'Kadıköy'le bağım kopmadı'

Kadıköy Belediyesi 8. Kitap Günleri’ne onur konuğu olarak katılan yazar Selim İleri, çocukluğundaki Kadıköy’ü hatırladığında hafızasında tarihi çarşının canlandığını söylüyor

02 Haziran 2016 - 14:37
Erhan DEMİRTAŞ
Kadıköy Belediyesi ve Kadıköy Belediyesi Gönüllüleri tarafından Haydarpaşa Garı’nda düzenlenen 8. Kitap Günleri’nin onur konuğu Türk edebiyatının usta yazarlarından Selim İleri oldu. Bahariye’de doğan ve çocukluğunu Kadıköy’de geçiren yazar Selim İleri ile Kadıköy, İstanbul ve yazarlık serüvenini konuştuk. 8. Kitap Günleri’ne onur konuğu olarak davet edildiği için büyük mutluluk yaşadığını ifade eden İleri, “Bizim edebiyatımızda Haydarpaşa’nın büyük bir önemi var. Bence Haydarpaşa gelecek kuşaklara sağlam bir şekilde emanet edilmeli” diyor.
• Kadıköy Belediyesi’nin Haydarpaşa’da düzenlediği 8. Kitap Günleri’ne onur konuğu olarak katıldınız. Neler söylemek istersiniz?
Tabi onur konuğu olarak davet edilmek çok sevindirici bir durum. Ben de bundan onur duydum. Geçmiş yıllarda da Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği kültür sanat etkinliklerine katılmıştım. Geçen yıl da Sabahattin Ali günü düzenlenmişti. Salon tamamen dolmuştu. Kadıköylülerin büyük ilgisi vardı. Belediyelerin yaptığı işlere aslında çok katılım olmaz ama Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği etkinlikler genelde büyük ilgi görüyor. Haydarpaşa’da düzenlenecek kitap fuarına da katılımın yoğun olacağını düşünüyorum.
• Haydarpaşa’da düzenleniyor olması sizin için ayrıca anlamlı. Haksız mıyım?
Haydarpaşa Garı ve istasyonlar üzerine çokça yazı yazdım. Garın otel yapılacağı konuşulduğu zaman, sinemayla, sanatla, edebiyatla bu kadar iç içe geçmiş bir yapının böylesine çarpık şekilde değiştirilmesine o zaman da karşı çıkmıştım. Bizim edebiyatımızda Haydarpaşa’nın büyük bir önemi var. Nazım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” bunun en bilinen örneği. Türk sineması için de Haydarpaşa Garı’nın yeri başkadır. Sayamayacağımız kadar filme ev sahipliği yaptı. Bence Haydarpaşa gelecek kuşaklara sağlam bir şekilde emanet edilmeli.
• Kitap günleri ve fuarlar hem yazarların hem de kitapların okurla bulaşmasını sağlıyor. Sizce bu etkinlikler yeterli mi?
Şimdiki kitap fuarları nitelik değiştirdi. Ticari bir kaygıyla yapılıyor. Kalabalık olması iyi ama okurla yeterli şekilde iletişim kuramıyorsunuz. Ben de üç yıldır fuarlara katılmıyorum. Ama her şeye rağmen yazarın okurlarıyla, okurların da daha fazla kitapla buluşması için bu tarz etkinliklerin önemli olduğunu düşünüyorum. Sadece yazarlar ve okurlar için değil yayınevleri için de olumlu yanları var. Ama fuarlarda ya da diğer etkinliklerde yazarların okurlarla içtenlikli bağ kurabileceği koşullar oluşturmalı.

