Son yıllarda orman yangınlarının sayısındaki artış ve orman arazilerinin statüsünde yapılan değişiklikler, Türkiye'deki ormanların geleceği konusunda endişeleri artırıyor. Özellikle yaz aylarında yaşanan orman yangınları, binlerce hektarlık alanı yok ederken, ekosistem üzerindeki yıkıcı etkileri giderek daha fazla hissediliyor. Buna ek olarak, ormanlık alanların statüsünün değiştirilerek yapılaşmaya açılması da ormanların geleceğini tehdit eden önemli konulardan biri. Prof. Dr. Doğanay Tolunay ile hem orman yangınlarının hem de orman arazilerinin yapılaşmaya açılmasının etkilerini konuştuk.
“25 BİN HEKTARI GEÇTİ”
Tolunay’ın paylaştığı bilgilere göre 1980’li-1990’lı yıllarda yılda bin 500 kadar olan ortalama orman yangını sayısı günümüzde 2 bin 700’e kadar çıktı. Bu sayının bazı yıllar 3 bin 500’e dahi ulaştığını söyleyen Tolunay, “Bu yıl ilk 8 ayda 3 binden fazla orman yangını kaydı var. Yangın sayısının artmasıyla yanan orman alanı miktarında da artış var. 2000’li yılların başında yılda 9-10 bin hektar kadar orman yanarken, son yıllarda bu sayı 16 bin hektara ulaştı. Daha yıl bitmeden bugüne kadar yanan orman alanı miktarı 25 bin hektarı geçti.” dedi.
“Orman yangını sayısında ve yanan orman alanı miktarındaki artış öncelikle orman-insan etkileşiminin de artmasından kaynaklanıyor.” diyen Tolunay, şu bilgileri paylaştı: “Orman içindeki yerleşimler son yıllarda çoğaldı. Sadece yerleşimler değil turistik tesisler, hatta hobi bahçeleri sayısında dahi artış var. Kentler de artık ormanla iç içe. Bu nedenle orman yangınları kent yangınına dönüşebiliyor. Ayrıca yine son 10-15 yıl içinde orman içinde enerji tesisi, yol, maden, gibi çok sayıda tesise kamu yararı var denilerek izin verildi. Sadece 2012 yılı ve sonrasında ormanlardan çeşitli tesislere 419 bin hektar izin verildi. Bunun 87 bin hektarının elektrik nakil hattı olduğu ve son 10 yılda yanan orman alanlarının yüzde 20’sinden bu hatların sorumlu olduğu bilgisi insan orman etkileşiminin neden önemli olduğunu anlamamıza yardımcı olacaktır. Nitekim çıkan yangınların yüzde 90’nından ve yanan ormanların ise yüzde 99’undan insanlar sorumlu.”
“YANGIN REJİMİNE GİRDİK”
Bununla birlikte sıcak hava dalgalarının daha uzun sürdüğünü aktaran Tolunay, “Eskiden birkaç gün etkili olan sıcak hava dalgaları daha uzun sürüyor. İklim değişikliği nedeniyle yaşanan bu daha ve sıcak şartlar nedeniyle orman yangını çıkmasa da insanların başlattığı yangınlar çok çabuk büyüyor, geniş alanlara yayılıyor ve söndürülmesi gittikçe zorlaşıyor. Ormanlarda insan faaliyetlerinin artmasıyla ve iklim değişikliğinin oluşturduğu koşullarla yeni bir yangın rejimine girdik.” diye konuştu.
Eski alışkanlıklar ve yangınlarla mücadele politikalarının bu dönemde fazla sonuç vermediğini ifade eden Tolunay, “Çıkan yangınların söndürülmesi, uçak ve helikopter sayılarının artırılması, yangınlara erken müdahale edilmesi, erken uyarı sistemleri, çıkan yangınların belirlenmesi ve hızla müdahale edilmesi elbette önemli. Ama yılda 3 bin 500’e ulaşan bazen günde 70-100 kadar olabilen yangınlarla mücadelede asıl yaklaşım çıkan yangın sayısının azaltılması ve toplumu yangınlara dirençli hale getirmek olmalı” şeklinde konuştu.
