'Artık kendi şarkılarımı söylüyorum'

Gülcan Altan, pop-caz hattındaki yolculuğunu üçüncü solo albümü Bir Ömür Bize Yeter ile sürdürüyor…

10 Eylül 2015 - 14:42
Ayşegül OĞUZ
Gülcan Altan, eğitimini aldığı klasik Türk musikisi çalışmalarının yanı sıra, 16’yı aşkın dilde söylediği geniş dünya müziği repertuarıyla uzun yıllardır adından söz ettiren, içine doğduğu Çerkes toplumunun yüzyıllardır söylenegelen şarkılarını gün yüzüne çıkartan sanatçı, Bir Ömür Bize Yeter’in müzikal kimliğini de bu sağlam temel üzerine kuruyor. Bir Ömür Bize Yeter’in prodüktörlüğünü de üstlenen Gülcan Altan, albümde yer alan dokuz şarkının altısına söz ve müzik yazarı olarak da imza atıyor; aşkın çeşitli halleri için söylenen bu şarkıların içerdiği duygusal yoğunluk şarkı dinleme zevkini de yeniden dinleyiciye hatırlatıyor. Bir Ömür Bize Yeter’in aşkın en saf halini arayan duygu ikliminin yanında sanatçı, toplumsal konulardaki duyarlılığının da altını çiziyor. Konser maratonuna hazırlanan Gülcan Altan ile 18 Eylül akşamı Bahariye’deki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde gerçekleşecek konserİ öncesinde bir araya geldik...
Bir Ömür Biz Yeter’in çıkış noktası ne oldu?
Bir önceki albümüm Gunef’in ardından çalışmaya başladık. Albümde altı şarkının sözü ve müziği bana ait. Bir Ömür Bize Yeter’in müzik yönetmeni Zafer Karayazgan, tanışmıyorduk, tanıştığımız andan itibaren de yıllardır birbirimizi tanıyormuş gibi kaynaştık. Zafer’in müzik bilgisi ve zevkini tamamen yansıttığı, bir buçuk yıl boyunca oya gibi işlediğimiz bir albüm bu.
İkinci albümün Gunef Çerkesçe’ydi... Çerkez kızısın ve Çerkes toplumunda yaptığın işler takip ediliyor…
Dünyada soykırıma uğramış, çok büyük acılar çekmiş yığınlar var. Çerkesler de bu acıları çekmiş en önemli halklardan biri. Soykırıma uğramış, sürülmüş bir halk Çerkesler. Kuzey Kafkasya’dan göç etmiş bir ailenin, sürgün çocuğuyum. Diasporada yaşıyorum. Soykırıma uğramış halkların en büyük üzüntüsü kültürlerini kaybediyor, asimilasyona uğruyor olmaları. Konuştuğumuz Adigece dili Unesco’nun yok olma tehlikesi altındaki diller sıralamasında ilk sıralarda yer alıyor. Gunef tarihsel bir öneme sahip, bu dil yok olduğunda Gunef bir kaynak olacak. O yüzden çok önemli araştırmaların ışığında Gunef’i hazırlamıştık, Çerkes müziğinin otantik yapısını koruyarak yaptığımız bir çalışmaydı.
Çerkes müziğinin karakteristik özelliği ne?
Müzik geniş bir kavram, Çerkes müziğinin de tek bir karakteristik özelliğinde bahsedemem. Bu müziğin melodik yapısı çok karakteristik. İcrası ve melodi yapısı oldukça farklı. Çünkü o şarkılar bir halkı anlatıyor. Gunef’in repertuar çalışmasını yaparken özellikle anavatandaki şarkıları seçtim. Vatan şarkıları vardı. Aşk şarkılarını daha az kullandık. Tema olarak vatan coşkusunu anlatan şarkılara, eğitim, üretim şiirlerine yer verdik. Sosyal bir albümdü. Çerkeslerin mitolojik bir yapısı olduğu için şarkıları da ona göre. “Azamat” diye bir şarkı var mesela, bir çiftçi ailesini anlatıyor. Bu şiir hem eğitimi hem de üretimi simgeliyor.
