“Werther değil Papageno kazansın”

Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Ayşe Güzin Altunbay, medyanın toplumdaki intihar olaylarını arttırıcı potansiyelini vurgulayan ‘Werther etkisi’ne karşı, medyanın koruyucu potansiyelini yansıtan ‘Papageno etkisi’nin yayılması gerektiğini söylüyor

18 Ocak 2022 - 14:41

Üniversite öğrencisi Enes Kara’nın hayatına, ardından bir video bırakarak son vermesi, hem intiharları hem de bu intiharların medyada nasıl yer bulduğu konusunu gündeme getirdi. Tam da bu konu tartışılırken, bir genç intiharı haberi daha geldi. Kamudan ihraç edilen öğretmen bir babanın oğlu olan 16 yaşındaki Bahadır Odabaşı yaşamına son verdi. 

Bu alanda çalışan akademisyenlerden biri olan Çocuk ve Ergen Psikiyatristi ve Psikoterapisti Dr. Öğr. Gör. Ayşe Güzin Altunbay, Aralık 2019’da Türkiye’de ardarda yaşanan özkıyımlar üzerine “Basına ve Psikiyatristlere Çağrı: Werther Etkisinden Papageno Etkisine Geçiş Mümkün!” başlıklı bir makale kaleme almıştı. 

Biz de, geçmişi neredeyse 200 yıl öncesi varan bu tartışmayı, günümüz şartları altında Altunbay’a sorduk. 

  • Medyadaki intihar haberlerinin toplumda yeni intihar vakalarını tetikleyebileceği konusunda bahsedilen iki kavram var; Werther ve Papageno etkileri. Nedir bu etkiler? 

Alman yazar Goethe’nin Genç Werther‘in Acıları romanının 1774’te  yayınlanmasının ardından Avrupa’da, roman karakterinden esinlenerek gerçekleşen onlarca intihar vakasından dolayı Goethe bir intihar salgını başlatmakla suçlanmıştı. Medyada intihar vakalarının detaylıca ve sansasyonel şekilde yer almasıyla, toplumda intihar vakalarının artması arasında bir neden-sonuç ilişkisi olduğu varsayımı ‘Werther etkisi’ olarak isimlendiriliyor. Buna karşılık ‘Papageno etkisi’ ise medyanın koruyucu potansiyeline dikkat çeken bir kavram. Mozart’ın Sihirli Flüt Operası’nda intiharın eşiğine gelen Papageno’nun yolda karşılaştığı üç delikanlının pozitif telkinleriyle intihardan vazgeçmesine atıf yapılarak adlandırılmış. 

  • Bu son olay üzerine sosyal medyada ve basında gördüğünüz hatalar neler? 

Benim sosyal medyada gördüğüm endişe verici paylaşımlarda, intihar eden çocuğun videosundaki mesajın, adeta kutsallaştırılarak, bir statement (resmi bir demeç) gibi sunulması… Videonun içeriği şüphesiz bu toplumun pek çok ciddi sorunlarına gönderme yapıyor. Gencin birkaç kültürel, dinsel ve sistemsel sorun ağının kesişiminde yer aldığını paylaştığı videosunun insanları isyan ettirmesi, özellikle bu sorunlardan bunalmış olanların  kendi seslerini duyurmak için bunu paylaşmaya meyletmeleri anlaşılabilir tabii. Ancak gencin intiharını ve vedasını adeta idealize eden paylaşımlar ile intihar düşüncelerinin yoğunluğundan başka çıkış yolu bulmakta zorlanan insanları teşvik etmek, şüphesiz vicdan ve akıl sahibi insanların imtina etmesi gereken bir durum.   

  • Peki haberler ve sosyal medya paylaşımları nasıl olmalı?

Avusturya’da 80’li yıllarda, basının psikiyatristlere kulak vermesiyle intihar oranları yüzde 80’den fazla azaltılabilmiş. Ancak bu başarı artık sadece basındaki bilinçlenme ile mümkün değil. 

  • Sosyal medya okur-yazarlığı kavramı giriyor devreye sanırım.

Artık sosyal medya kendi özel dinamiklerine sahip ve insanlarda şüphesiz pek çok duyguyu ve isyanı tetikleyen intihar haberleri, sosyal medyada birden dalga halinde yayılabiliyor.  Amaç intihar olaylarının hiç haberleştirilmemesi değil. Sadece bilinçli şekilde haberleştirilmesi ile, intihar düşünceleri olan insanları intihar kararını almaları için cesaretlendirmemek için azami gayret lazım. İntihara alternatif çözüm yollarını vurgulamak gerek. Bir intiharın ardından basında yada sosyal medyada paylaşım yaparken, intihar eden insanı kahramanlaştırıcı, haklı gösterici, durumunu duygusallaştırıcı yada ‘başka çaresi kalmamıştı’ gibi intihar kararını pekiştirici ifadeler kullanılması, ‘intihar öncesi sendromu’ndaki insanları intihar girişiminde bulunmaya cesaretlendirebilir. 

