Çukurova’sını dünyaya taşıyan yazar Yaşar Kemal aramızdan ayrılalı beş yıl oluyor. Usta yazar için beş yıl önce hazırladığımız Kadıköy anılarını tekrar paylaşıyoruz
Çukurova’sını dünyaya taşıyan yazar Yaşar Kemal de göçtü bu yaşamdan… Bir ozan gibi işlediği romanlarındaki insanlar kadar sade bir vedayla giden Kemal’in ardından Kadıköy’e de bir hüzün çöktü…
Semra ÇELEBİ
İllüstrasyon Zeynep ÖZATALAY
Yaşar Kemal, Kadıköy’ü en çok ziyaret eden yazarlardandı. Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği pek çok etkinliğin konuğu olmuştu. Onun kitaplarıyla büyümüş, betimlemeleriyle edebiyata merak salmış, toplumun sorunlarını aktarmada bir başka yolun da gazetecilik olduğunu onunla keşfetmiş biz haberciler için ise Kemal’in konuk olduğu etkinlikleri izlemek bir zevkti. Edebiyatın usta ismi ne zaman Kadıköy’e gelse salonlar dolar taşar, insanlar büyük bir heyecanla kendisine sorular sormaya çalışırdı. Her zaman O’ndan öğrenecek çok şey vardı…
“TRAKTÖR ŞOFÖRÜ OLMAK İSTERDİM”
Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterilen ilk Türkiyeli yazar olan Yaşar Kemal, Kadıköy Belediyesi’nin 2006 yılında düzenlediği Kitap Şenliği’nin “Onur Konuğu”ydu. Dünyayı “kişiliği bitmiş” olarak nitelendiren Kemal, “Kötü bir dünyada yaşıyoruz şimdi. Bu dünyanın yazarlarından biri olarak gerçekten çok üzülüyorum. 40 kitap yazdım, 40 kitap ne getirdi bu memlekete bir türlü anlayamadım” diye konuşmuştu.
Bir okurun “Bir daha dünyaya gelseniz ne olmak istersiniz?” sorusunu her zamanki samimiyetiyle cevaplamıştı: “Yalan söylemeyeceğim. Bir daha dünyaya gelsem traktör şoförü olurdum. Çünkü ben gençliğimde traktör şoförlüğü yaptım. Hayatın en mutlu günleri o zamanlardı.”
ÇUKUROVA’YI HER YERE TAŞIDI
“Yaşar Kemal Çukurova’sını her zaman içinde taşıdı, yaşadığı yer İstanbul, Paris veya Stockholm da olsa Çukurova’sının sarı sıcağını, kar beyazı pamuk tarlalarını, ağasını, ırgatını, Anavarza Kalesi’ni, kuşunu kurdunu, böceğini çiçeğini yazmayı sürdürdü. Kendi geçmişini, geldiği yeri hiç unutmadı ve yıllarca kuşaktan kuşağa insan kitlelerini etkileyip büyülemeyi başardı. Batı dünyası, eskilerin deyişiyle “nevi şahsına münhasır” bu yazara büyük ilgi gösterdi ve kitapları kırk küsur yabancı dile çevrildi.”
Bu sözler, Yaşar Kemal’in yarım yüzyıllık dostu Güneş Karabuda’ya ait… O’nu en iyi tanıyan en yakın dostlarından birine… Sadece Kemal’in fotoğraflarından oluşan “Al Gözüm Seyreyle” sergisini Kadıköy Belediyesi Caddebostan Kültür Merkezi’nde açtığında, “N’apsın millet benim fotoğraflarımı Güneş?” demesine rağmen yalnız bırakmamıştı dostunu… 50 yıllık fotoğrafların önünde yine yan yanaydılar.
“ÇOK İYİ ADAMDIR, SICAKTIR”
Sergi için yaşadığı İsveç’ten kalkıp Kadıköy’e gelen gazeteci, yazar, fotoğrafçı ve belgeselci Güneş Karabuda’ya, Yaşar Kemal’i sormuştuk. Gözlerinin içi parlayarak tanıştıkları günü şöyle anlatmıştı: “Yıl 1956. Bendeniz gayet genç, sakalları yeni çıkmış bir delikanlı. Yaşar Kemal de son derece genç. O sırada Mecidiyeköy Gül Sokağı’nda bir evde oturuyor. Bana dediler ki çok iyi adamdır, sıcaktır, sempatiktir, git gör onu mutlaka. O dönem herkes ondan bahsediyordu. Adana’dan yeni gelmişti ve çok enteresan bir yazar olduğu belliydi. Aynı zamanda Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışıyordu. İnsanların da cesaretlendirmesiyle kalkıp gittim evine. İlk karşılaşmamız o evde oldu. Bir konuşma, bir sohbet derken müthiş bir dostluk başladı aramızda. Son derece sıcak ve enerjik bir insan. Sıcaklığını, o samimiyetini dışarı vuruyor, hemen karşısındakine yansıtıyor. İşte o gün bugündür dostluğumuz aynı sıcaklığında devam ediyor. 50 küsur senedir sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok ülkesinde sürdü bu dostluk. Birlikte çok güldük, çok kahkahalar attık.”