Çocukluğundan, ilk gençliğinden aşina olduğun şarkılar mı?
Yok, albümdeki şarkılar o kadar da bildiğim şarkılar değildi. Ama bildiğim şarkılar da var. Anavatandan seçilmiş şarkıları gün yüzüne çıkartmak, müziğin temelini göstermek istedim. Çünkü Çerkesler hangi ülkeye gittiyse orada da müziklerini icra etmeye devam ettiler. Ama etki altında icra ettiler. Türkiye’deki Çerkes müzikleri daha yeni yeni oluşuyor. Seslerinde biraz arabesk motifler taşıyor. Aynı zamanda Çerkesçe şarkılar üreten bir müzisyenim. Sürgün esnasında yazılmış bir şiir, elden ele dolaşıyor ve bana ulaşıyor. Vasiyet ediliyor. O şiiri besteledim.  Adigece dil hocam Emel Bezek’le beraber üzerinde çalıştık, bu şiiri otantik formda besteledim. Bu da Adigece için çok önemli bir çalışmaydı.
Nasıl bir evde büyüdün?
Samatya’da doğdum büyüdüm. Çerkes adetlerine göre yaşadığımız bir evimiz vardı. Evde Adigece konuşuluyordu. Belli bir yaşa kadar herkesin evinde kendine ait bir dili var, dışarıda Türkçe konuşuluyor zannediyordum. Bir gün okuldan arkadaşım eve geldi, evde ailem Çerkesçe konuşuyor, kız çok şaşırmıştı! O şaşkınlıkla, “siz nece konuşuyorsun” diye sorunca, ben de “Çerkesçe, siz evde ne konuşuyorsunuz” diye sordum. “Türkçe” dedi. O gün uyandım! Samatya’nın kültürel çeşitliliği içinde büyümenin de etkilerini yaşıyorum. Çok dilli repertuarımın oluşmasında Samatya’nın rolü büyük.
Çerkesçe çalışmaların, sahnede söylediğin 16’ya yakın dilde şarkı repertuarın, klasik Türk musikisi eğitimin bir yana, Bir Ömür Bize Yeter’in müzikal kimliği nasıl şekillendi?
Yıllarca sahne üzerinde kendi şarkılarımı söylemekten imtina ettim. Çünkü çok iyi adam ve kadınların şarkılarını söyledim, Vedat Sakman gibi, onlar şarkı yapabilir ve ben söyleyebilirim gibi bir his vardı. Nefesimden geçirip söylemek çok önemliydi benim için. O yüzden kendi şarkılarımı öyle önemli insanların yanına koymaktan ürktüm. Halbuki kendi şarkılarım hep vardı. Yıllarca kenarda beklediler. Belli bir yaşa gelince, yaşanmışlıklar belli bir doygunluğa ulaşınca kendi sözlerini, kendi şarkılarını okumak istiyorsun. Hazır olduğumu hissettim. Artık benim de şarkılarım var, onları söylüyorum.
Vedat Sakman’ın bestelediği iki Hayyam rubaisine yer verdin, İç Şarabı ve Kuklalar. Bu iki şarkı senin için ne ifade ediyor?
Vedat Sakman ile çok uzun yıllar beraber çalıştık, zaman zaman birlikte konserler yaptık. Albüme de katkısını sundu. İlk albümüm “Gülümser”de sadece Vedat Sakman şarkıları söylemiştim. “Biz Bunları Birlikte Aşarız” gibi toplumsal meselelere değinen şarkılar da vardı, sonra Ferhan Şensoy’un “Yoruldun mu Güvercin” isimli sözleri vardı örneğin. Bu albümde de yine Vedat Sakman’ın iki Hayyam rubaisi için bestelediği şarkılar var. Bu şarkıları albümden önce de sahnede söylüyordum. Hayyam önemli bir ruh. Onun yüzlerce yıl önce söylediklerinin derinliği bugün capcanlı karşımızda duruyor. “Kuklalarda” “Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz” diye devam bir söz var. Anlayana!
Etiketler; Gülcan Altan

ARŞİV