Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği Uluslararası Sosyal Politikalar Konferansına aralarında CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu, Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, CHP Kadıköy İlçe Başkanı Ali Narin ve çok sayıda akademisyen katıldı. Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu yaptığı kapanış konuşmasında, “Kadıköy’ün dünyadaki yönetim ve sosyal sorunların konuşulduğu ilçe olmasını hayal ediyordum. Bu konferans için başta akademisyenler olmak üzere tüm konuklara teşekkür ediyorum” dedi.
Avrupa ülkeleri karşılaştırıldı
Caddebostan Kültür Merkezi’nde yapılan konferansın ikinci gününde ilk sunumu Prof. Dr. Yuri Kazepov gerçekleştirdi. Viyana Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Kazepov, Avrupa’da sosyal politikalardaki yeniliklerden bahsederken ülkeleri karşılaştırdı: “Finlandiya gibi kuzey ülkelerinde devlet nelerin yenilikçi olduğunu anlayabiliyor ve politikalar üretebiliyor. Almanya, Avusturya, Fransa’da da benzer yaklaşımlar var ama süreç biraz daha yavaş işliyor. İtalya ve Güney Avrupa’da çok sınırlı bir kapasite var. Yenilikler yerellerde kalıyor. Kuzeyde devlet çok önemli rol oynuyor, yerel girişimleri destekliyor. Almanya, Avusturya ve Fransa’da sosyal yenilikler müzakereye tabi tutuluyor ancak sivil toplum kuruluşları çok fazla finansmana sahipler.”
Sosyal yenilikleri sadece yerel boyutlarıyla düşünmenin durumu basitleştireceğini belirten Kazepov şöyle devam etti: “Bu süreçlerin daha karmaşık olduğunu anlamak lazım. Birçok değişken var. Birbiriyle ilişki içerisinde karmaşık bir yapıdan bahsediyoruz. Fonlama ve finansman var, yönetim var, regülasyon var, uygulamalar var ama bir yandan da yerel, bölgesel, ulusal ve ulusüstü durum var. devlet, piyasa, toplum, aile vs. hepsi ilişki içinde. Yenilikçi girişimler bir truva atı olarak karşımıza çıkabilir. Sivil toplumu dahil edebilirsiniz ancak sosyal sorumluluğu devletten alıp tamamen topluma atamazsınız.”
Sosyal yenilikte Portekiz örneği
Portekiz’den konferansa katılan Doç. Dr. Luis Capucha ise Kazepov’un ardından ikinci sunumu gerçekleştirdi. Portekiz’in yapısal sorunlarının başında okullaşma ve eğitim seviyesinin düşük olduğunu vurgulayan Capucha, “10.5 milyonluk nüfusun içinde 3.5 milyon ortaokuldan daha düşük eğitime sahip, 2.5 milyonluk kısım da sekizinci, dokuzuncu sınıftan sonra okumayı bırakmış. Geri kalan okur yazarlığa sahip değil. Gençler arasında da okur-yazar oranı düşük. Düşük eğitim seviyesi ekonomiyi, politikayı etkiliyor. Okullaşma oranının düşüklüğü ise düşük verimliliğe sebep oluyor. İşsizlik, eşitsizlik ve yoksulluk Portekiz’de yaşanan sorunların başında geliyor. AB ile yakınlaştığımız dönemde iyileşme katettik. 60 yıllık diktatörlüğün sonunda kalkınma harekatı başlattık ve 1974’ten sonra bunlar başladı.” diye konuştu.
1974’te yüzde 40 oranında yoksulluğun olduğunu söyleyen Capucha şu an bu oranın yüzde 17’lere düştüğünü belirtti ve ekledi: “Mesela yetişkinlere yönelik eğitim politikaları büyük öneme taşıyor. Yerel projelerden edinilen deneyimler önemli. Bu dönemde projeleri üniversitelerin desteğiyle geliştirdik, kurumlarda temel eğitimler verdik. Bütün bunlar öncelikli olarak yerelde geliştirildi, sonrasında ulusal politikalara aktarıldı. 450 yeni fırsat merkezi açtık, insanlar buralara giderek kurslara katıldı eğitimler alındı, modeller geliştirildi.
“Gelir dağılımında en kötü ülkelerden biriyiz”
Capucha’nın sunumunun ardından ikinci oturuma geçildi ve bu oturumda konferansa moderatörlük yapan Prof. Dr. Tarık Şengül, Prof. Dr. Ebru Voyvoda, Doç. Dr. Galip Yalman ve Doç. Dr. Didem Danış katıldı. İlk konuşmayı Prof. Dr. Ebru Voyvoda yaptı ve "Türkiye’de emek üretkenliği artarken, ücretler azalıyor. Ücret artışlarının tolere edilmesinin altında haftalık çalışma saatleri yatıyor. En önemli göstergelerinden biri gelir dağılımı. Dünyada Latin Amerika ülkeleriyle birlikte gelir dağılımı en kötü ülkeler arasındayız. Sosyal yardımlar gelir dağılımındaki bozukluğu düzeltmiyor” dedi.