“HER ŞEY KALPTEN…”
Karabuda, dostu Kemal’i öyle güzel tanımlamıştı ki başka söz söylemeye gerek yok aslında: “Yaşar Kemal çok bilinen, çok sevilen biri dünyada. Çünkü değişik bir yazar. Öyle güzel şeyler yazmış ki, eskilerin ‘gayrı tabii’ dedikleri suni hiçbir anlatım yok. Her şey kalpten, içten geliyor. Çok sade bir iç dünyası olan bir adam. Her zaman Çukurova yanındadır nereye giderse gitsin. Çukurova’nın sıcaklığı kalbine vurmuş. Görünmez bir Çukurova’yla birlikte dolaşır.”
Evet, görünmez bir Çukurova’yla dolaşıyordu Yaşar Kemal… Şimdi bir torba toprağı üzerine serpilen köyü Hemite’nin insanlarını çok iyi tanırdı. 1975’te Yaşar Kemal’in yaşamını belgesel yapan Güneş Karabuda, Hemite’de yaşadıklarını şöyle anlatmıştı:
“Çukurova’ya gittiğimizde yüzlerce insan belki de bini aşkın kişi karşıladı ve inanır mısınız Yaşar ağabey hepsinin ismini biliyordu. Hani insan köylüsünü bilir ama Yaşar Kemal bizi karşılayan yüzlerce insanla tokalaştı ve hepsine de ismiyle hitap etti. Bu müthiş bir şeydir. Sordum “Gerçekten hepsinin adını biliyor musun?” diye. “Bilmek lazım tabi. Onlar benim hemşerilerim” dedi.
“EN İYİ FİLMİ BU HANIM ÇEKTİ”
Sergi kapsamında Yaşar Kemal’in eserinden sinemaya uyarlanan “Yılanı Öldürseler” filminin özel gösterimi de yapılmıştı. Filmin yönetmeni Türkan Şoray, görüntü yönetmeni Güneş Karabuda, yapımcı Abdurrahman Keskiner, filmin müziklerini yapan Zülfü Livaneli ve filmin oyuncularından Mahmut Cevher de Yaşar Kemal ile birlikte filmi izleyenler arasındaydı. Yaşar Kemal, ilerlemiş yaşına rağmen, kendisiyle ilgili yapılan bütün etkinliklere katılmayı borç biliyordu.
Kadıköylülerin merdivenler de dâhil salonu doldurduğu, hatta ayakta izlediği filmin gösteriminin ardından, filme emek veren sanatçılarla söyleşi yapılmıştı.
Yoğun alkışlar arasında konuşmasına başlayan Yaşar Kemal, filmin doğduğu yer olan Osmaniye’nin Hemite köyünde çekildiğini vurgulamış ve bu romanı filme dönüştürmek için ne kadar zor bir süreç yaşadıklarını anlatmıştı. Filmi çekmeye söz veren arkadaşı vazgeçince sinirlenmiş ve “Bu filmi kimseye vermiyorum” demişti ama Türkan Şoray’a güvenmişti:
“Sonunda bu hanım çıktı geldi ve bu film ona yar oldu. En iyi filmi bu hanım çekti.”
Türkan Şoray ise her zamanki heyecanıyla şunları söylemişti: “Yanımda değerli yazarımız Yaşar Kemal oturuyor. Onun eserini filme çekmek inanılmaz bir şey. Yönetmenlikte iddialı değilim ama sevgili yazarımız Yaşar Kemal bana çok güvendi. Filmden önce birlikte çalıştık ve o sırada sürekli bana ‘bunu yapacaksın, başaracaksın’ diyerek güç verdi. Kolay değildi, gerçekten bu usta yazarımızın eserinden bir film çekmek çok büyük bir sorumluluktu.”
“ŞİİR YAZMASAYDIM ÖLÜRDÜM”
Adana’da okuduğu ortaokuldaki resim öğretmeni Şemsettin Başkurt’u da unutmamıştı Yaşar Kemal. Yıllar sonra eline geçen bir mektup ve resimlerle birlikte yine Kadıköy Belediyesi’nin konuğu olmuştu. Başkurt’un sergisini CKM’de açmıştı. Sergiyi büyük bir keyifle gezen Yaşar Kemal’in “hocam” dediği Şemsettin Başkurt’a gösterdiği vefanın mutluluğu yüzünden okunuyordu. Başkurt’un, ortaokul öğretmeni olmasının yanı sıra şiir kitabının kapağını çizdiğini de söyleyen Yaşar Kemal, “Az bilinse de benim de şiirlerin var.” dedi ve şöyle devam etti: “Bu şiirler, o dönemin gazetelerinde, dergilerinde kalmıştı. Nazım Hikmet ile Paris’te birlikteydik. “Neden bıraktın şiiri?” diye sordu. Bir şey diyemedim. Sonra “Şiir başka bir şeydir.” dedi. “Neden?” dedim, şöyle cevap verdi; “Bunca yıldır şiir olmasaydı çoktan ölürdüm. Sen de şiir yazmalısın. Çünkü bu sürgünlere bu acılara başka türlü katlanamazsın.” Sonra o Moskova’ya ben de Londra’ya gittim, o sözleri hep kulalığımdaydı ve ben de şiir yazmaya devam ettim. Yıllar sonra şiir kitabım ‘Bugünlerde Bahar İndi’ işte böyle çıktı.”
“BENİM KİTAPLARIMI OKUYAN KATİL OLMASIN”
Kasım 2014’te Bilgi Üniversitesi’nin ‘fahri doktora’ unvanı vermek için düzenlediği törene sağlık sorunları nedeniyle katılmayan Yaşar Kemal’in gönderdiği vasiyet niteliğindeki mesajla yazımızı noktalıyor, usta yazarı saygı ve özlemle anıyoruz.
“Bir benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İki, insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin.
Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir.
Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.”