'ÖLDÜRÜLMEK İSTENEN ÇOCUKLUĞUMUZ'

Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan “Haziranda Bir Fidan” kitabı, okuru Berkin Elvan ile elele tutuşturup çocukluk dünyasında bir yolculuğa çıkarıyor.

24 Temmuz 2014 - 14:56
 Semra ÇELEBİ

Adını her andığımızda içimizi sızlatan, fotoğrafıyla anılar dünyamıza acı bir çizik atan isimlerin başında geliyor Berkin Elvan. Bu ülkede sokağa çıkmanın bir bedeli olduğunu, “çocuk da olsanız” bu bedelin ödetileceğini hatırlatan bir beden değil sadece Berkin; artık soyadı olmadan andığımız, kardeşimiz, oğlumuz, torunumuz kadar yakın bir varlık ya da yokluk…“Haziranda Bir Fidan – Berkin için” kitabı, içimizde yaratılan o “boşluğun” tezahürü belki de… 15 yaşında bir çocuğun ekmek almaya giderken girdiği 269 günlük ölümle mücadelesini kaybetmesinin öfkesi… Hayata tutunmaya çalıştığı o günler boyunca onunla atan kalbimizin yine onunla birlikte durduğunu hissettiğimiz o anların kelimelere ve çizgilere dökülmüş hali…Ayrıntı Yayınları’ndan Berkinin gaz fişeğiyle başından vurulmasının yıldönümünde çıkan kitap, elinde evden almak üzere çıktığı ekmeği ve martı kaşlarıyla Gezi direnişinin en güçlü sembollerinden biri haline gelmiş bu güzel çocukla uzun bir yolculuğa çıkarıyor okuru.

FİKİR KOMADA, KİTAP VEDADAN SONRA ÇIKTI
Berkin henüz komada iken Levent Turhan Gümüş Berkin uyurken başucundaki sevenlerinin ona okuyacağı masallar, kulağına fısıldayacağı öyküler yazma fikrini atmış ortaya. “Böylece uyandığında elinde okuyacağı bir kitabı olur, başucunda onun için yazılmış bir kitap bulur!” demiş. Kitabın editörü Ebru Akkaş Kuseyri ile başlamışlar Berkinin nöbetini tutanlara haber salmaya. Yazılar çiziler hazırlanır ve kitap tamamlanmaya yaklaşırken, Berkinin acı haberi gelince umut öyküleri de yitip gitmiş, Berkinle birlikte toprağa verilmiş. Ama “bir çocuğun ölümünden sonra yapılacak bir şey hep vardır” inancıyla yine de hazırlamışlar kitabı. Tabii farklı bir izlekle.
'Haziran'da Bir Fidan-Berkin Elvan'; çocukların çocuk olarak görülmedikleri, çocukluklarını yaşayamadıkları bir dünyayla ilgili farkındalık yaratmak için yazılmış bir kitap. Büyüklerin hayatlarına dair ideolojik kutuplaşmanın, iktidar sahipleri aracılığıyla ayrımcılık, şiddet ve ötekileştirme olarak çocuklara yaşatılmasına karşı bir itiraz…Ve tabii trajik ölümüyle kitabın ilham kaynağı olan Berkin Elvan’ın adını yaşatmak için yapılmış kolektif bir çalışma. İçinde Yaşar Kemal, Stig Dagerman, Cemal Kavukçu gibi ünlü yazarların öykülerinin yanı sıra;Asa Lind, Erol Büyükmeriç gibi çocuk kitapları yazarlarının anlatıları, şair Emirhan Oğuz'un masal şiiri ve hatta bir siyasetçi olarak CHPli milletvekili Şafak Paveyin de imzası yer alıyor. Ünlü yazarların yanında adını sanını hiç duymadığımız, yeni ve keşfetmeye değer kalemlerle de tanıştırıyor bizi. Kitabın bir başka boyutu ise yazılarla bütünlüklü olarak yer verilen çizimler!
 