Voyvoda’nın ardından söz alan ise Doç. Dr. Galip Yalman, “Ortamaya hem mekansal hem zamansal olarak bakmalıyız. Kentsel gelişme ile sosyal politika arasındaki ilişki de önemli. Kentsel dönüşümün önemli kaynak yaratma mekanizması olup olamayacağı, kimlerin yararlanıp yararlanamayacağı gibi bir soru önümüzde duruyor. Yereldekileri yeniliklerin ne ölçüde ülke çapında model oluşturduğu da çok önemli.” diye konuştu.
“Belediyelerin imkanları zayıf”
Yerel boyutun önem kazandığını belirten Doç. Dr. Didem Danış ise “Son 20-30 yılda yerele yönelim var. Bugün belediyeler, sorunları yerinde tespit edebiliyorlar ama çözüm noktasında fırsat ve imkanların o kadar geniş olmadığını görüyoruz. Yani yerindelik prensibiyle sorunları çözmeye çalıştığımızda birkaç risk ortaya çıkıyor; kaynak sorunu, koordinasyon ve çatışmayı yönetmek.” dedi.
İkinci oturumdaki son konuşmayı gerçekleştiren Prof. Dr. Tarık Şengül de “İstanbul hakkındaki kararlar giderek İstanbul dışından, en yukarıdan alınıyor. Ancak ‘küçük insanların’ bir başka İstanbul’u var ve o hala belediyelerle eşleşiyor. Orada hala seçimi koruyoruz. Büyük İstanbul yönetimi, istediğimiz gibi olmazsa görevden alırız, soruşturma açarız, kayyum atarız diyor. Ancak büyük ölçekliler yüzde 1’i, 5’i temsil ederken biz yüzde 95’i temsil ediyoruz. Sosyal politika da çok kritik müdahale aracı. Oradan başlamak çok önemli. Alternatifsizlik, başka dünyayı düşünememe durumu tüm coğrafyayı sarmışken, yereldeki hikayeler büyük dünyanın parçası haline gelebilir. Beklentilere kulak verecek yerel yönetim uygulamalarının çok büyük açılımlar sağlayacağını, dünyanın başka coğrafyalarında karşılık bulabileceğini kendimden çok emin bir şekilde söylüyorum.” ifadelerini kullandı.
Kadıköy, dünyadaki sorunları konuşan ilçe oldu
Konferansın kapanışında konuşan Kadıköy Belediye Başkanı Aykurt Nuhoğlu, “Üniversitelere ihtiyacımız var, akademisyenlere ihtiyacımız var, bürokratlara ihtiyacımız var uygulasınlar diye, siyasetçilere ihtiyacımız var sağlıklı biçimde halkın ihtiyaçlarının ne olduğunu tespit etsinler, halkla kurumlar arasındaki ilişkileri oluştursunlar diye. Kadıköy Akademi’yi bu mantık içerisinde kurduk. Halkın ihtiyaçlarını doğru kavrayabilmek için amacımız siyasetçilerin, akademisyenlerin, bürokratların bir arada olduğu masalar oluşturmak; her kimliğin güçlü bir şekilde o masaya oturmasını sağlamak. Yani bugün televizyonlarda görüyorsunuz, 5-10 kişi hem gazeteci hem doktor hem hakim hem yargıç… Biz bu tip kimlikler istemiyoruz. Akademisyense akademisyen, bürokratsa bürokrat ama gerçekten kendi kimliğinin değerleriyle konuşan insanlar istiyoruz. Bu anlamda Kadıköy Akademi olarak ülke içinde 4 tane, 1 tanesi de uluslararası olmak üzere 5 konferans yaptık. Uluslararası konferans Tarık Hoca sayesinde oldu, biz önümüzdeki dönemde planlıyorduk. Onun atak davranması ve akademideki arkadaşların da cesur davranmasıyla ortaya çıktı. Ben önümüzdeki dönem çevre festivali, kitap fuarı, plak günleri dahil olmak üzere tüm etkinliklerin, ilişkilerin uluslararası olmasını düşünüyordum, hayal ediyordum. Artık Kadıköy’ün de dünyadaki yönetim, sosyal sorunların konuşulduğu ilçe olmasını hayal ediyordum. Bunun için önce tüm akademisyenlere ve konuklara teşekkür ediyorum.” dedi.