Tutuklu adalet, değişen türkiye

Vardiya Bizde platformunun düzenlediği “Tutuklu Adalet, Değişen Türkiye” paneline katılan siyasetçi, hukukçu ve gazeteciler Türkiye’nin bu gününü anlattı ve ‘Gün bu gündür, mücadele etmeliyiz’ dediler

11 Nisan 2013 - 13:18
Vardiya Bizde platformunun düzenlediği “Tutuklu Adalet, Değişen Türkiye” paneline katılan siyasetçi, hukukçu ve gazeteciler Türkiye’nin bu gününü anlattı ve ‘Gün bu gündür, mücadele etmeliyiz’ dediler.
 
Gül SÖKMEN
 
Vardiya Bizde platformunun düzenlediği “Tutuklu Adalet, Dönüşen Türkiye” adlı panel, 6 Nisan Cumartesi günü Caddebostan Kültür Merkezi’nin (CKM) büyük salonunda yapıldı. CKM’nin büyük salonu güzel havaya rağmen tıklım tıklım doluydu..  Dinleyiciler arasında Vardiya Bizde platformu üyeleri, emekli orgeneral Edip Başer, CHP Milletvekili Kadir Gökmen Öğüt ve Orhan Birgit de vardı…
Vardiya Bizde platformu adına Nilgün Doğan’ın konuşmasıyla başlayan panele, CHP Milletvekili Muharrem İnce, İstanbul Barosu eski başkanlarından avukat Turgut Kazan, İstanbul Baro Başkanı Doç. Dr. Ümit Kocasakal, Cumhuriyet Gazetesi yazarları Ali Sirmen, Orhan Bursalı ve Hürriyet Gazetesi’nden Tufan Türenç katıldı. Paneli, Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Ümit Zileli yönetti.
Nilgün Doğan, bu paneli düzenlemekten ve panele gösterilen ilgiden çok mutlu olduğunu belirterek, salonu kendilerine açan Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’e teşekkür etti ve Öztürk’ü konuşmaya davet etti. Kadıköy Belediye Başkanı Öztürk de salonu böyle bir panel için istedikleri zaman mutluluk duyduğunu söyleyerek, “Bu salonda hep özgürlükler, özgürlükçüler konuştular, Kemalistler konuk oldu. Cumhuriyet için yan yana, dimdik, kopmadan el ele verelim ki yarınlarımız aydınlık olsun, gün Mustafa Kemal Atatürk’le bütünleşme günüdür” dedi. Panelin moderatörü Ümit Zileli, ilk sözü CHP Milletvekili Muharrem İnce’ye verdi. İnce, ince esprileriyle başladı söze, “Ben alışık değilim böyle konuşmaya, önümde kürsü, karşımda AKP’li yokken şimdi ben size ne söyleyeyim” diyerek, herkesi kahkahaya boğdu. İnce, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Parlamentoda işler nasıl yürüyor, ben isterseniz onu anlatayım size; Parlamentoda hırsızlık yasası, kısas kanunları işliyor. Türkiye’de anayasa işlemiyor, konuşsak ne olur konuşmasak ne olur. Bir de ben savcıları anlamıyorum. İyileştirme hakkını Başbakan veriyor, iyileştirme hakkını veriyorsan çözümü de sen yapsana. TÜBİTAK’ı ele geçirdi, ben de o zaman komisyondaydım anlayamadım, ne yazık ki anlayamadım. O TÜBİTAK meğer bu günler için ele geçirilmiş, Ergenekon davaları, Balyoz davaları için.. Emrindeki TÜBİTAK’a dilediği her şeyi yaptırdı. Şimdi çalışma vakti, bize düşen, size düşen görev insanları ikna etmek, doğruları anlatmak. Doğruları halka halk diliyle anlatmak.” Orhan Bursalı ise “akil adamları” anlatarak başladı sözlerine, “Sizler halkın önderi, siyaset önderi olmalısınız, asıl akil adamlar sizlersiniz” dedi. Kendine Balyoz, Ergenekon tutuklularından gelen mektuplardan bazılarını okuduktan sonra, “Bu mektupları halka duyurmalıyız, oradaki çığlıkların, isyanların sesi olmalıyız. Mahalli gazeteleri mi yaparız, ne yaparsak yapalım ama bu mektupları yayalım. En sıcak günlerden geçiyoruz, çok masumane olan ‘analar ağlamasın’ sloganını kullanarak, kendisi için başkanlık koltuğunu çıkaracak. Büyük bir parantezi kapatıyor, TC ve Atatürk’ün ilkelerini kapatıyor. Pazarlıklar sürüyor, kim ne alacak pazarlığı, kim ne alacak pazarlığı. Şimdi aktif mücadele zamanı” diye konuştu. Gazeteci Tufan Türenç de Basın Konseyi adına sık sık Silivri’ye gittiğini belirterek, orada yaşanan dramları anlatı. Örneğin Tuncay Özkan’ın 467 gün insan sesi duymadığını, Mustafa Balbay’ın oğlunun parkta babasıyla gelen çocukları kıskanarak tekmelediğini anlattı. Türenç, herkesin bu gün artık vatan için mücadele etmesi gerektiğini söyledi.
Turgut Kazan ise konuşmasında “Tutuklu adalet lafını kabul etmiyorum. Her şeye katkı olur, ama adalete katkı falan olmaz. Adalet tutuklu değil, çünkü artık adalet diye bir şey yok. Adliye sarayları yaptık içine adalet koymadık, Ben kendimi denizi olamayan ülkedeki bahriye subaylarına benzetiyorum, şimdi adaletin olmadığı bir ülkede hukuk adamıyız. Çok karanlık dönemlerden geçiyoruz, ancak umutsuz değilim, umutsuzluğu da kabul etmiyorum. Umut her zaman vardır, olacaktır. Şimdi mücadele etme zamanı” diye konuştu.
 
