Bir süredir kanserle mücadele eden oyun yazarı Tuncer Cücenoğlu, 75 yaşında hayatını kaybetti. Cücenoğlu 18 Temmuz Perşembe sabahı İstanbul Sancaktepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hayata gözlerini yumdu.
Cücenoğlu’nun yeğeni Cem Cücenoğlu, Twitter’dan attığı bir mesajla amcasının vefat haberini duyurdu. Cücenoğlu’nun cenazesi, 19 Temmuz Cuma günü Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde yapılan törenin ve Zincirlikuyu Camisi’nde ikindi vakti kılınan namazın ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.
TUNCER CÜCENOĞLU KİMDİR?
Oyunları dünyanın birçok ülkesinde sahnelenen yazar, 10 Nisan 1944’te Çorum’da dünyaya geldi. Cücenoğlu, ilköğrenimini Çorum’da tamamladıktan sonra, 1972’de Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi kütüphanecilik bölümünden mezun oldu. Üniversite eğitimiyle birlikte Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında memurluk ve şube müdürlükleri görevlerini sürdüren Cücenoğlu, 1983’te emekliye ayrıldı.
Öğrencilik yıllarında Türk ve dünya edebiyatının önemli yazarlarını okuyan Cücenoğlu, eserlerini kaleme alırken Lev Tolstoy, Fyodor Dostoyevski, Aleksandr Puşkin, Anton Çehov, Maksim Gorki, Mihail Şolohov ve İvan Gonçarov’ın da aralarında bulunduğu Rus yazarlardan etkilendi.
Tuncer Cücenoğlu, orta öğrenim yıllarında mizah öyküleri yazarken, “İhtiyaç Fabrikası” adlı öyküsü Çorum’daki yerel bir gazetede yayımlandı. İstanbul’da çıkan “Pardon” adlı mizah dergisinde de öykülerini okurla buluşturan usta kalem, oyun yazarlığına 1972’de “Kördövüşü” adlı eserle başladı. Oyunları yurt içi ve yurt dışında, devlet tiyatroları ile özel tiyatrolar bünyesinde sahnelenen yazarın 1973’te Ankara Devlet Tiyatroları’nda gösterilmeye başlayan “Öğretmen” adlı eseri, 12 Mart Muhtırası nedeniyle sakıncalı sayılarak, yasaklandı. Yasak sebebiyle 1987’ye kadar 14 yıl oyunları Devlet Tiyatroları’nda yasaklı olan Cücenoğlu, Müjdat Gezen Özel Konservatuvarının yanı sıra bazı eğitim kurumlarında dramatik oyun yazarlığı eğitmeni olarak çalıştı.
Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Yazarlık Bölümünde de öğretim görevlisi olarak çalışan Cücenoğlu, Cumhuriyet, Habertürk ve Birgün gazetelerinde çeşitli yazılar kaleme aldı. Sanatçının aynı zamanda 1992’den beri Devlet Tiyatroları Edebi Kurul üyesi, Türkiye Yazarlar Sendikası ve Uluslararası PEN Türkiye Merkezi üyeliği bulunuyordu.
Sahne oyunları dışında “Kaçış” adlı bir radyo oyunu ve Şahin Gök ile kaleme aldıkları “Kızılırmak- Karakoyun” adlı bir film senaryosuna da imza atan yazarın eserleri, Rusça, İngilizce, Almanca, Fransızca, Bulgarca, Yunanca, Makedonca, İsveççe, Gürcüce, Urduca, Japonca, Romence, Azerice, Tatarca, Lehçe, Başkortça, Kazakça, Çince, Çuvaşça, Sırpça, İspanyolca, Arapça, Kürtçe, Farsça, Ukraynaca ve Litvanca olmak üzere 30’dan fazla yabancı dile çevrildi. Oyunlarında genellikle toplumcu gerçekçi bir anlayışı benimseyen Cücenoğlu’nun 2 eseri, son dönemde Ürdünlü Türkçe çevirmeni Safwan Shalabi tarafından Arapça’ya çevrildi. Cücenoğlu, eserlerinde işlediği evrensel temaları, karakterleri ve hikâyeleriyle birçok ülke tiyatrosunun ilgisini çekmiş ve Sırbistan’ın Rehionalno Pozorişte profesyonel tiyatrosu, Cücenoğlu’nun 50. sanat yılı kapsamında “Çığ” adlı eserini Sırbistan’da sahneleyeceğini duyurmuştu.
Bugüne kadar eserleriyle birçok ödüle değer görülen evli ve iki çocuk babası usta yazara, “Kördöğüşü” eseri ile 1972’de “Altın Fındık En Başarılı Yazar Ödülü”, “Öğretmen” ile 1973’te Ankara Sanat Kurumu tarafından “Övgüye Değer Yazar Ödülü”, “Çıkmaz Sokak” eseri ile 1981’de “Abdi İpekçi En İyi Oyun Yazarı Ödülü”, 1986’da “Avni Dilligil En İyi Yazar Ödülü”, 1985’de Ankara Sanat Kurumunca “En İyi Yazar Ödülü”,1984 ve 1996’da “TOBAV Ödülü”, “Dosya” 1996’da “Lions En Başarılı Yazar Ödülü”, Kültür ve Turizm Bakanlığınca oyun dalında “Başarı Ödülü”, 2011’de 15. Afife Jale Tiyatro Ödülleri’nde “Kadın Sığınağı” adlı oyunuyla “Cevat Fehmi Başkut Özel Ödülü” takdim edildi.