BU KİTAPTA GEZİ FORUMLARININ DA KATKISI VAR
41 ismin öykü, deneme ve çizimlerini derleyen Levent Turhan Gümüş, Gezi direnişinden sonra katıldığı Yoğurtçu Parkı’ndaki forumlarda, dayanışma içinde olduğu dostlarının kelimelerini de katmış bu kitaba. Hal böyle olunca Gümüş ile birlikte kitapta öyküleri ve çizimleri bulunan üç Kadıköylüyle,  Füsun Demirtaş, Levent Yılmaz ve Can Mesut ile Yoğurtçu Parkı’nda buluştuk; Kadıköy’ün forumlarından ‘Haziranda Bir Fidana uzanan yolculuğu konuştuk…
 
Bu projenin doğuş noktasını, nasıl ortaya çıktığını anlatır mısınız?
Levent Turhan Gümüş: Bu projenin içerisinde Yaşar Kemalden Cemil Kavukçuya, Asa Lind'den Mustafa Delioğluna çok kıymetli yazar, çizer ve eserleri var. Kitap, Berkinin ölümünden sonra tekrar kurgulanmak durumunda kaldı. Çocuklukla ilgili, çocukluk alanının büyükler tarafından, otoriter zihniyet tarafından işgali ile ilgili farkındalık yaratmak gibi bir dert de vardı açıkçası. Bu derdin güçlü bir şekilde ifade edilmesi önemliydi. İfade edenlerin niteliği bu anlamda önemliydi. Ama öbür taraftan da Berkinin cenazesinde ortaya çıkmış olan bir görüntü var. O görüntü milyonlarca insan tarafından sahiplenen vicdanla, vicdanın kalkışmasıyla, vicdanın isyanıyla ya da ben buradayım demesiyle ilgili bir şeydir. Burada baştan beri Gezi direnişi sürecinde sahada olan, bir yıl boyunca park forumlarında, mahalle dayanışmalarında, Gezi Parkı’nın önünde her seferinde büyük bir şiddete maruz kalarak hayatı savunan, vicdanın örgülenmiş halini temsil eden kardeşlerimizin benim açımdan katılımı çok önemliydi. Şöyle görülür genellikle belirli bir kesim tarafından, bunlar aslında entelektüel birikimleri olmayan kişilerdir. Bu 68 kuşağı için bir dönem söylenmişti. Biz 78 kuşağı için daha fazla söylenmiştir. Sahadaydık hep, sokaktaydık. Sözden ziyade işle, pratikle ilgilendik. Belki de bu yüzden bizimle ilgili kaba slogandan başka, ajitasyondan başka şeylere aklı ermez ve birikimleri yoktur gibi bir izlenim oluştu. Öyle olmadığını, sahada birlikte iş yaptığımız insanların ciddi birikimlere sahip olduğunu biliyordum. Saha diyorum çünkü saha bizim için Gezi parkının kendisiydi, devamında da parklardı, mahallelerdi. İki ana büyük merkez oluştu Gezi parkından sonra; biri Yoğurtçuydu diğeri Abbasağaydı. Ben Yoğurtçu parkında, Kadıköy forumlarında karşılaştığım arkadaşlarla çok hoş şeyler yaşadım. Bizim açımızdan çok önemli bir deneyim, farklı demokrasi ve katılım süreçleri yaşandı ve farklı bir yoldaşlık hukukunun oluştuğu bir süreçti bu. Bu yoldaşlık hukuku içerisinde çok kıymetli, hayatı yeniden kurma eylemi içerisinde olan insanlar tanıdım. O arkadaşlarımızın katılımı, Yaşar Kemalin Cemil Kavukçunun katılımı kadar kıymetliydi bizim için.
 
Projeye başladığınızda Berkin uyuyordu değil mi?
Levent Turhan Gümüş: Projeye başladığımızda Berkin uyuyordu ve biz ona bir umut kitabı yapmak istemiştik aslında. Füsun ile konuştuğumu hatırlıyorum. Ölümünden sonra bir burukluk yaşadık, yaşamadık değil.
 