ÇARŞI, İSKELE VE ÇOCUKLUK…
• Siz aslında Kadıköylüsünüz. Artık Avrupa yakasında yaşıyorsunuz ama Kadıköy’le bağınız kopmadı. Nasıl bir ilişkiniz var semtle?
Evet, Kadıköy’de doğdum. Şifa Hastanesi’nde dünyaya geldim. Doğduğum apartman hala duruyor. Taşınmış olsam da hala manevi bir bağım var Kadıköy’le. Haftanın üç günü mutlaka gelirim. Dostlarımın çoğu da Kadıköy’de. Benim için Kadıköy’ün simgesi çarşıdır. Çocukluğumda çarşıdan alışveriş yapardık. Babam teknik üniversitede Gümüşsuyu’nda çalışıyordu. Onun iş dönüşünü beklerdim. Beraber eve dönerdik. Yani iskele ve çarşının çocukluğumun hafızasında büyük bir yeri var. Tabi sadece bunlar değil, Kadıköy’ün sinemaları, köşkleri… Bir de Kadıköy yeşil alanını koruyan bir semt. Ama son dönemde kentsel dönüşüm çok fazla yaşanıyor. Bence yüksek katlı binalar semtin dokusunu bozuyor. Bu konuda dikkat edilmeli.
• İstanbul’u iyi bilen ve çok seven bir yazar olarak biliniyorsunuz. İstanbul üzerine yazma serüveni nasıl başladı?
Başlangıçta böyle bir şey yazmayı pek düşünmüyordum. 1980’lerin sonunda rahmetli Çetin Emeç, gazete eki için benden yazı yazmamı istemişti. Ben de çok heyecanlanmıştım. Ne yazacağımı da bilemiyordum. İstanbul hakkında birçok kişinin bildiği şeyleri tutanağa geçtim diyebilirim. İstanbul yazıları da böyle başladı.
• Peki, İstanbul’u bu kadar sevmek ve aynı zamanda bu hızlı değişimi görmek bir ızdırap yaşatmıyor mu?
Izdırap duyduğum için çok fazla gezmiyorum. Yaşam alanımı olabildiğince daralttım. Eskiden gittiğim, bildiğim yerlere gidiyorum ama yeni yerlere neredeyse hiç gitmiyorum. Sağlığım da artık eskisi kadar el vermiyor zaten.

“BAŞKA BİR İŞ DÜŞÜNMEDİM”
• Yazar olmasaydınız ne olurdunuz?
Başka bir iş yapmayı hiç düşünmedim. Çocukluğumdan beri hep kitaplarla haşır neşir oldum. Kitaplarla büyüdüm diyebilirim. Yazar olmak, yazmak en büyük isteğimdi. Yazar olduğumda dünyayı değiştireceğimi düşünürdüm. İnsan acılarını yazarak büyük bir görevi yerine getireceğimi hayal ederdim. Ancak artık böyle düşünmüyorum. Edebiyatın silahı ile politikanın silahı aynı silahlar değil. Belki bireysel olarak değişen, etkilenen okurlar oluyordur. Ama edebiyatın dünyayı değiştireceği fikri çok gerçekçi gelmiyor.
• Sizce yazarlık şimdi daha mı kolay?
Bence şimdiki koşullar yazarlar için daha uygun. Bu konuda şanslı olduğumu düşünüyorum. 19 yaşında hukuk fakültesinde genç bir öğrenciyken okulu bırakıp yazar olmaya karar verdim. Bunu şimdiki koşullarda yapabilir miydim? Bundan emin değilim. Ama hayatımı yazarlıkla kazandım. Bundan son derece de mutluyum.
• Sizin yazarlık dışında bir de sinemacı kimliğiniz var. Sinema ile ilişkiniz nasıl başladı?
Gençlik dönemimde sinemaya büyük bir tutkum vardı. Halit Refiğ, Atıf Yılmaz ve Lütfü Akad ile tanıştım. Onların aracılığı ile senaryo yazmaya başladım. Hayatıma giren ve en sevdiğim insanların çoğu sinemacıydı. Bülent Oran bunların başında geliyor. Lütfü Akad, bütün filmlerinde gerçeği arayan çok büyük bir yönetmendir. Ticari kaygı gütmeden yapmıştır bunu. Hem Akad’dan hem de hayatımda olan diğer sinemacılardan çok fazla şey öğrendim.
Etiketler; Selim İleri

ARŞİV