'Düzyazı sevda, şiir ise kara sevda'

Uzun yıllardır Kadıköy’de yaşayan gazeteci ve şair Refik Durbaş’ın toplu şiirleri üç cilt olarak Islık Yayınları’ndan çıktı. Durbaş ile şiire ve hayata dair konuştuk

28 Temmuz 2016 - 14:35
Kadir İNCESU
Son dönemde çocuklar için yazdığı şiirlerle gündeme geldi Refik Durbaş… Can Çocuk tarafından ardarda “Nar Düştü Kar Üstüne”, “Kar Üstünde Beyaz Bulut”, “Kırmızı Kanatlı Kartal” ve “Tilki Tilki Saat Kaç” adlı şiir kitapları yayımlandı. Kısa bir süre önce de Islık Yayınları tarafından Bütün Şiirleri, üç cilt olarak meraklısına sunuldu. “Çocukluğumun çocuğuyum” diyen Refik Durbaş ile yaşamı ve şiirleri üzerine söyleştik.
10 Şubat 1944’de Erzurum’da doğan Refik Durbaş’ın yaşamının ilk 10 yılı Erzurum’da geçti. 21 yaşına kadar İzmir’de yaşayan şair daha sonra üniversite eğitimi için İstanbul’a geldi.
Çocukluk günlerinden harman yerini, karpuz bostanlarını, Aras nehrinin güzelliğini, karda kızak kaymayı, kuşburnunun kokusunu hiç unutmayan şairimiz, “Çalışmaktan düş kurmaya fırsat kalmıyordu ki…” şeklinde anlatır orta ve liseyi bitirene kadar geçen altı yıllık süreyi…
Uzun zaman babasıyla birlikte su tesisatçılığı yapan şairimiz matbaada, tütün ve incir mağazalarında çalıştı, gazete dağıttı, benzin istasyonlarında araba yıkadı. Durbaş, bir söyleşimizde en önemli gençlik hayalinin “20’li yaşlardayken arkadaşlarıyla birlikte önce İstanbul’a gelmek, Galata Köprüsü’nün altında yatmak, gemiyle Marsilya’ya, oradan da Paris’e geçmek” olduğunu söylemişti.
“20 yaşında şiir yayımlamaya başlayınca ufkum genişledi” diyen Durbaş, önceleri Attilâ İlhan ve Cahit Sıtkı’dan etkilendi. İzmir Namık Kemal Lisesi’nde okurken arkadaşlarıyla Genç Kalemler adlı bir okul dergisi de çıkardı. Yine lise öğrencisiyken Gündüz Badak ile birlikte Evrim adlı bir dergi yayımladı. İlk olarak yazdığı bir hikâye 1962 yılında Çocuk Haftası dergisinde yayınlanan Durbaş, yaşadığını yazdığını söylüyor ve “Düzyazı sevda, şiir ise karasevda” diyor…

ÇAĞININ TANIĞI ŞAİR
● Ödüllerin şiiriniz ve yaşamınız için bir belirleyici etkisi oldu mu?
Ne şiirim, ne de yaşamım için bir etkisi olmadı diyebilirim. Aldığım ödüllerin çetelesini tutmuyorum. Birer plaket olarak çalışma odamda duruyorlar. Ayrıca şunu belirteyim, şimdiye kadar kendi rızamla bir ödüle katılmadım. Yayınevimin katıldığı Yunus Nadi Şiir Ödülü dışında kalanları seçici kurul üyeleri önerdiler. Buna Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin verdiği röportaj dalında yılın gazeteci ödülü de dâhil… Şu da var, günümüzde artık ödüllerin de bir anlamı kalmadı. Eskiden gazetelerin birinci sayfasında haber olur, kazananlar ile röportajlar yapılır, tartışmalara yol açardı. Şimdilerde medyada haber bile olamıyor.
●  Şiirinizi, yaşadığınız hangi toplumsal, siyasal ve sosyal olaylar etkiliyor?
Zaten toplumsal, siyasal, sosyal olaylardan etkilenmeden şiir, geniş anlamda da yazı yazmak mümkün mü? İlk yazdığım şiirlerden son yazdıklarıma, eleştirel bir gözle bakılırsa bu etkileşim görülecektir. Toplu şiirlerimde Gezi olayları da var, Soma faciası da… Şişe Cam grevi de… Çağının tanığı olmak isteyen bir şair gündelik ve günlük yaşanan olaylara bigâne kalabilir mi?
● Şiiriniz sizin için bir hesaplaşma mı?
Elbette, önce kendimle, daha sonra dünya ile…
 
“GAZETECİ OLMASAYDIM…”
● Şiir ile düzyazıyı birlikte götürdünüz. Şiir ve düzyazının birbirine olan etkileri konusunda neler söylemek istersiniz?
Şiir ile düzyazı iki ayrı disiplin… Gazeteci olmasaydım düzyazıya elimi sürmezdim. Örneğin roman yazmayı denedim, beceremedim. Bir olayı, bir olguyu düzyazıdan çok şiir olarak anlatmak daha kolayıma geliyor ve daha severek yazıyorum.
 ● Gazeteciliğin şairliğinizi kısıtladığını söyleyebilir miyiz?
Gazeteciliğimin şiire hem yararı oldu, hem de zararı. Yararı oldu, gazeteci kimliğimle Anadolu’yu ve dünyayı dolaştım, yeni yerler, yeni insanlar gördüm. Bunlar şiirlerime de yansıdı. Zararı oldu, şiirimde kullanacağım birçok imgeyi, düşleri, düşünceleri düzyazılarda harcadım. Ama iyi ki öyle yapmışım diyorum, hiçbir pişmanlığım yok bu konuda…
 ●  Toplu Şiirleriniz üç cilt olarak Islık Yayınları tarafından yayımlandı. 50 yılı aşan bir yazın yaşamınız var. Bu şiirleri Refik Durbaş’ın yaşamının tanığı olarak değerlendirebilir miyiz?
Elbette… Benim şiirim otobiyografik şiirdir de diyebilirim. Çünkü başlangıçtan günümüze hayatımın kimi ipuçları yazdığım şiirlerin kılcal damarlarında görülebilir.

20 YILLIK GÖZTEPELİ
Çok uzun yıllardır Kadıköy’de yaşıyorsunuz. Kadıköy’de neler yapıyorsunuz, neleri özlüyorsunuz?
Evet, 1982 yılından beri Kadıköy’de ikamet etmekteyim. Örneğin yirmi yıldır Göztepe’yim. Kadıköy’ün 60’lı yıllardaki halini de gördüm. Şimdi bir beton yığını… Bir kentsel dönüşüm furyası başladı. On yıldır oturduğum ev de dönüşüme kurban gitti. Eski evimde iki balkon vardı. Bir kat bahçesi çıkardılar, balkonların ikisi de gitti. Sonra da kat bahçelerini evin salonuna eklediler. Yahu ülkemiz güneş ülkesi… Yılın yarısını insanlar balkonda geçiriyor. Ben de… Sabah kahvaltını yapıyorsun. Ayrıca balkonla birlikte çiçekler de gitti. Pencere önüne hangi çiçeği ekeceksin, hadi buradan buyurun. 


 
Etiketler; Refik Durbaş

ARŞİV