Projeden vazgeçmek durumu oldu mu Berkin yaşamanı yitirdikten sonra?
Levent Turhan Gümüş: Vazgeçmeyi şahsen düşündüm ama baştan beri bu projenin olması gerektiğini düşünen arkadaşlarımız vardı. Ölmüş, öldürülmüş bir çocuktan ziyade öldürülmeye çalışılan bir çocukluktan bahsetmek lazım. Meseleyi bu şekilde ele alabilirsek eğer projeyi Berkin'in öldürülmesiyle sınırlı olmaktan çıkartıp daha geniş bir alana yayabilecektik. Öyle de yaptık. Bu çalışma sırasında çok sayıda insan vardı. Toplamda 40 kişi gözüküyor ama 50nin üzerinde insanla görüştüğümü söyleyebilirim. Kimine bu yük ağır geldi, yeterince güçlü bir şekilde layıkıyla bu işin üstesinden gelemeyiz diye düşünenler oldu. Bu çekinceyle katılmayan yazarlar oldu. Programlarının yoğunluğu nedeniyle, zaman sorunu nedeniyle katılamayanlar da oldu ama en büyük desteği benim Gezi yoldaşı olarak tanımladığım insanlardan gördüm. Ne yapıp ettiler o yoğunlukları içinde, düşlediğim şekilde iyi metinlerle, iyi çizimlerle kolektif bir çalışmanın altına ellerini koydular, imzalarını attılar.
 
Yaşar Kemalin eski bir hikâyesini aldınız. Kendisi mi seçti bu kitap için?
Levent Turhan Gümüş: Evet, bu kitap için seçildi. Biliyorsunuz Yaşar Kemal aslında, insanlığın büyük korkusunu anlatır, kendisinin de büyük korkusudur anlattığı, ben öyle okurum. Çocukluğunda yaşamış olduğu o korku bütün romanlarında izlenebilir; bu anlamda tek ve büyük bir hikâye anlatır. Oraya seçmiş olduğu öykü de bence çok anlamlı ve oturuyor. Cemil Kavukçunun da kendisinin seçtiği bir öyküydü. Finali beni müthiş etkiledi daha önce okumamıştım. Oyun çocuk ilişkisi üzerinden kurgulanan ve hayatın hiç de öyle oyun olmadığı, çocuklar için oyun olması gereken hayatı bizlerin daha sonra nasıl bir büyük kavgaya dönüştürdüğümüzü çok naif, örtük bir şekilde anlatan hikayesiydi. Füsunun hikayesi de bir kırdan kente göç içerisinde, odağında Gezi Parkı'nın yer aldığı, direnişi çocuk gözüyle anlatan başarılı bir çalışmaydı. Dediğim gibi çok iyi çalışmalar geldi.
 
Bu noktada Füsun hanıma soralım; Siz nasıl dâhil oldunuz bu projeye?
 Füsun Demirtaş: Levent ağabeyin önerisiyle katıldım.
 
Siz de forumlarda mı tanıştınız?
Füsun Demirtaş: Evet, forumlarda tanıştık. Bizi aslında birleştiren bir çatı oldu Gezi. Birimler var, birimlerimizde de çok farklı yoldaşlık, arkadaşlıklarımız mevcut. Berkininin ölümünden sonra, "böyle bir proje var dahil olmak ister misin" dedi, Levent abi. Ben de Geziden beri hiçbir şey yazmıyordum. Öğretmenim, çocuklarla, hikâyelerle zaten ders yapıyorum. Benim için de değeri büyüktü böyle bir projenin içinde olmak. Çok fazla yoğunluklarımız vardı, forumlardan dayanışmalardan kaynaklı, gecemizi gündüzümüze kattığımız çalışmalarımız mevcuttu. Ama her koşulda bunu yazacağımı biliyordum ve hakikatten de okula gitmedim yazabilmek için. Anlatmak istediğim şey çocuk ve doğa ilişkisi. Çoğunlukla kullandığım temadır öykülerimde, umarım beğenilir.
 
Bu projede yer almanızın anlamı nedir sizin için?
Füsun Demirtaş: Projenin içerisine dahil olmanın en hoş tarafı Levent abinin söylediği gibi, Gezi sürecinden sonra bu işin içerisinde yer alan başka bir dünya isteyen insanlardı. Niye olmasın? Hepimizin düşüncesi çok değerli ve kıymetli. Farklı yerlerden, farklı şekilde, farklı yaşantılardan geliyoruz. Ortaklaştığımız şey Berkinin durumu, Türkiyeye ve dünyaya bıraktığı anlam, düşünce, evrensel boyut. Sadece Türkiyeden bakmamak gerekiyor. Yunanistanda öldürülen Alexis neyse Berkin de o bizim için. Bu anlamda çok önemli bir çalışma bu kitap bence. Umarım kitabın devamı, çocuklarımız için yapabileceklerimiz üzerine olur. Umarım bir daha bu amaçla kitap yazmıyor oluruz.
 
