“Türkiye’nin Deprem Gerçeği”

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, ‘Türkiye’nin Deprem Gerçeği 17 Ağustos Depreminin 25’inci Yılında Marmara Bölgesinde Mimarlık Planlama ve Afet Yönetimi’ başlığıyla sempozyum düzenledi. Birçok önemli öğretim görevlisinin yer aldığı sempozyumda, 17 Ağustos ile 6 Şubat Depremleri arasındaki çalışmalar değerlendirildi ve olası İstanbul Depremi’ndeki muhtemel senaryolar konuşuldu

22 Ağustos 2024 - 14:06

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Kadıköy Belediyesi Evlendirme Dairesi’nde ‘Türkiye’nin Deprem Gerçeği 17 Ağustos Depreminin 25’inci Yılında Marmara Bölgesinde Mimarlık Planlama ve Afet Yönetimi’ başlığıyla sempozyum düzenledi. 16 Ağustos Cuma günü gerçekleşen sempozyumda, TMMOB Balıkesir, Bursa, Çanakkale, İstanbul Büyükkent, Kocaeli ve Sakarya şubeleri yer aldı. Birçok sayıda akademisyenin katılımıyla gerçekleşen sempozyumda Kadıköy Belediyesi Başkanı Mesut Kösedağı ile Kadıköy Belediyesi Kentsel Arama Kurtarma Takımı (BAK Kadıköy) dinleyiciler  arasındaydı. 

DEPREM BÖLGESİNDEKİ NÜFUSUN DOĞAL YAPISI DEĞİŞİYOR

Sempozyumun açılış konuşmasını Mimarlar Odası Genel Başkanı Zeynep Eres Özdoğan, 6 Şubat Depremleri sonrasında yaşanan belirsizliklerle dolu ortamın, bireyin mülkiyet ve barınma hakkının tartışmalı bir hale dönüştürdüğünü belirttiği konuşmasına şöyle devam etti: “Bilimsel kent planlama ilkelerinin göz ardı edildiği imar yaklaşımıyla, yeniden afet oluşturma riski yüksek bir yapılaşmanın önü açılmaktadır. Bütün bu yaşananlardan çıkaracağımız en büyük ders; ülkemizin ne afet yönetme sürecinde ne de sonrasında temel barınma ve toplumsal yaşantının kurgulanması aşamasında örgütlü bir kurumlaşmasının olmamasıdır. Acil barınma gereksinimine ve sonrasındaki kent planlama ve yapım sürecinde yaşanan kararsız tutumların neden olduğu kaos ve belirsizlik, zor durumdaki depremzedelerin toplumsal psikolojisinde yara oluşturmuş ve insanların doğup büyüdükleri yerden koparak farklı coğrafyalarda yaşamlarını sürdürmek zorunda bırakmıştır. Bu durum, deprem bölgesindeki nüfusun doğal yapısının değişmesidir”. 

KADIKÖY’DE KENTSEL DÖNÜŞÜM

Özdoğan’ın konuşmasından sonra söz alan Başkan Mesut Kösedağı, Kadıköy’de yaklaşık 10 yıldır kentsel dönüşüm çalışmaların olduğunu kaydetti. Kösedağı, “Hem yerinde dönüşüm hem kentsel dönüşüm olarak çalışmalarımız devam ediyor.” dedi. Kentsel dönüşümde binanın yenilendiği zaman, kentin ruhunu ve kültürü korumanın önemli olduğunun altını çizen Kösedağı, “Biz dönüşümün önünü açmak için elimizden gelen her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Tabii ki doğanın ekosistemini bozmadan yapmaya çalışıyoruz.Ekolojik ve sürdürebilirlik açısından ele alıyoruz” şeklinde konuştu. Bu konuda engellerle de karşılaştıklarını belirten Kösedağı, “Caferağa, Osmanağa ve Rasimpaşa’da dönüşümün önünde çok büyük engeller var. Mesela sit alanları, elbette komşuluk hakkımızı, tarihimizi koruyacağız ama orada ciddi bir eski yapı stoğumuz var. Erenköy ve Caddebostan’da dönüşüm çok hızlı ilerliyor, ama sistemin çok yavaş yürüdüğü yerler de var” dedi. 

“İSTANBUL’DAKİ DEPREM TÜM DÜNYAYI ETKİLER”

Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Şükrü Ersoy, ‘İstanbul ve Deprem’ hakkında konuştu. Dünyada 33 tane megaşehir olduğunu ve bunlardan birinin de İstanbul olduğunu belirten Ersoy, “Bütün Marmara’da 28 milyon insanın yaşadığını biliyoruz. Marmara’daki herhangi bir deprem sadece İstanbul’u değil pek çok ili ilgilendirecektir” dedi.  Yaşanan eski depremlerde olduğu gibi tsunami tehlikesinin de olduğunun altını çizen Ersoy, Avrupa Yakası’nda heyelanların olabileceğini söyledi. İstanbul’un dünya üzerinde, doğu ile batı arasında bir tedarik noktası olduğunu ifade eten Ersoy, “Dolayısıyla Marmara’daki bir deprem, sadece Türkiye’yi değil tüm dünyayı ilgilendirir” şeklinde konuştu. 

