Türk uçağının ilk uçuşuna saygı töreni…

Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği, Kadıköylü efsane tayyareci Vecihi Hürkuş tarafından bundan tam 89. Yıl önce gerçekleştirilen “ilk Türk uçağının ilk uçuşu”nu kutladı.

03 Şubat 2014 - 16:22
Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği, Kadıköylü efsane tayyareci Vecihi Hürkuş tarafından bundan tam 89. Yıl önce gerçekleştirilen “ilk Türk uçağının ilk uçuşu”nu kutladı. Kızıltoprak’taki Hürkuş anıtı önünde 28 Ocak günü gerçekleştirilen törende konuşan Dernek Başkanı Bahadır Gürer, bu uçuş hakkında bilgiler verdi. Gürer, “İlk Türk uçağı, İstiklal Savaşında İzmir’in düşman işgalinden kurtarılması sırasında Vecihi Bey tarafından ele geçirilen Yunan işgalindeki hava alanında bulunan uçak parçaları ve malzemeden yararlanılarak yapılmış. 1923’te Avrupa’ya gönderilen heyette yer alan Hürkuş, İtalya, Almanya, Fransa ve İngiltere’de uçak imalathaneleri ve fabrikalarını gezdikten sonra, ‘Biz bunlardan daha iyisini yapabiliriz’ kararıyla yurda döndüğünde, projesini kendisinin çizdiği uçağı yardımcıları ile İzmir’de yapmaya başlamış. Yapım sırasında gerek malzeme, gerek eleman ve gerek stratejik kararların alınmasında büyük güçlükler yaşanmış. İlk uçuş zor olmuş tabi ki. Uçma izni verilmemiş. Teknik Heyet’ten bir arkadaşı, ‘Vecihi biz sana uçma izni veremeyiz. Kendine güveniyorsan izinsiz uç’ demiş hatta. Ve Vecihi bey başarılı bir şekilde ilk uçuşunu yapmış. Yere indiğinde arkadaşları onu heyecanla tebrik etmişler. Akşam evine giden Vecihi bey, izinsiz uçmaktan dolayı 10 gün hapis cezası ve yarım maaşının kesilmesi cezasıyla ödüllendirildiğini öğrenmiş!”

 HÜRKUŞ’UN EN PARLAK GÜNÜ

Vecihi Bey, hatıralarında “en parlak günümdü” diye nitelendirdiği 28 Ocak 1925 gününü şöyle anlatmıştı; “Her şey tamam, saat 15.00, belki birkaç dakika daha geç, motorum çalışıyor, yerdeki bu ısınma zamanında kum çuvalı rasıt mahalline bağlanırken ben de son bir defa daha tayyarenin her noktasını ayrı ayrı gözden geçiriyorum: Kanatlarım, dümenlerim, teller ve emniyetler hepsi iyi, ben de pilot yerindeyim. Kumanda vasıtaları rahat ve hassasiyetle oynak, motörümün son kontrolünde, devir saati ibresinin gösterdiği 1420 rakamında öyle tatlı ve tanınan bir ahenk var ki inancıma kuvvetli bir mesnet idi. Etrafıma bakındım, meydan sessizlik içinde. (…) Gaz manetine dokundum. Kısa bir rule ile meydanın uçuş sahasına dâhil olduktan sonra rüzgâr istikametine dönmüş ve o gün şiddetle esen şimal rüzgârına karşı motörümü doldurmuştum. Belki heyecanım vardı, fakat sevinçten hiçbir şey hissetmeden kuşumun ayaklarının yerden kesildiğini anladım. Şimdi boşlukta, yurdumun berrak semasında; kendi kafamla ve kendi ellerimle yaptığım kanatlar üzerinde kayıyorum. (…) Hassasiyet çok iyi, diğer kumanda vasıtaları üzerinde ayrı ayrı muhtelif tesirlerle tekrar tekrar yaptığım tecrübelerim inancıma her an büyüyen bir kuvvet katıyor. Evvela sola dönüş, sonra sağa, daha sonra devamlı dönüşlerim, tayyaremin munis (sevimli, can yakın) mutavaatının (itaatinin) tam olduğu kanaatini doğuruyordu. Bu tecrübelerden sonraki devam eden uçuşumda daha derin bir zevk vardı. Uzun zaman kullanılmış bir tayyarede uçuyormuş gibiydim. 15 dakika devam eden uçuştan sonra inişe geçtim, bu tatbikat da normal bir tayyarenin hassasiyeti gibi neticelendikten sonra etrafımı saran arkadaşlarımın omuzları üzerinde kendimi buldum.Meydan ne çabuk dolmuştu! Benim ani uçuşum gibi birçok arkadaş ve talebelerim “Vecihi” tayyaresini havada görünce hemen yerlerinden fırlayarak meydana koşmuşlar ve yere indiğim zaman beni candan kutlamışlardı. Duygularıma ve sevincime büyük heyecanlar katan bu samimi ve candan tezahürat, bu yürekten taşan tebrikler, büyük başarımın en yüksek mükâfatı olmuştu... İşte uzun ve maceralarla dolu ordu hizmet hayatımın beni en çok sevindiren, en parlak günümdü.”

 


ARŞİV