardından gelen süreçte nasıl tepkiler aldınız?
O tarihlerde Bağdat Caddesi çok kötüydü. Gece sabaha kadar motor sesleri, cankurtaran sesleri vardı. Geceleri uyumak mümkün değildi. Bu nedenle yollarda ölüm çok fazla oluyordu. Bütün bunların büyük bir çoğunluğu da alkol ile ilgiliydi. Gençlerde alkolün verdiği aşırı cesaret, hırs, inatlaşma ve kendini ispatlama nedeni ile anormal bir trafik kazası yoğunluğu yaşanıyordu. Ben de ülke genelinde toplumun ilgisini çekmek ve trafik önlemlerinin alınması için, bu konudaki ceza maddelerinin yetersiz olduğunu söylemek adına yürüdüm. Hendek’ten itibaren hemen hemen bütün vilayetteki valiler ve emniyet, jandarma teşkilatı benle beraber yürüdü sayılır. O sırada devletten büyük destek gördüm çünkü ben bu yürüyüşü toplumsal farkındalık yaratmak üzere yapıyordum. O dönemin Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk Bey benim en büyük destekçimdi. TBMM’den de büyük destek geldi. Ankara’ya varışımdan sonra TBMM’de tüm partilerin katılımıyla toplantı yapıldı. Trafik Kazalarını İnceleme Komisyonu kurulması kararlaştırıldı. 67 vilayetin hepsi dolaşıldı ve trafik kazalarının nedenleri konusunda görüşmeler yapıldı. Sonuçta bir toplumsal mutabakat sağlandı. İlgili kanunlar çıkartılmaya başlandı. Bu kanunların başında da bilinçli taksir yasası çıkartıldı…
“BORAY URAS YASASI”
Bu yasa sizin adınızla da anılıyor, o dönem “Boray Uras yasası” deniyor değil mi?
Evet. Bu yasa, kastınız olmasa dahi yaptığınız eylemin sonucunda eğer bir kişi yaralanıp ölüyorsa, cana ve mala zarar geliyorsa; o hareketinizin sonucunda o olayın ortaya çıkacağını önceden bilmeli ve o hareketi yapmamalıydınız anlamına geliyor aslında. Mademki yaptınız, bunun bir cezası var anlamında. Eskiden böyle değildi. O senelerde trafik kazası yapan sadece kaza yapmış oluyordu. Gözaltına alınmadan doğrudan mahkemeye gidiyor, en fazla 2 sene ceza alıyordu. O 2 sene de zaten çeşitli nedenlerle hafifletiliyordu, erteleniyordu veya para cezasına çevriliyordu. Ama Selin’i öldüren kişi eski kanuna göre yargılandı. Genel hukukta “Hukuk geçmişe uygulanamaz” ilkesinden kaynaklı. Selin’in mahkemesi 10 sene sürdü. Selin’in davasında bir ağır ceza reisi kendisinden beklenmeyen hatalar yaptı. Bunlar da adli hata olduğu için bir sorumluluk üstlenmiyor. 10 sene içinde hükme bağlanamadığında ceza süresi bitiyor. AİHM’e başvurdum. Basın aracılığı ile de bu konuyu duyurdum. AİHM’e müracaat edeceğim ortaya çıkınca birdenbire zamanaşımına uğramadan dava sonuçlandı ve hüküm verildi. Zaten verilen ceza olan 2 sene 7 ayın, 6 ayını yatmıştı ama yarı açık cezaevinde yatmıştı. Dışarıya çıkmak daha rahat yani. Otel gibi. Böyle olunca yapılacak bir şey kalmamıştı artık. Kendi yaşantımıza ve oğlumuzla ilgilenmeye döndük. İçimdeki infial ve öfkenin dinmesi için Selin’le ilgili kitap yazdım, çeşitli alanlara yöneldim…
“SÖZ ANLAMSIZ…”
Trafik kazaları ile ilgili duyarlılığınız devam etti mi?
Daha sonra her yürüyüşte, her ilçede trafik kazası ile ilgili bir konu olduğunda oraya davet ediliyor, trafik kazasında yakınını kaybedenler beni arıyor ve çağırıyorlardı. Bunu yaşadım ve karşıdaki insanın ne yaşadığını biliyorum. Söz anlamsız. Elini tutuyorsun, o acıyı yaşayanlar sana sarılıyor, sözler değil hissedilenler paylaşılıyor. Çok arıyorlardı. Hatta bazen suçlu olanlar bile arıyordu. Bütün hükümetlere ve devlete teşekkür ederim yine de. Çünkü Bağdat Caddesi çok geniş bir caddeydi ve makas atmalar çok sık oluyordu ama şimdi daraltılıyor, bariyerler kondu, MOBESE kameraları geldi. İlkinin denetimini de Bostancı Sahil yolu başında yaptık. Yüzlerce plaket ve belge aldım. Ama bunların hiçbir anlamı yok. Esas anlam, o dönem her program ve toplantıda söylediğim gibi; Yol, yeni projeler, toplu taşımaya önem çok güzel. Denetlemeler artırıldı, alkol tespit cihazları geldi, bunlar da çok güzel. Bu tedbirler, bu trafik ölümlerini asla doldurmaz. Bir süre sonra bu toplumsal bilinç seviyesi düşecek, çünkü yeni gelenler çocuklar var…
Peki, bu denetimlerin yanında trafik terörünün durdurulması için neler yapılabilir? 15 sene sonrasında yine Bağdat Caddesi’nde kazalar meydana geliyor…
Yeni gelen çocuklar var demiştim. Bağdat Caddesi’ndeki trafik yarışçılarına özenen, 15 sene önce onları kenarda izleyen çocuklar da büyüdü. Televizyonda, video oyunlarında vahşeti çağrıştıran rol modeller var. O çocuklara kahraman gibi geliyor, ona özeniyor. O oyundakiler, filmdekiler gibi araba kullanmak istiyor. Anne babalar ise kendi havasında, çok para ortada dolaşıyor, “Beni rahatsız etme al parayı git” deyince, hepsinin toplamında bir kültür oluşuyor. Yeni trafik canavarları yetişiyor sonuçta… Ya ölüyor ya da öldürüyorlar. Fiziki altyapı düzeltilmiş olabilir ama anlayış değişmedi. Okullarda trafik dersleri ile bu iş olmaz. Milli Eğitim Bakanlığı ders müfredatında değişiklik yapılması şart. İlkokuldan yükseköğretime kadar her seviyede kademe kademe özenle hukuk, vatandaşlık ve yurttaşlık dersleri verilmeli.