'Deniz insanları yalnızdır'

“Delisu” adını verdiği Boğaz suyunu ve Rumelihisarı’nı anlattığı son kitabıyla ilgili konuştuğumuz yazar Vecdi Çıracıoğlu, “Deniz benim sığınma limanım ve kurtarıcım olmuştur” diyor

17 Aralık 2015 - 16:23
“Delisu” adını verdiği Boğaz suyunu ve Rumelihisarı’nı anlattığı son kitabıyla ilgili konuştuğumuz yazar Vecdi Çıracıoğlu, “Deniz benim sığınma limanım ve kurtarıcım olmuştur” diyor

Kadir İNCESU
Vecdi Çıracıoğlu pek çok kitabında deniz ve deniz adamlarını anlattı. Şiirsel bir anlatımın öne çıktığı yeni romanı Ruhisar’da da “yalnız insanlar” diye adlandırdığı deniz adamlarını anlatıyor. Çıracıoğlu ile yeni romanı üzerine konuştuk.
 
•Vecdi Çıracıoğlu’nun yazın yaşamında Rumeli Hisarı’nın yeri ve etkisi nedir?
Rumeli Hisarı benim ikinci kez doğduğum, hayat bulduğum yerdir. 1970’lerin başlarında üniversite eğitimi almak için Bursa’dan İstanbul’a geldiğimde oraya yerleştim. Bir insan için yaşamın en güzel ve ender renklerinden biri olan denizle gerçekten tanıştığım, iç içe olduğum yerdir. Deniz benim sığınma limanım ve kurtarıcım olmuştur. Tabii ki denizi vurgularken balıkları, kıyı insanlarını, balıkçılarını ve bilge serserilerini de bunun içine katmalıyım. Tümüyle Boğaziçi ve Boğaz suyu ki “Delisu” tabiri kullanırım onun için, içersinde Rumeli Hisarı ve Osmanlı Tarihi’nde önemli bir mihenk taşı olan kalesi, Aşiyan’ı oraya yerleştiğim ilk günden bu yana hep ilgimi çekmiştir ve bu konuda yazılı olsun, görsel olsun birçok araştırma yapmama neden olmuştur. Bütün bunlar, bilhassa deniz benim yukarıda dediğim gibi kurtarıcım olmuştur. Tabii ki edebiyata, yazmaya başladığımda o yöreye yönelik eserler vermeye çalıştım. Can Yayınları’nın İlk Roman Ödülü’nü aldığım “Kara Büyülü Uyku”da 1452 yılında bu yörede geçen bir top dökümcüsünün hayatını anlattım. “Nehirler Denize Kavuştuğunda”, “Mayhoş Zamanlar”, “Serseri Standartları Sempozyumu”, “Gemileri Sayan Kedi”, “Ruhisar” ve halen yayına hazırladığım “Delisu Irmağı Kenarında” adlı romanlarımda Rumeli Hisarı ve oranın kahramanları vardır.
• Necati Tosuner “İnsan yazarken acı çeker” demişti bir söyleşimizde… Sizin için yazmanın karşılığı nedir?
Yazar Necati Tosuner ağabey çok doğru söz etmiş. İnsan yazarken acı çeker, çekmelidir de. Benim içinde yazarken, yazmanın karşılığı, özdeşliği budur. Acı çekeceğiz diye de yazı yazmıyoruz!  Bazı televizyon kanallarında boy göstererek yayımlanmış kitaplarını tanıtan popülist yaklaşımlı yazarlar “Ben kitabımı yazarken çok eğlendim!” gibisinden sözler edebiliyor. Bir insan sanatın hangi dalı olursa olsun icraatını yaparken nasıl olur da eğlenir? Sanatçı parasal anlamda değil, gerçek fukara insandır. Yaptıkça öğrenendir. Fukaralığı ondan gelir. Yaratma cesaretinin verdiği işte sözünü ettiğim bu acıdır. Bu anlamda fukara sanatçı acı çeker.

“BOĞAZİÇİ MİTOLOJİSİ”
• Denize Dair Hikâyat üçlemesinin ikinci halkası “Ruhisar”… Üçleme fikrinin oluşum sürecini anlatır mısınız?

