Müzik yazarı, eleştirmen ve radyocu Naim Dilmener ile “Bak bir varmış bir yokmuş” dediği Hafif Türkçe Pop müziğinin geçmişten günümüze geldiği noktayı konuştuk
Kadir İNCESU
Naim Dilmener, hem kitaplarıyla hem de yazılarıyla müziğe meraklı geniş kitleler tarafından yakından takip edilen ve okunan bir isim. Çocukluk günlerinde başlayan müzik sevgisi zamanla tutkuya dönüştü. Müzikle ilgili ne bulursa okudu, biriktirdi. Önce Mavi Radyo’da “Eski Kırkbeşlikler” programını yaptı. Sonra da o programları yazıya döktü. Çok yıllar önce mizah yazıları da yazdı, fakat onun için aslolan her zaman müzik oldu.
“Bak Bir Varmış Bir Yokmuş/Hafif Türk Pop Tarihi”, “Eleştirmenin Günlüğü” ve “Hür Doğdum Hür Yaşarım/Ajda Pekkan Kitabı” bile başlı başına müziğin yaşamındaki yeri hakkında ipuçları veriyor. 2001-2012 yılları arasındaki müzikal günlükleri de e-kitap olarak yayınlandı. İyisi mi burada kesip devamını kendinden dinleyelim:
“Bak Bir Varmış Bir Yokmuş-Hafif Türk Pop Tarihi” adlı kitabınızın 10 yıl aradan sonra yeni baskısı yapıldı… Kitabınızın devamı için de hazırlıklara başladığınızı biliyorum. Çalışmalarınız nasıl gidiyor?
Çok ağır gidiyor… Başta sosyal medya etkisi olmak üzere çok sebebi var bunun. Twitter, Facebook, İnstagram hakikaten çok zaman çalıyor. Ama bir tek bu değil tabii; ilk kitabın kaldığı yerlerden başlıyor yenisi, yani 2000 yılından ve (gelebilirse tabii:) günümüze kadar gelecek. Asıl sebep de bu işte; bu son 15 yıl beni fazla heyecanlandırmıyor ve bu da kitaba ayıracağım zamanı iyice asgariye indiriyor. Kitabın adı kesin ama: “Bak Bir Varmış İki Yokmuş”. Hem yokların ağırlıkta olduğu bir dönem, hem de bir devam kitabı için ideal bir isim buldum, bence.
Naim Dilmener’in hangi yönü daha baskın; radyoculuğu mu, eleştirmenliği mi, yazarlığı mı?
Hepsi… Ama zaten “tek” gibi kabul ederim bütün bunları ve diğerlerini. Aynı işin ya da tutkunun farklı yönleri gibi. Hepsi de hayatımı anlamlı kılmakta.
Müzik tarihimiz konusundaki birikiminiz ortada. Müzikle ilgili her şey inanılmaz bir gelişim ve değişim gösteriyor. Eleştirmenler açısından durum nedir?
Temel kıstaslar değişmez. Değişmemeli. İyi ve kötünün kıstasları zaman zaman gevşeyebilir ya da hafifleyebilir ama tamamıyla değişmez. Karaya “ak” denilen zamanlardan geçiyoruz ama yine de ısrarlı olmak ve iyiliğin/doğruluğun kıstaslarını savunmak gerekiyor. Bir-iki örnekle anlatmaya çalışayım. Aklı başında hiçbir eleştirmen, Sinan Akçıl’a “iyi” diyemez mesela. Yine aklı başında hiçbir eleştirmen, kötü olmasına rağmen çok satmış bir albümü iyi kabul edemez.
İyi bir şarkının size neler hissettirmesi gerekir?
Doğruluğundan, samimiyetinden emin olmalıyım. Zorla ya da ite kaka değil, kendiliğinden kalbimi mesken tutmalı. Bu da ruh işi tabii, para işi değil.
Geçmişten günümüze müzik, teknoloji destekli bir ilerleyişte. Şarkı sözleri açısından durum nasıl?
Çoğu sınıfta kalıyor. Bir kısmı da bütünlemeye. İnsandan yana, gerçekten yana çok az söz yazılıyor artık. Slogan ve atasözü avcılığı da ayrı.
Eskilerden, her daim yeni kalan neler var sizin için?
En başta Haris Alexiou ve Selda Bağcan… “Adaletin Bu mu Dünya” mesela, bu aralar hemen hemen her gün dinlediğim bir şarkı. İçinden geçmekte olduğumuz günler mecbur ediyor.
Aynı zamanda sıkı bir koleksiyoncusunuz. Özellikle sık sık gezdiğiniz yerler varmı?
Eskisi kadar değil. Bir yandan ben yoruldum/sıkıldım, bir yandan da internetten de olabiliyor artık. Ama Beyoğlu ve Kadıköy’de bazı pasajlara hala gitmekteyim. Akmar Pasajı ve orada Zihni Müzik mesela, hala cennettir benim için. Kadıköy iskelesine açılan bazı sokaklar da öyle… Çok sayıda güzel sahaf var. Üstelik Baylan hala açık… Keyif yapmadan olur mu?