MİLLİ HASILANIN YÜZDE 40’I İSTANBUL’DAN 

Cumhuriyet Halk Partisi Eski İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, ‘Deprem Gerçeğimiz; Büyüyen Kentler, Artan Riskler’ başlıklı konuşmasında Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğunu vurguladı. Merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin işbirliği içinde olması gerektiğinin altını çizen Eyidoğan deprem öncesi yapılması gerekenler için şu tavsiyelerde bulundu: “İstanbul gayrisafi milli hasılanın yüzde 40 civarında payını alıyor. Dolayısıyla her türlü kentsel ve sektörel risklerin mutlaka tanımlanması lazım. Kentsel risk gerileme ve risk yönetimi konularında teknik yöntemlerin geliştirilmesi, bunların imar sisteminde gerçekleştirilmesi ve ilgili mevzuatlarda halkla ilişkiler yapılması lazım. Açık alanlar ve uzun süreli barınma alanları oluşturularak, haberleşme ağı ve ulaşım sistemi geliştirilmelidir. Acil durum ve teçhizatlarının stokları gözden geçirilmelidir. Tarihi ve kültürel miras dahil yapıların güçlendirilme çalışmaları başlamalıdır. Yapı müteahhitliği yasası mutlaka çıkarılmalıdır, yetkin mühendislik yasası ve mesleki sorumluluk sigortası yasası çıkmalıdır. Sigorta sistemi, Türkiye’de yapı işlerine entegre olmalıdır”. 

1999 SONRASI

İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Dr. Alper İlki, ‘1999 Depremlerinden 2023 Kahramanmaraş Depremlerine Mevcut Yapıları Deprem Riski, Önceliklendirme ve Riskin Azaltılması’ başlıklı konuşmasında deprem riskinin azaltılması için çoğunlukla göz ardı edilen güçlendirme yöntemi hakkında konuştu. 6 Şubat depremi için kıyamet benzetmesini yapan İlki, “Ülke hazır değilse bu kadar büyük bir hasarla karşılaştıktan sonra arama kurtarma çözüm değildir” dedi. 1999 depreminde büyük kayıplar verildiğini ve ardından yasal anlamda değişimlerin olduğunu ifade eden İlki, hazır beton kullanımın yaygınlaştığını ve 2001 yılında Yapı Denetim Yasası’nın yürürlüğe girdiğini söyledi. 

PARKIN TANIMI NEDİR?

Yüksek Mühendis Mimar Mücella Yapıcı, ‘Mimarlar Odası Perspektifinden İstanbul’un 17 Ağustos’tan Günümüze Deprem Hazırlığını Değerlendirmek’ başlığı altında konuştu.  

2003 yılında hazırlanan ‘İstanbul İçin Deprem Master Planı’ için Boğaziçi Üniversitesi, İTÜ, ODTÜ ve Yıldız Teknik Üniversitesi ile birlikte çok ciddi bir şekilde çalıştıklarını vurgulayan Yapıcı, “Böyle bir imkânı bir daha bulabilir miyiz bilmem, gerçekten çok çalışıldı ve arkasından bir sürü düzgün rapor iletildi. Orada güçlendirme en önemli aşamaydı. Hem önceliklendirme hem de güçlendirme” şeklinde konuştu. Yapıcı, “Bu ülkede imar yönetmelikleri yapıldı, orada park tanımı nedir biliyor musunuz? Üzerinde yeterli miktarda toprak yanlış hatırlamıyorsam 30 santim, altına otopark yapılacak alan. Defalarca dava açtık, düzelttiremedik” dedi. 

TARİHİ YAPILAR

Prof.Dr. Zeynep Ahunbay, ‘Kültür Varlıklarının Depreme Hazırlanması: 1999 Depremi Sonrası Gözlemler’ başlığıyla sempozyumun ikinci oturumunun ilk konuşmacısı oldu. İstanbul ve çevresindeki tarihi yerleşmelere bakıldığında depremlerin izlerini görmenin mümkün olduğunu söyleyen Ahunbay, 1894 depreminden sonra yıkılmış olan Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii’nin surlarını örnek gösterdi. 1999 depreminde yine surlarda kayıpların olduğunu kaydeden Ahunbay, “Edirnekapı’nın Güney’inde ve Kuzey’inde gerekli onarımları yapılmayan, burçlarda yıkımlar oluyor. Mihrimah Sultan Camii’nde de hasarlar oluştu, bunun en belirgini kıble cephesinde ana kapıyı taşıyan kemerdi. Kemerinde yıkılma olduğunu gördük” şeklinde konuştu. 1999 depremi sonrası Tarihi Yarımada’da hasarların oluştuğunu ve yerinde inceleyip gerekli notların alındığını kaydeden Ahunbay; Fatih Camii, İkinci Bayezid Camii, Köprülü Türbesi’ni 1999 depremi sonrası zarar gören tarihi yapılara örnek gösterdi. 

