'Müziğin Büyük Birader'leri...

Müziği para kazanmak için değil de hayat karşı başkaldıran bir duruş olarak icra eden Büyük Birader grubu, ‘’Modern hayatın çelişkilerinden ve yalnızlığından, günümüz Türkiye ve dünyasında sistemin dengesizliklerine dek pek çok şeyi yani yaşadığımız hayatı Büyük Birader’in gözünden anlatıyoruz’’ diyor

04 Ağustos 2016 - 16:47
GÖKÇE UYGUN
Adını Orwell’in kült romanı 1984’e atıfla alan ‘’Büyük Birader’’ grubu şarkılarında sistem eleştirisi, içsel hesaplaşmalar, yalnızlık gibi insanlığın ortak kaygılarından dem vuruyor.Kendi bestelerinden oluşan ‘’Yol’’ isimli bir albümü olan rock grubu, Bora Biçer (gitar-vokal-harmonika), Ulaş Tercan (bas-çello-gerivokal) ve Gerçek Dorman’dan (davul-perküsyon-geri vokal) oluşuyor. Buyrun, Büyük Birader kendini ve müziğini anlatıyor.


Büyük Birader’in kuruluşundan bahseder misiniz?
Bora Biçer: Başta Kadıköy’lüler olmak üzere tüm İstanbul’a selamlar… Büyük Birader 2007 de Ankara’da kuruldu. İlk kadromuzda ikinci gitarda, Yalçın Altınkaynak, bas gitarda Sercan Kara ve davulda Gerçek Dorman vardı. Yalçın ve Sercan gruptan ayrıldıktan sonra Ulaş Tercan’ın gelmesiyle şuan ki kadromuza kavuştuk. İlk adımız Manifesto’ydu. Ama  bir rap grubunun bu ismin haklarını almasıyla ismimizi değiştirip Büyük Birader dedik kendimize.


İlk albümünüz geçen yıl yayımlandı. Neden bu kadar geç?
B. Biçer: Bu soruya kısaca hayat diyebiliriz aslında (gülümsüyor). Özetlersek araya giren askerlikler, kırgınlıklar ve tabi ki olmazsa olmaz maddi durumlar diyebiliriz. Büyük Birader olarak elimizde 40’ı aşkın beste var, emin olun şuan 3. stüdyo albümümüzü konuşuyor olurduk. Ama hayat işte…


-Nasıl bir albüm Yol?
B.Biçer: Önce şunu söyleyelim bu kadar beste arasından ilk albüm için bu 10 şarkıyı seçmek kolay olmadı. Albüm kayıtları esnasında da yaptığımız besteler oldu, hatta son mastering aşamasına gelmek üzereyken bir şarkı ekledik. Kayıt sürecimiz Detay Stüdyolarında Volkan Yırtıcı kaptanlığında çok keyifli oldu. Genelde kayıt süreci müzisyenler için çok gergin ve yorucu geçer. Bizim içinse kayıt eğlence demekti, gerçekten bu kadar eğlenerek müzik yapmamıştık. Şimdiden ikinci albümün kayıtları için sabırsızlanıyoruz.
Gerçek Dorman: Ben ekleme yapacak olursam; bomba gibi bir albüm oldu diyebilirim! Üçümüzün enerjisi ayrı ayrı zaten çok yüksek. Birleştiğimiz zaman bu katlanarak artıyor. Bu enerjiyi albüme de geçirdik. Dinleyenler yerinde duramayacaklar yani...


- Grup ismi George Orwell’e atıf. Müzikle nasıl bağdaştırıyorsunuz bu ismi?
G. Dorman: Kara ütopyaların baş romanlarından birisi. En büyük kara ütopya günümüzde yaşadığımız dünyanın ta kendisi. Bizim de bu sistem içerisinde yaratmak istediğimiz bir farkındalık var, sesimizi çıkartıp dur demek istediğimiz olaylar var. Yıkmak istediğimiz ya da şikayetçi olduğumuz tabular var. İnsan ilişkilerinin yanlış yönleri, sistemin köleleştirdiği yığınlar, yanlış yaşanan aşklar vs… Büyük Birader ismi çelişkisini kendi içerisinde barındırıyor. Biz de müziğimizle insanları bu çelişkiler yumağından haberdar etmek istiyoruz.