Zaten bunalımlı olan insanlara başka yolların da olduğunu, intiharın öfke ve isyanı dile getirmek için iyi bir yol olmadığını ve profesyonel yardım alarak içinde bulundukları sıkıntılı durumun üstesinden gelebileceklerini göstermek her birimizin üzerine düşen bir sorumluluk olmalı sosyal medya paylaşımlarımızda. 

“SORUNLARIN ETRAFINDA DOLANIYORUZ”

  • “Her konuyu tartışalım ama intiharlar üzerinden değil!” diyorsunuz. Bu nasıl mümkün olabilir? 

Türkiye sorunların dile getirilmesinin, sorunlarla yüzleşmenin pek kolay olmadığı bir toplum. Bu hem bireysel düzeyde insanlar, hem mikro sosyal düzey olarak tanımlanabilecek aileler, hem de makro seviyede toplum ve hatta siyaset için geçerli bir durum maalesef.  Bu kültürel olarak bize bırakılan toplumsal bir miras da denebilir belki. Sorunlarla yüzleşmek yerine, kimseyi kırmadan, gücendirmeden, stres yaşamadan ya da toplumumuzda çok karşılığı olan bir tabirle ‘ayıp etmeden’ sorunların etrafından dolanmayı tercih edebiliyoruz. Bunu küçük yaşta ailelerimizden öğreniyoruz. Bunu sık kullandığımız atasözleri ve deyimlerden de çıkarabiliriz; Kol kırılır yen içinde kalır, köprüden geçene kadar ayıya dayı demek, suya sabuna dokunmadan temizlik yapmak… Bunlar hep insanın sorunları, haksızlıkları yüksek sesle dile getirmesinin sıkıntılı olacağı uyarısını yada insanın ait olduğu toplumun hatalarını dışarıya karşı sessizlikle geçiştirmesi gerektiği mesajlarını işlemez mi usul usul içimize? Böyle olunca da uzun süreler boyunca ses bulamayan isyanlar, sorunların böylesine kesiştiği trajik ve travmatik intiharların adeta kutsallaştırılarak sorunları dile getirmek için bir fırsat olarak kullanılması sonucunu doğuruyor.

Ben bu nedenle intiharlar üzerinden sorunları dile getirmeyi ‘ucuz kahramanlık’ gibi negatif etiketlemeyi öneriyorum. Çünkü sorunları dile getirmeye böylesi ‘elverişli fırsatlar’, başka gençlerin, başka bunalımlı insanların intiharını tetikleme riskini ve sorumluluğunu almaya değmez. 

  • Maalesef ilk intiharın üzerinden birkaç gün geçmeden ikinci bir intihar yaşandı...

  • İkinci gencin kararı almasında birinci intiharın sosyal medyada oluşturduğu büyük isyan dalgasının etkisinin olmadığından kim emin olabilir? Gençleri dinlemeyen, sorunların adını koymayı ve farklı görüşleri tartışmayı sevmeyen bir toplum olduğumuz için, isyanını duyuramayan her insan veda konuşmasıyla intihara kalkışırsa ne yapacağız? Bunun sorumluluğunu kim alacak? 

 “KESİMLER ÖTESİ TOPLUMSAL BİR DAYANIŞMA”

  • İntiharlar nasıl önlenebilir?

Başta psikiyatristler olmak üzere, ilgili tüm kesimlerden sorumlu insanlar ve kurumlar biraraya gelmeli. Bu son vaka üzerinden gidersek bir sürü konu var kronikleşmiş durumda çözüm bekleyen. Çocukların en verimli yıllarını üniversite sınavı hazırlığıyla kafalarını kaldırmadan geçirmeleri, tercih yaparken aileleri tarafından yönlendirmeleri, seçtikleri bölümde kendilerini iyi hissetmeyince değiştirme imkanının olmaması, sağlık sektöründe başta doktorlar olmak üzere tecrübeli sağlık personelinin Türkiye’de iyi bir gelecek perspektifi görememeye başlaması, ailelerin çocuklarını yaşam tarzı ve inanç noktasında kendilerinin uygun gördüğü korselere girmeye zorlaması, çocuklara kendi bedeni ve hayat görüşü konusunda söz hakkı verilmemesi, intihar düşüncesi gibi ciddi psikiyatrik rahatsızlıklara yönelik kolay ulaşılabilir danışma ve yardım imkanlarının (mesele intihar telefon hattı) olmaması… gibi. Bunların her biri multidisipliner ekipler kurularak derinlemesine incelenebilecek konular. Çocuklara, gençlere, ailelere, cemaatlere, sağlık sistemine, eğitim sistemine, her birine ulaşmayı gerekli kılan derin meseleler. Çözüm için salim kafayla ve kesimler ötesi toplumsal bir dayanışmayla birlikte çalışmak, birlikte tartışmak ve hatta kurumlaşmak gerekli. Ama maalesef uzun vadeli çalışma planı yapmak ve kurumsallaşabilmek de toplum olarak pek iyi olmadığımız beceriler arasında. Ama bunların üzerine gitmekten başka da çaremiz yok.

   


ARŞİV