***
40.sanat yılında gazetemize konuşmuştu
Tuncer Cücenoğlu’nun pek çok dile çevrilen “Çığ” oyunu, 2011 yılında oyun yazarlığında 40. Yılı şerefine Şehir Tiyatroları tarafından sahnelenmişti. Biz de bu vesileyle kendisiyle röportaj yapmış, tiyatroya ve hayata dair görüşlerini öğrenme şansı yakalamıştık. Ustayı, gazetemize verdiği röportajdan satır başlarını siz okurlarımızla bir kez daha paylaşarak, saygıyla anıyoruz…
“TOPLUMCU GERÇEKÇİ BİR YAZARIM”
-Oyunlarınızı toplumcu-gerçekçi olarak nitelendiriyorsunuz. 21. yüzyılda “post-modern” olarak bize dayatılan bir dünyada toplumcu-gerçekçi olmak artık geçmişte kalmış gibi görülüyor. Siz nasıl buluyorsunuz bu durumu?
Bu aslında çok önemli bir konu. Senin de dediğin gibi bu bize dayatılan bir durum. Post-modern olarak önümüze sunulan içeriksiz, boş ya da kişisel hikâyeler bize dayatılıyor çünkü temel meseleden kaçmak ya da insanları kaçırmak istiyorlar. Tabii ki ben yazar olarak toplumcu gerçekçi bir yazarım. Zaten iyi bir metin çıkması için kişinin bazı özel kurallara uyması lazım. Sağlam hikâye, evrensel tema ve karakterlerinin olması gerek. Bunlar da benim oyunlarımda doğrudan doğruya yer alan unsurlar olduğu için kalıcı oluyor. Tiyatronun esası dramatik tiyatrodur. Antik dönemden bu yana yüz binlerce oyun yazılmış ama o günden bu güne 5-6 yüz tanesi kalmış. Ancak onların hepsinde de benim de özenle yapmaya çalıştığım gibi bu üç unsur var. Shakespeare’in oyunlarında da, Sophokles’in oyunlarında da bunlar var. Yani demek istediğim evrensel oyunlar bu özelliklerinden dolayı geleceğe taşınıyor.
SINIFSAL BAKIŞ AÇISI
-Oyunlarınızda sınıfsal bir bakış açısının olduğunu düşünüyor musunuz?
Kesinlikle. Benim dünya görüşüm bellidir, doğru olan bakış da budur. İnsanların hikâyesine doğru olarak baktığın zaman zaten sınıfsal gerçeği doğal olarak görürsün. Arthur Miller, 20. yy’ın en büyük oyun yazarıysa, sınıfsal gerçekliği ortaya koyduğu içindir. Satıcının Ölümü’nde müthiş bir kapitalizm eleştirisi vardır ya da Cadı Kazanı’nda insanların bağnazca susturulmaya çalıştığı bir ortamı anlatmıştır. Bu sınıfsal bakış O’nu bugün en büyük oyun yazarlarından biri yapmıştır.
40 YILDA 24 OYUN
-Şimdiye kadar kaç oyun yazdınız ve bunların kaçı ödüllendirildi ya da sahnelendi?
24 oyun yazdım. 5 oyun dışında hepsi sahnelendi ve ödüllendirildi. Hem de defalarca! Sahnelenmeyen oyunlarım da şunlar; Che Guevera müzikali, Sabahattin Ali’yi Kim Öldürdü? Tiyatrocular, Ah Bir Yoksul Olsam ve Gece Kulübü. Bunlar en son yazdığım oyunlarım. Bu oyunlar büyük prodüksiyon istiyor, bu nedenle de özel tiyatroların altından kalkabileceğini sanmıyorum. Ancak Şehir ve Devlet Tiyatroları’nın repertuvarına girdi. Bu arada Che Guevera müzikali Almanya’da çok önemli bir tiyatronun Brecht’in tiyatrosunun repertuvarına alındı. Moskova ve Bükreş de sahnelemeye hazırlanıyor.
“GENÇ YAZARLARA ŞANS VERİLMELİ”
-Türkiye’de yeterince oyun yazarı yetiştiğini düşünüyor musunuz?
Ulusal bağlamda yeterince oyun yazarımız var. Evrensel bağlamda ise bu soruya cevap vermek zor. Melih Cevdet, Haldun Taner, Necati Cumalı, Orhan Asena, Güngör Dilmen gibi çok önemli ulusal yazarımız var. Ancak dünyayla kucaklaşma bağlamında baktığımız zaman ulusallık yetmiyor, evrensellik olması lazım.
“ASIL GÖREV DEVLET VE ŞEHİR TİYATROLARINDA”
-Evrensel yazarların yetişmesi için siz de dersler veriyorsunuz değil mi?
Evet, Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi’nde yazarlık dersleri veriyorum. İki yıllık bir eğitimin sonunda Kıbrıs’ta 5 yazar çıktı. Birlikte de bir oyun çıkardılar. Oyun şu an Yunancaya çevriliyor. Daha önce de İngilizceye çevrilmişti. Yani bu tür güzel gelişmeler benim ve başka yazar arkadaşların çabalarıyla olabiliyor. Ama asıl görev Devlet ve Şehir Tiyatroları’na düşüyor. Devlet ve Şehir Tiyatroları, İstanbul’da çok özel iki sahne açmalılar bence. Bu sahnelerde de sadece genç yazarların ilk oyunları sahnelenmeli. Ve onlara en iyi rejisörlerin, dramaturgların, sahne tasarımcılarının sağlanması lazım. Orada bu işi öğrenmeleri gerek. Tabii bu noktada genç yazarlara da çok iş düşüyor. Kendi edebiyatını, dünya edebiyatını bilmeyen, dünyaya doğru bakmayan insanlar yazar olamaz zaten