- Peki, müzik ne demek sizler için?
B.Biçer: O zaman size bir soru sormak istiyorum; neden nefes almak ? Kendi adıma bu sorunun cevabı gerçekten bu kadar net. Hava ve su kadar hayati bir şey müzik benim için. Hayatımın anlamı da diyebiliriz. Her şeye rağmen kendimi gerçekten çok şanslı görüyorum; taparcasına sevdiğim müziği yaparken bir de üstüne para kazanıyorum. Buradaki önemli nokta şu; para kazanmak için müzik yapmıyorum, daha iyi müzik yapabilmek için para kazanıyorum…Kısacası benim için müzik hayatın ta kendisi…
Ulaş Tercan: Bora’nın da dediği gibi müzik benim de hayatımın hemen hepsini kaplıyor. Benden müziği çektiğinizde geriye pek bir şey kalmıyor. Bunun yanına ben şunu da eklemek istiyorum müzik bir noktada hayattan kendini soyutlamak benim için. Müzik icra ederken insan zaman ve mekan kavramlarından soyutluyor kendini. Dünyadaki bütün olumsuzluklar yok oluyor o an. Bu çok derin bir ihtiyaç. Bence insan hayatında ve müzik herşeyden öte bunu çok güçlü bir şekilde hissettiriyor insana.
G. Dorman: Biz üçümüz de müzik adamlarıyız. Performans yapmak, enstrümanlarımızı çalmak bizim için hayat tarzı. Davul çalmadığım bütün anlarda dilim ağzım yokmuş ve kimseye derdimi anlatamıyormuşum gibi. Ama çalmaya başladığım an, kendimi ifade etmeye başladığım an oluyor.


- Kendi müziğinizi nasıl tarif edersiniz?
B. Biçer: Aslında özünde gitar, bas ve davuldan oluşan klasik trio bir grubuz fakat üçümüzün de müzikal yelpazesinin geniş olması enstrüman ve tarz çeşitliliğini de beraberinde getiriyor. Çello, dobro gitar, harmonica ve perküsyon bizim müziğimizin renklerini oluşturan enstrümanlar. Müziğimizi etiketlemeyi sevmeyen bir grubuz; bunun müzik endüstrisinin daha kolay tükettirip müziğin içini boşalttığını düşünüyoruz. Yol albümünü dinlediğinizde tür çeşitliliğini kesinlikle görebilirsiniz. Klasik bir rock grubu olduğumuzu kesinlikle düşünmüyoruz. Rock, Funk ,Country, Blues sevdiğimiz türlerin başında geliyor ve şarkılarımızda da duyabileceğiniz tınıları oluşturuyorlar. Ayrıca müziğimizin bir duruşu olması, zaten bu işi ne kadar içten ve samimi yapıp hiçbir ticari kaygı taşımamızın da göstergesidir…


- Şarkı söz-besteler grupta kime-kimlere ait? Şarkılarda genelde nelerden bahsediyorsunuz?
B.Biçer: Albümdeki tüm söz ve müzik bana ait ama her yer de söylediğim gibi Gerçek ve Ulaş bu şarkılara yön veren iki önemli mimardır. Benim genelde akustik gitarımla attığım temeli ince ince işleyen iki yol arkadaşı… Şarkılarımız hikayeler anlatıyor ve bu hikayelerin hiç biri de kurgu değil, hepsi yaşanmış gerçek hikayeler. Genel olarak başkaldıran, asi, sözünü esirgemeyen bir duruşumuz olduğunu düşünüyoruz. Modern hayatın çelişkilerinden ve yalnızlığından, günümüz Türkiye ve dünyasında sistemin dengesizliklerine, naif ve gerçek aşk şarkılarına kadar her şeyi.. Özetle yaşadığımız hayatı Büyük Birader’in gözünden anlatmaya çalışıyoruz…