MİMARİDE KADİM BİLGİLER

Kocaeli Üniversitesi öğretim görevlisi Doç.Dr. Emre Kishalı ‘1999 ve 2023 Depremleri ve Mimari Mirası: Yapısal Müdahaleler Üzerine Bir Değerlendirme’ başlıklı konuşmasında depremden etkilenen binaların sonrasında nasıl dönüştüğünü anlattı. Kıshalı, “1999 depreminde çok çeşitli yapılar; camiler, idare binaları, liseler, ahşap yapılar, fabrikalar etkileniyor” dedi. Deprem sonrası yapılan ulusal ve uluslararası çalışmaların sonucunda, ahşap yapıların performans olarak üst seviyede olduğunun belirlendiğini söyleyen Kıshalı, “Yapıların içerisinden çıkabildiği, ölüm sayısının az olduğu, kadim bilginin önemi ve bunun korunarak sürekli hale gelmesi ortaya çıktı” şeklinde konuştu. 6 Şubat depremi sonrası hasar tespit çalışmaları için alana gittiğini dile getiren Kıshalı, “Adana Seyhan’da deprem öncesi terkedilmiş tescilli binaları çok ciddi bir deprem geçirmesine rağmen sadece alt kısımlarında biraz malzeme kayıpları yaşamış. Yapısal anlamda ayakta duran bir sistemi var. Bunu aynı şekilde Antakya’da da gördük. Antakya’da zamana göre mimari değişimler oldu ama özellikle zemine göre yapılmış geleneksel yöntemin kuşaktan kuşağa aktarılan bilginin ne kadar önemli olduğunu, depremin yıkıcı etkisini gören bir şehirde anlamış olduk” dedi. 

EN AĞIR BEDEL

Prof.Dr. Meltem Ünsal, ‘Mekânsal Planlamanın Gündemi ve Deprem Tehlikesi Altında Dönüşen Kentler’ başlığı altında konuştu. 1980’li yılların hem Türkiye’de hem de dünyada bir kırılma noktası yarattığını dile getiren Ünsal, “Neoliberal ekonomi politiğin ya da doktrinin çok sistemli bir biçimde, önce Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere daha sonra ise Şili, Meksika ve Türkiye’de uygulanıyor. Bu doktrin sadece ekonomi ve sosyal alanı değil, kentleri dönüştüren bir çerçeve sunuyor bizlere. Burada planlamanın kurumsal, yasal ve yöresel yapısı yeniden biçimleniyor ve bu biçimlenme için biz afet kentleşmesi olarak adlandıracağımız kentleşmeyi gerçekleştiriyoruz” şeklinde konuştu. Bu kentleşmenin bütün bilimsel çabalara rağmen gerçekleşmediğinin altını çizen Ünsal, bu durumun en ağır bedelinin 6 Şubat depremlerinde yaşandığını söyledi. 

BEKLENEN İSTANBUL DEPREMİNİN SENARYOLARI

Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr.Eser Çaktı, ‘Olası İstanbul Depreminde Beklenen Kayıplar’ başlıklı konuşmasında, 1999 depreminden sonra bu konu üzerinde çalıştıklarını ve yedi senede bir güncellendiğini söyledi. Deprem hasar verileri tahminlerini Türkiye’deki geçmiş depremlerden aktif fay veri tabanlarından yararlanarak senaryolar ürettiklerini dile getiren Çaktı, İstanbul depremi için toplamda 15 tane simülasyon yaptıklarını belirtti. 

Çaktı beklenen en kötü senaryoya göre kayıp tahminlerini şu sözlerle anlattı: “Göçme durumunda 67 bin 500 bina olmasını bekliyoruz, ağır hasarlı 87 bin 500 bina, bunların toplamı 115 bin bina. Orta hasarlı 219 bina, orta ve üzeri hasar alan bina sayısı tahmini 374 bin. En kötü senaryoda can kaybının 60 bine yakın olmasını bekliyoruz. 36 bin kişi ağır yaralı olma ihtimali var. Hastanede tedavi görmesi gereken yaralılar 152 bin kişi, hastanede yatak ihtiyacı ise 188 bin adet olmasını bekliyoruz. Acil barınma ihtiyacı 1 buçuk milyon haneden yaklaşık 5 milyon kişi. Sadece yapısal kaynaklı enkaz miktarı 70 milyon ton, mali kayıp ise 23 buçuk milyon ABD doları olması bekleniyor”. 

