Yazıyı Kültepe'de tanıdık!

Okurlarımıza bu hafta özel bir sergi önerisinde bulunacağız. Kayseri Kültepe arkeolojik çalışmalarıyla günışığına çıkarılan yaklaşık 4 bin yıllık tarihi eserler Aya İrini’de sergileniyor...

17 Şubat 2011 - 13:38

İstanbul Aya İrini Müzesi’ndeki sergiyle, 4000 yıllık geçmiş 2011 yılına taşınmış. Kazı Başkanlığı’nı Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Protohistorya ve Önasya Arkeolojisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu’nun yürüttüğü Kayseri Kültepe arkeolojik çalışmalarıyla günışığına çıkarılan yaklaşık 4 bin yıllık tarihi eserler İstanbullular’la buluştu.
“Asurlular İstanbul” temalı sergide 4000 yıl önce kullanılan araç-gereçler, takılar, günlük eşyalar, kilden yapılmış ticari dokümanlar, süs eşyaları ve daha birçok ilginç tarihi buluntu tarih meraklılarının görüşüne açıldı. İstanbul 2010 Kültür Başkenti kapsamında 29 Mart 2011'e kadar açık kalacak sergiye özellikle yabancılar büyük ilgi gösteriyor.


ASLINDA GEÇMİŞTEKİ BİZLERİZ
Hocalarından devraldığı bölgede arkeolojik çalışmalarına uzun yıllar devam eden Prof. Dr. Fikri Kulakoğlu, günümüz insanıyla 4000 yıl önceki Asurluların arasında ticari yaşamda, bazı uygulamalarda pek bir fark olmadığını söyledi. Kayseri’deki Kültepe arkeolojik bölgesinin Anadolu ve Mezopotamya tarihi açısından çok önemli bir merkez olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Kulakoğlu, Kültepe’nin sergide ilk defa günışığına çıkan eserlerin bulunduğunu belirtti. “Borç ödemeden tutun da, nişana, düğüne, evliliğe, ticari yaşama ilişkin uygulamaların günümüzle neredeyse aynı olduğunu buluntulardan ve yazılı belgelerden saptadık. O zaman da Anadolu’da hasattan sonra düğün yapılıyormuş şimdi de… Asurlu bakkal Ennum Essur’un alacak-verecek defteriyle günümüzde bir bakkalın alacak verecek defterinin aynı olduğunu tespit etmek ilginç” diyen Kulakoğlu, Kültepe-Kaniş kazılarının sadece Anadolu değil, Önasya tarihine de ışık tuttuğunu belirterek, “Topraklarımızda açığa çıkan yazılı belgeler Anadolu yazılı tarihinin başlangıcını oluşturduğu için önemli. Anadolu’nun tarihi çağlara girdiği bu dönemin devamında gelişen Anadolu’ya özgü Hitit uygarlığı da Kültepe’den kök alır. Kültepe’de gelişen ve Hitit uygarlığı aracılığıyla sonraki kültürlere aktarılan çeşitli öğelerin etkileri günümüze kadar devam etmektedir” dedi.
Kültepe'yi Anadolu insanının yeterince tanımadığını ifade eden, buna karşın Kültepe'nin yurt dışındaki insanlar tarafından daha çok bilindiğine dikkat çeken Kulakoğlu, 1948'den itibaren devam eden Kültepe kazılarının, Anadolu tarihini bütün dünya arkeolojisinde ön plana çıkardığını, sergiyi de Kültepe’yi Anadolu insanına tanıtmak için açtığını söyledi. Bir diğer amacının da iki farklı müzede sergilenen eserlerin en nadide örneklerini bir araya getirmek olduğunu belirten Kulakoğlu, depolarda bekleyen eserleri de görücüye çıkardıklarını anlattı.


KÜLTEPE-KANİŞ’İN KEŞFİ KOLAY OLMADI
Bölgenin keşfi 129 yıl önce 1881’de, British Museum uzmanlarından Th.G. Pinches Kapadokya’dan geldiği söylenen ve İstanbul’dan satın alınan çivi yazılı bir tabletle başlar. Bu eserin bir benzerinin de Paris’te olduğu anlaşılır. Eserlerin Kapadokya kökenli olduğu sanılır. 1893-94’te, 1901 ve 1906’da çeşitli uzmanların yaptığı kazılarda tarihi eserler bulunamadığı için istenilen sonuç elde edilemez. 1925’te Çekoslovak araştırmacı B.Hrozny de höyükte kazı yapar ancak tablet bulamaz. Ümitsizliğe kapılıp kazı alanını kapattıracakken, arabacısının ihbarı üzerine, tabletlerin tepede değil, eteklerde, tarlalarda olduğunu öğrenir. Çalışma başlar ve binlerce yıldır toprak altında kalan bir çok yazılı tablet ve diğer eserleri çıkarır. Bine yakın belgenin bir kısmını İstanbul Müzesi’ne bırakır, bir kısmını da yanına alıp ülkesine döner. Hrozny bir daha Kültepe’ye dönmez. Ama onun kazılarıyla Kaniş’in Kültepe ile aynı olduğu anlaşılır. 1948’de Türk Tarih Kurumu desteğiyle Tahsin Özgüç ve eşi ve meslektaşı Nimet Özgüç’ün içinde bulunduğu Türk kazı heyeti sistemli çalışmalara başlar. Kültepe’nin Asur’dan önce de Eski Tunç Çağı’ndan itibaren Anadolu’nun yanı sıra Kuzey Suriye ve Mezepotamya’da tanınan bir merkez olduğu ortaya çıkar. Sonraki dönemlere ait pek çok katman tespit edilir.


Mustafa SÜRMELİ


ARŞİV