“MAYIS VE EKİM AYLARINDA YOĞUNLAŞIYOR”
Ülkemizde yılın her dönemi ve tüm bölgelerde orman yangını çıktığını söyleyen Tolunay, hangi bölgelerin daha fazla risk altında olduğunu şöyle ifade etti: “Karadeniz bölgesinde yangınlar daha çok sonbahar ve kış aylarında çıkarken diğer bölgelerimizde mayıs-ekim aylarında yoğunlaşıyor. Bu durum ise tamamen iklim kaynaklı. Çünkü özellikle yazların daha sıcak ve kurak olduğu Ege ve Akdeniz bölgelerinde yangın için elverişli şartlar Karadeniz Bölgesi’nde daha yoğun. Toplumda Ege ve Akdeniz’deki yangınların suçlusu olarak kızılçam ormanları ve makilikler algılansa da Akdeniz ikliminin sıcak ve kurak şartlarında başka bir orman veya bitki örtüsünün yayılış göstermesi mümkün değil. Kızılçam ve maki bitki örtüsünün yangınlara uyum sağlaması ve yangın sonrasında tohumların kolayca çimlenmesi ya da maki içindeki bitkilerin birkaç hafta içinde sürgün vermesi yanan ormanların yeniden ormanlaştırılması için avantaj. Ama örneğin karaçam, sarıçam ya da kayın ormanları için bunu söylemek oldukça zor. Ülkemizde en fazla yangın çıkan iller ise Antalya, Muğla, İzmir, Mersin ve Adana. Bu illerde yangınlar daha çok tarım arazilerinin ormanlarla iç içe olması nedeniyle öncelikle anız yangınlarından çıkıyor. Ayrıca nüfusun da fazla olduğu bu illerde mangal ve elektrik nakil hatlarıyla trafo patlamalarından da yangınlar olduğu biliniyor. Sayısı nispeten az olsa da arıcılığın yoğun olduğu Muğla’da da arıcıların yaktıkları ateşlerden hemen her yıl birkaç yangın çıkabiliyor.”
HERKESİ VE HER ŞEYİ ETKİLİYOR
Orman yangınların artması tarım ve hayvancılıkla geçinenleri de doğrudan etkiliyor. Evler, zeytinlikler, bahçeler, hatta tahıl ekili alanlar yanabiliyor. Yangınların insan ve hayvanların hayatını da tehdit ettiğini söyleyen Tolunay, şöyle devam etti: “Hayvanların ve arı kovanlarının da yandığını söyleyebiliriz. Hatta tarım makineleri de zarar görebiliyor. Her ne kadar orman yangını olmasa da 2024 yaz aylarında ekili alanların ve anızların yandığı Mardin ve Diyarbakır arasındaki yangında 15 kişi hayatını kaybetmiş, yüzlerce hayvan da telef olmuştu. Yine bu yıl İzmir’deki bir yangında 3 kişi hayatını kaybetmişti. Köylülerin hayvanları ve tarlaları doğrudan zarar görmese de örneğin arıların bal yaptığı yaşlı kızılçam ağaçlarının yanması arıcılığa, yanan ormanlardaki ormanlaştırma çalışmaları nedeniyle buralarda otlatmanın yasaklanması hayvancılığı olumsuz etkileyebiliyor.”
YANGINLARDAN DAHA BÜYÜK ETKİSİ VAR
Kamuoyunun orman yangınları konusunda oldukça hassas olduğunu söyleyen Tolunay, ormanlar için büyük bir risk oluşturan yapılaşma konusuna da dikkat çekti. Orman Kanunun 16. ve 17. maddeleriyle maden, yol, enerji tesisi, otel gibi tesislere izin verildiğini aktaran Tolunay, bugüne kadar Orman Kanunu’yla verilen izinlerin toplam miktarının 900 bin hektarı aştığını paylaştı ve şöyle devam etti: “Sadece 2012 ve sonrasında ormanlardan verilen izinlerin toplam miktarı 419 bin hektar oldu. Son 20 yılda yıllık ortalama 16 bin hektar orman alanı yanarken, ormanlardan yıllık 29 bin hektar izin veriliyor. Yanan ormanlar yeniden ormanlaştırılırken, maden, yol, enerji tesisi, havaalanı, otel olan birçok ormanın bir daha orman olma şansı yok.”