Devamı gelecek mi bu kitabın, başka projeler olacak mı?
Levent Turhan Gümüş: Başka kitaplar, projeler, böyle bir kolektif sahiplenmeyle, dayanışma içerisinde olacaksa neden olmasın?
 
Kadıköyden kaç kişinin yazısı, çizimi var?
Levent Turhan Gümüş: Eğer beni de sayarsak beş yazı iki de desen çalışması Kadıköyden.  Can Mesut, Füsun Demirtaş, Emirhan Oğuz, Zeki Özkorkmaz, Zeycan Alkış, Levent Yılmaz. Ayrıca Kadıköyden olmayıp da Gezi süreçlerinde bir şekilde yolumuzun keşiştiği, mahkeme önlerinde, Taksimde, değişik protestolarda tanıştığımız arkadaşlarımız var. Mesela İzmirden iki arkadaşımız, Kartaldan bir arkadaşımız var. Toplamda Gezi sürecinde bir arada olduğumuz 10a yakın arkadaşımız bu kitaba destek vermiş oldu. Ama bu şu anlama gelmiyor tabi;  diğer yazar, çizerler, ismi bilinen kimliği olan edebiyatçılar, onları gezi sürecinin dışındaki insanlar olarak görmüyoruz, biliyoruz ki onlar da ordaydılar. Bu kitapta yer alma nedenlerinden biri sadece iyi edebiyatçı, iyi yazar, çizer olmaları değildi. Gezi sürecinin ortaya koymuş olduğu sorunları kavramış, bu yönde kalbi atan ne kadar olabiliyorsa o kadar destek olmuş kişiler bu kitabın bileşenleri içinde yer aldılar diyebiliriz…
 
CAN MESUT: BİZ DE ÖLEBİLİRDİK ASLINDA!
Kitapta bir öyküsü bulunan Yoğurtçu Parkı forumundan Can Mesut ise kitapla ilgili şunları söylüyor: “Benim hikâyemde az çok bahsetmeye çalıştığım toplumsal bir mesajdı. Rahat yaşamanın, bizim için en azından toplumda var olan belirli bir kesim için rahat yaşamanın bir takım kolaylıkların herkes için aynı olmadığını göstermeye çalıştım. Durumu az çok iyi olan bir insan eve gidip karnını doyurmak için ekmek almaya dışarı çıkmaya üşeniyor ve siparişle bir şekilde karnını doyuruyor ama taşralı bir çocuk ekmek için yola çıkıyor ve ölüyor. Demek ki biz de ölebilirdik aslında! Kitap, hem insanları düşündürüyor, hem de  “biz aslında iyiyiz”i gösteriyor ve bence “herkes keşke iyi olabilse”yi hissettiriyor...
 
 
“BERKİN BENİM İÇİN YARIM KALMIŞ ÇOCUKLUK”
 Kitaba gecekondu ve atlet çizimiyle katkıda bulunan Kadıköylü çizer Levent Yılmaz ise neden böyle bir konu seçtiğini şöyle anlatıyor:Berkin benim için yarım kalmış çocukluk demek. Gecekondu hayatında da bu vardır, yarım kalmışlık, bitmemişlik. Gecekondu kendini durmadan yeniden üretir; oda odaya eklenir, tuğlalar açıkta kalır birkaç kış, sıva işi halledilir sonra başka bir eksik çıkar.. Emek yoğun bir süreçtir. Atletse emektir, ter, saflık ve uçuşan bir şeydir, tıpkı çocukluk gibi. Bir çocuk en çok atletiyle şirindir. Gecekondular da öyle değil midir, şirin mi şirindir, sevimlidir. Yalnızdırlar ama yanyanalıklarıyla dayanışma içerikli bir kentsel bütünlük de taşırlar. Büyük talan projeleri karşısında onları tekil çözümlerden koruyan, birbirine bağlayan şey kendi çocukluklarıdır. Adı Berkin olur, Ceylan olur, yukarılarda bir yerlerde, uçuşan bir atlet, lekesiz beyazlığıyla onları birbirine bağlar, birleştirir.



 

 

ARŞİV