Envanteri toplamda 15 bin tescilli öge içeren tarihi ve kültür varlıklarının en kötü senaryoya göre tahmini hasar yüzdeleri içinse Çaktı, “Çok ağır hasar ve yıkım yüzde 31, ağır hasar yüzde 27, orta hasar yüzde 21, hafif hasar yüzde 14 ve hasarsız yüzde 8 olması bekleniyor” dedi. Çaktı, “risk analizlerine esas tarih ve kültür varlıkları envanterinin yüzde 62’si Fatih, yüzde 11’i Adalar, yüzde 7’si Beyoğlu ve yüzde 6’sı Kadıköy’de bulunmaktadır. En yüksek hasar ve kayıpların da bu ilçelerde olması beklenmektedir” şeklinde konuştu. 

SİSTEMATİK RİSK ANALİZİ

İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Prof.Dr. Handan Türkoğlu, ‘Dayanıklı ve Sağlıklı Kentler İçin Planlama’ konulu konuşmasında, sistematik risk analizinin yapılması gerektiğini belirtti. Türkoğlu şöyle devam etti: “1999 yılından beri ülkemizde afet yönetimi konusunda önemli adımlar atılmış olmasına karşı, yerel düzeyde gerçekleştirilen çalışmalar sınırlı olduğu için çabaların uygulamaya yansıması tam olarak gerçekleştirememiştir. Özellikle hala risk azaltma stratejilerinin üretilmesi konusunda kurumlar arası koordinasyon eksikliği mevcuttur. Merkezi ve yerel düzeyde kamu kurumlarının ve belediyelerin risk azaltmayı kapsayan planlama anlayışını benimsemelerinin önemi ortaya çıkmıştır”. 

“BİLGİLER SÜRE İÇERİSİNDE UYGULAMAYA GEÇEMEDİ”

Çanakkale 18 Mart Üniversitesi öğretim görevlisi Doç.Dr. Ali Tolga Özden, sempozyumun son konuşmasında ’17 Ağustos’tan 6 Şubat’a Felaketlerin Çeyrek Asırlık Sürecinde Türkiye’de Dirençli Kent Yaklaşımının Değerlendirilmesi’ başlığı altında konuştu. İki büyük deprem arası geçen 25 yıllık süreçte bilimsel ve teknik bir bilginin üretilip üretilmediğini merak edip araştırma yaptığını kaydeden Özden, Antakya ve Hatay özelinde onlarca çalışma yapıldığını söyledi. Örnek olarak, Hatay tarihinde önemli olan Hükümet Konağı üzerinde yapılan olası büyük bir depremde alabileceği hasar ve güçlendirilmesi hakkında 2013 yılında bir akademik çalışmalar yapıldığını vurgulayan Özden, “Depremden 10 yıl önce akademik bir çalışma yapılmış. Depremden sonra gittiğimizde bölgedeki üçüncü 6.4’lük depremden sonra bina ağır hasar almıştı ama ayaktaydı. Biz o kadar fazla bilgi üretmiş olmamıza rağmen ne olacağını ve ne tür hasarlarla karşılaşacağımızı biliyorduk. Ama o bilgiler süre içerisinde uygulamaya geçemedi” dedi. 

17 Ağustos depremlerinden sonra Kocaeli’nde hasar görmüş bin 197 binada halen ikamet edildiğini vurgulayan Türkoğlu konuşmasına şu sözlerle devam etti: “Aradan geçen 24 yılda hala yıkılmadığı, sağlamlaştırılmadığı, yenilenmediği ve ikamet edildiği geçen yıl yayınlanan bir raporla basınla paylaşıldı. Bunların dışında dört tane de ağır hasarlı yapının yıkılmadığı biliniyor. Deprem bölgesinde Kocaeli’nde bin 200, Gölcük’te 95, Çayırova’da 10, Gebze’de bin 531, Karamürsel’de 71 olmak üzere toplamda 2 bin 908 ağır ve orta hasarlı yapının halen daha kullanıldığı, yıkılmadığı, yenilenemediği ortada. 25 yıllık sürede biz hala 17 Ağustos’un ağır etkilerini taşıyan yapıların bir kısmını bile yıkamamışız. Davalar hala sürüyor, birtakım kararlar alınıp uygulanamıyor. Biz benzer durumla 6 Şubat depreminde de karşılaşacağız”. 


 


ARŞİV