Üçleme kendi kendini doğurdu. “Sarıkasnak”ı yazmaya başladığımda kahramanların ve olayların silsilesine dizgin vuramadım. Bir kitapta toplamak imkânsızdı, zira kurguya gelmiyordu. Dolayısıyla belli zaman aralıkları farklarıyla ikinci ve üçüncü hikâyat meydana geldi. Hikâyelerin yani Hikâyat’ın kaynağı Karadeniz’in şirin ve doğa harikası bir kıyı kasabası olan Amasra’dır. Üçlemenin orijini orasıdır. Amasra’da 2002 yılında palamut zaman bir balıkçıyla konuşurken doğdu bu kitaplar. Bir dalgıcın başlığını gövde elbisesine bağlayan sarı metalden yapılma bir kasnağın hikâyesi olarak “Sarıkasnak”ı yazdım. Önce küçük bir hikâyeydi ve olayı Cumhuriyet’in onuncu yılına (1933) yılına götürdüğümde yazının fonuna ve sahnesine birçok olay eklendi ve 2006 yılında üçlemenin ilki “Sarıkasnak” ve ikincisi “Ruhisar” 2014 yılında yayımlandı. Şu an üçlemenin sonuncusu bitmek üzere. Onun üzerinde çalışıyorum. Üçleme, birbirine bağlı ve takipçi hikâyeler bütünüdür.
 • “Ruhisar”da şiirsel söylemin de öne çıktığı görülüyor? Bu tercihinizin nedeni nedir?
Yazdığım bütün kitaplarımda şiirin nimetlerinden faydalandım. Düz yazıda ifrata kaçmadan şiirselliğe yer verilmelidir diye düşünüyorum. “Ruhisar”da Boğaziçi Mitolojisi yaratmaya çalıştım. Dolayısıyla Boğaziçi ve deniz ve balıkçılık işin içine girdiğinde şiir zaten kendinden geliyor.

“HER BİREY YALNIZDIR”
Üçlemenin ilk iki romanında kurgu kadar öne çıkan yalnızlık olgusu da var…
Daha önce de sözünü ettiğim gibi bu romanlarımda denizi ve deniz insanlarını anlattım. Deniz insanları yalnızdır. Karada bekleyenleri vardır ama gerçekten yalnız insanlardır. Onların eşleri, sevgilileri denizdir. Çoğu da zaten geri gelmezler. Deniz içine alır onları ve bir yerlere götürür onları. Zaten her birey yalnızdır. Bu anlamda tercihini yapan insanlar yalnız ölürler, bu iki kitabımda ve akabinde çıkacak olanda olduğu gibi.
• Ruhisar’ın kahramanı çok olmasına karşın öne çıkmıyorlar.
Çok doğru. Çünkü üçleme ve sacayağı “Ruhisar” karnavalist tarzda yazılmış kitaplardır. Zira karnavalist kitaplarda tek bir kahraman olmaz. Çok kahraman olur. İstanbul ya da Boğaziçi kahramandır ve insanlar tıpkı bir güneş sistemi gibi onun gezegenleridir. Kitapların içindeki birbirine bağlı her hikâyenin kendi içinde bir kahraman olduğu için birbirine eş ağırlıkta çok insan kahraman var. Bir de fondan geçen kahramanlar var. Ben yaratmaya çalıştığım bu kahramanlara Fellini’nin bir filminden kaynaklandığı için “Amarcord” karakter adını veriyorum. Dolayısıyla her hikâyede ortak tek unsur şehir, Rumeli Hisarı ya da Boğaziçi oluyor. Sistemin güneşi son saydıklarımdan biridir.
• Tezgâhta neler var?
Bir kitabı yazarken, başka başka konular ortaya çıkıyor. Çünkü okuyarak, “akademik” araştırma yaparak, araştırarak yazarım. Bu anlamda birçok dosya yazılması için bekliyor. Sırada iki tarihi roman var. Biri 1600’lü yılların başında, diğeriyse 1453 yılında İstanbul’un fethi sırasında anlatılan yine çok kahramanlı bir roman.

 

ARŞİV