DİSK Basın İş, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü dolayısıyla Kadıköy Beşiktaş İskelesi’nin önünde basın açıklaması yaptı.
10 Ocak 1961 yılında 212 Sayılı Yasa’nın çıktığı, bu yasa ile çalışan gazetecilerin bazı haklara kavuştuğu anlatılan açıklamayı, DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren okudu. Açıklamada, “Bu yasanın yıldönümü ‘Çalışan Gazeteciler Bayramı’ olarak anıldı ilk başta. 12 Mart askeri darbesinin ardından bu haklar budanınca çalışan gazeteciler günü olarak adlandırıldı 10 Ocak. Ancak artık bu yasa fiilen yürürlükte değil ve gazetecilerin çalışmasını engelleyecek birçok yeni yasa, uygulama ve fiili durum yaratıldı. Artık 10 Ocak bizim basın ve ifade özgürlüğü ile ilgili dertlerimizi anlatma, baskı altında ya da tutuklu gazetecilerle dayanışma içinde olduğumuzu bir kez daha duyurmak için bir vesile.” denildi.
“212 Sayılı Yasa ile tanınan birçok hak tamamen yok edilmiş durumda” denilen açıklamada, “Sarayda kurulan İletişim Başkanlığı büyük bir keyfiyetle kimin gazeteci olduğuna kimin gazeteci olmadığına karar vermek istiyor. Buna basın kartlarını dağıtıyor veya dağıtmıyor. Mahkemeler, gazetecilere, İletişim Başkanlığı tarafından verilmiş basın kartları olmadığı gerekçesiyle ‘Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanımlanmış bir gazetecilik faaliyeti yoktur’ diyebiliyor. Özellikle sahada çalışan meslektaşlarımız büyük baskı altında. Güvenlik güçleri tarafından işlerini yapmaları engelleniyor, itilip kakılıyor, şiddete uğruyor, gazeteci oldukları bilindikleri halde gözaltına alınıyor.” ifadelerine yer verildi.
“DAVALARDA ARTIŞ VAR”
Yapılan açıklamada Türkiye’nin basın özgürlüğü konusundaki konumuna da değinildi: “Türkiye, her yıl çeşitli kurumların basın ve ifade özgürlüğü alanında yaptığı araştırmalarda dünyanın en geri ülkelerinden biri durumuna düşmüş durumda. Son operasyonlarla tutuklu bulunan gazetecilerin sayısı 60’a yaklaştı. Kaç gazeteci hakkında dava açıldığını kimse bilemiyor. O kadar dava açılıyor ki, bu işle profesyonel olarak ilgilenen hak örgütleri bile yetişemiyor. Davalar sadece yapılan haberler nedeniyle açılmıyor. İktidar çevrelerinin hoşlanmadığı gazetecilerin sosyal medya hesapları inceleniyor, yaptıkları paylaşımlar bahane edilerek davalar açılıyor. Geçtiğimiz yıl gazetecilere yönelik davalar ve verilen cezalarda gözle görülür bir artış yaşandı. Çok sayıda gazeteci hapis cezası aldı bunların birçoğu istinaf ya da Yargıtay kararını bekliyor.
EKONOMİK BASKI
Gazetelerin ekonomik baskı altında olduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Yaptıkları haberler ve yorumlar nedeniyle iktidarı rahatsız eden televizyon kanalları RTÜK aracılığıyla cezalandırılıyor. Gazeteler ise Basın İlan Kurumu tarafından keyfi ilan kesme cezalarıyla ekonomik baskı altına alınıyor. Geçtiğimiz yılın en önemli olaylarından biri tabii ki iktidarın dezenformasyon, gazetecilerin sansür yasası dediği yasanın çıkmasıydı. Etkisini seçim sürecinde göreceğimiz yasa ile internet siteleri de keyfi bir denetime sokuldu. Aynı yasa ile bazı sosyal medya platformları da fiilen kapatılabilecek. Bunun ilk örneğini İstiklal Caddesi’ndeki patlama sırasında yaşadık. Böyle bir atmosferde bir seçim süreci yaşayacağız. Yaşadıklarımız ve deneyimlerimiz bu baskıların daha da artacağını söylüyor bize. Gazeteciler tüm bu baskılara rağmen devletle, patronla, ekonomik krizle, işsizlik tehdidiyle mücadele ederek mesleğini yapmaya devam ediyor. Patrona da polise de karşı çıkıyor, gerektiğinde hapisten de haber geçiyor. Meslektaşlarımız gazeteciliğin yapılabileceği umudunu sürdürüyor” denildi.
Gazetecilerin talepleri ise şöyle: “Gerçekten demokratik bir ülkede gazeteciliği sürdürmek istiyoruz. Bu nedenle hapishanelerde tutulan tüm gazetecilerin derhal serbest bırakılmasını, açılan davaların düşürülmesini talep ediyoruz. ‘Basın hürdür ve sansür edilemez’ denilen anayasa hükmü uygulansın. Özellikle sahada çalışan meslektaşlarımıza uygulanan şiddete son verilsin. Basın ve ifade özgürlüğü önünde engel olan tüm yasalar değişsin veya kaldırılsın. Gazeteciler ve medya organlarını boğma görevini üstlenen RTÜK, BİK, İletişim Başkanlığı lağvedilsin, yerine meslek örgütlerinin temsilcilerini yer aldığı gerçekten özerk kurumlar ve kurullar kurulsun.”