“ORMANLAR İMARA AÇILIYOR”
Orman Kanunun 16. ve 17. maddelerine ek olarak 2018 yılında bir torba kanun içinde Orman Kanunu’na bir madde daha eklendiğini hatırlatan Tolunay, “Orman Kanunu Ek 16. Madde olarak bilinen bu değişiklikle ‘üzerinde yerleşim yeri bulunan ya da yerleşim yeri oluşturulması uygun olan taşlık, kayalık, verimsiz ve fiilen orman vasfı taşımayan alanlardan, sınırları Cumhurbaşkanınca belirlenen alanlar’ orman sınırları dışına çıkarılabiliyor. Bu madde bugüne kadar biri Bakanlar Kurulu 29’u Cumhurbaşkanı Kararı olmak üzere 30 defa uygulandı ve toplamda 3 bin 500 hektara yakın bir orman alanı orman sınırları dışına çıkarıldı. Maalesef Ek 16. Madde Anayasamıza aykırı olsa da Anayasa Mahkemesi bu kararı iptal etmedi. Ek 16. maddeyle 1982 ve sonrasında ormandan açılmış, ormana kaçak olarak yapılmış yerleşimler de orman sınırları dışına çıkarılabiliyor. Hatta her yangın sonrasında gündeme gelen ormanlar imara açılıyor iddiası aslında Orman Kanunu Ek 16. Maddesiyle gerçekleştiriliyor. Taşlık, kayalık ve verimsiz olarak adlandırılan yerleşime uygun alanlar önce orman dışına çıkarılıp hazineye devrediliyor, sonrasından da buralarda toplu konutlar, organize sanayi bölgeleri inşa edilebiliyor. Bunun en güncel örneği İzmir Bayraklı’da yaşandı. 2020 yılında deprem konutu yapılmak üzere 375 hektar kadar bir orman alanı taşlık, kayalık ve verimsiz orman denilerek orman sınırları dışına çıkarıldı. Ancak TMMOB tarafından açılan bir dava sonucunda bu işlem iptal edildi. Ama TOKİ tarafından buralara inşaatlar yapılmıştı. Bunun üzerine 31 Ağustos 2024 tarihli Cumhurbaşkanı Kararıyla bu alan yeniden orman sınırları dışına çıkarıldı. Ancak orman sınırları dışına yeniden çıkarılan 375 hektarlık ormanın 95 hektarı 14-16 Ağustos tarihlerindeki Karşıyaka yangınlarında yanmıştı. Hatta buraya inşa edilen TOKİ konutları dahi zarar görmüştü. Yine Anayasamızın 169. Maddesine yöre yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilmesi zorunluluğu bulunurken yanan bir alanın orman sınırları dışına çıkarılması da Anayasamıza aykırıdır.”
Tolunay, “Ormanların verimsiz denilerek orman sınırları dışına çıkarılmasına olanak veren Orman Kanunu Ek 16. maddeyle henüz 3 bin 500 hektar kadar bir orman alanını kaybetsek de ülkemizde verimsiz denilen orman alanlarının 9,6 milyon hektar kadar olduğu dikkate alındığında bütün bu alanların gelecekte potansiyel olarak orman sınırları dışına çıkarılması riski bulunuyor.” dedi.
“BU MADDELER İPTAL EDİLMELİ”
Tarım ve çevre gibi hep başka kurumlarla aynı çatı altında bulunan orman yönetiminin Orman Bakanlığı şeklinde olmasının gerektiğini kaydeden Tolunay, şöyle devam etti: “Orman Kanunun 16. 17. ve Ek 16. Maddeleriyle Maden, Turizm ve Yenilenebilir Enerji Kanunu gibi bazı kanunlar ormanlara zarar veriyor. Orman varlığını azaltan, ormanları parçalayan, hatta orman yangınlarının artmasına yol açan bu maddelerin iptal edilmesi gerekiyor. Ülkemiz yüzölçümünün sadece yüzde 12-13 kadarı korunan alan statüsüne sahip. Ormanlarda ise bu oran çok daha düşük. Ülke genelinde korunan alan miktarının yüzölçümün yüzde 30’una çıkarılması için çaba sarf edilmeli. Ayrıca korunan alanların statülerinin de uluslararası kategorilerle uyumlaştırılması gerekiyor. Çünkü korunan alan olarak gösterilen tabiat parkları, hatta milli parkların bir kısmı daha çok rekreasyon amacıyla kullanılıyor.”