‘ÜLKE BÖLÜNÜYOR’
Gazeteci Ali Sirmen de “Bu kadar âkil adam arasında, ben bir deli adam olarak başlayacağım konuşmaya” diyerek söze başladı. Sirmen bu günlerin 24 Ocak kararları ile başladığını, 12 Eylül askeri darbesiyle geliştiğini de sözlerine ekleyerek, “O günlerin getirdiği değişimi yaşıyoruz, o gün bölünmeyen vatan ‘Anneler ağlamasın mı?’ gibi bu masumane, gönül teline dokunan sözün arkasında ileri demokrasi adı altında bölünüyor” dedi. Sirmen ayrıca 12 Eylül’ün adaletinin bu günden daha iyi olduğunu sözlerine ekleyerek, “Elbette kötü adaletlin iyi si olmaz, ama o zaman daha az kötüydü. Bir de şu var, darbecilerin bile hayal etmediği şeyleri bu gün yaşıyoruz.. Bu kader mi kaza mı? Bence kader değil. Barışa gelince; ‘analar ağlamasın mı?’ diyorlar, analar elbette ağlamasın ama al ülkeyi, ver başkanlığı pazarlığı ile yapılan bu barışa, kimse kusura bakmasın ben karşıyım” dedi..
Son olarak Zileli, İstanbul Baro Başkanı Ümit Kocasakal’a söz verdi. Salondan alkış ve ‘Türkiye seninle gurur duyuyor’ sesleri arasında konuşmaya başlayan Kocasakal, yine aynı heyecanla, şöyle devam etti:
“Son söz senin dediler, ben de diyorum asıl ben sizinle gurur duyuyorum. Herkes tek başına ne ifade edebilir ki.. Tezgâh davalar, hukuksuz yargılamalar, hâkim hâkim değil, savcı savcı değil, hukuku nasıl konuşacağız? Aslında büyük fotoğrafı görmek önemli. Tıpkı puzzle gibi, önce parçaları birleştirebilirsek o zaman büyük fotoğrafı görebiliriz. Gerçeği görelim, senaryoyu kim yazıyor ona bakalım. Emperyalizm, 90 yıl önce yapamadığını bu gün cemaat hükümet eliyle yapıyor. Top tüfek değil zihinleri işgal ederek, zihinsel saldırılarla yapıyor. Bakmayın cemaat-hükümet arasındaki çatışmalara, Karagöz-Hacivat gibiler. Sahne önünde kavga ediyorlar ama ipleri hep perde arkasında bir elin elinde.. Toplumsal hipnoz içindeyiz. Ama yapamayacaklar, cesedimizi çiğnemeden başaramayacaklar. Bu güne kadar sizi süpüremedikleri deliğe Türk milleti süpürecekler. Genleri oynanan aydınlara da sesleniyorum, gelin yol yakınken geri dönün, yoksa lanetleneceksiniz”.

ARŞİV