- Bu ülkede müzik yapmaya dair hissiyatınız nedir?
B.Biçer: Aslında müzikal olarak şanslı bir coğrafyada yaşıyoruz. Bir çok müziğin harmanlandığı çok zengin, hem doğu hem de batılı olmanın getirdiği avantajların farkındayız. Ne kadar batılı gibi çalıp söylesek de bir yerlerde ta derinlerde doğulu tarafımız bir şekilde ortaya çıkıyor. Bizim için en güzel örneği albümde yer alan Ali İsmail Korkmaz için bestelediğimiz ‘’ Adım Ali ‘’ şarkısı diyebilirim. Bendirin büyülü tınısı, perdesiz basın sonsuzluğa giden notaları benim de dobro gitarı bağlama edasıyla çalıp söylemem ve prova sonrası birbirimize bakıp yaptığımız müziğin şaşkınlığını taşımamız gerçekten ilginç bir deneyimdi. Belki de farkında olmadan yaptığımız şey batı enstrümanlarıyla kendi türkümüzü çalmak oldu. Bu coğrafyanın renklerini sulandırmadan kullanmak çok kolay olmamakla beraber çok keyifli bir deneyim. Bundan sonraki yapacağımız albümlerde de bu tınıları duyacağınızdan emin olabilirsiniz…
U. Tercan: Bora konuyu olumlu bir noktadan aldı. Evet her yerde söylendiği gibi doğu ve batı arasında bir köprü teşkil ediyor bulunduğumuz coğrafya ve renklilikten doğru şekilde beslenilirse çok özel ürünler verebilir bir müzisyen. Ama ne yazık ki ülkemizde çok uzun yıllardır kültür sanat alanında ciddi bir erozyon var. Dünyada esen rüzgarları bence yanlış yerden yakalayıp hem kendi kültürümüzden hem de evrensel anlamda kalıcı olan samimi olan tüketime yönelik olmayandan uzaklaşıyoruz. İnsanımız bir müzik beğenisi oluşturacak vizyondan uzak. “Kulağıma hoş gelen herşeyi dinliyorum” cümlesi altında ana akım medyanın kendisine sundukları dışında hiçbir şey dinlemiyor. Bildiği, günlük hayatta duyduğu belli başlı müzikler dışında hemen hemen her şeye karşı tepkisiz kalıyor. Bu durum müzisyenlerin işini maddi manevi zora sokuyor. Çünkü ne olursa olsun maddiyat öncelikli olmasa bile müzisyen bir yerden tatmine ulaşmak zorunda. Sizin özene bezene hazırladığınız, müzikal anlamda güvendiğiniz kendi bestelerinizden ya da sevdiğiniz şarkılardan seçtiğiniz bir repertuar para getirmese bile alkış getirmeli. O da olmayınca motivasyon hakikaten düşüyor. Türkiye’de müzik yapmak bazen çok zor olabiliyor o açıdan.


- Müzik sektöründe değişmesini istediğiniz neler var mesela?
B.Biçer : Ben kendi adıma Türkiye’de müzik endüstrisinin olduğunu düşünmüyorum. Olsa olsa başında gözü dönmüş tüccarların olduğu, risk almaktan korkup bastıkları kopya cd gibi birbirinin aynı kopya grup ve şarkıcılar üreten sömürü üzerine kurulu bir pazar olduğunu düşünüyorum. Pazarda mal alıp satan kabzımallar gibi birkaç büyük müzik şirketiyle dönen bir pazar bu. Ne yazık ki bu pazarın gerçek bir müzik endüstrisine dönüşmesi çok zor. Burada soruya tam cevap vermek gerekirse müziğe ve müzisyene değer veren, daha cesur ve vizyon sahibi insanların olduğu bir müzik sektörü isterdim.
G. Dorman: Türkiye’de müzik piyasasının iki tarafının da bilinçlenmesi gerekiyor. Dinleyiciler müzik hakkında daha fazla bilgilenmeli ki müzik yapanları daha iyi müzik yapmaya itmeliler. Müzik üretenler de kolay para kazanmak yolundan çıkarak, daha iyinin peşinde olmalılar. Birileri kolay üretip para kazanmak yoluna gider, diğerleri de sadece tüketmek için müzik dinlerse yakında piyasaya tamamen veda edeceğiz.


- Egoların yüksek olduğu bir alan olarak ifade edilen müzik-sanat ortamında, bir grubu ayakta tutmak zor mu?
B. Biçer: Bir grupta çalmak evlilikten farksız. Birbirine devamlı görüp, bir hareket yaparken bile düşünmek zorunda kalan, birbirine karşı sorumlu insanlardan oluşan bir topluluğa bir de müzisyen olmanın verdiği egoyu katarsak, bir arada durup üretebilmek gerçekten zor. Büyük Birader olarak çok uzun zamandır beraberiz ve artık birbirimiz tanıdığımızı düşünüyorum. Biz de dağılmaktan döndük hatta bir süreliğine dağılmışlığımız bile var ama törpülenmiş egolarımıza bir de biraz olgunluk kattıktan sonra işte yine yola devam ediyoruz…
U. Tercan: Modern kent yaşamında insanlar çok bireyselleşiyorlar, hatta yalnızlaşıyorlar. Sistem insanları bu şekilde yönlendirip tercihlerini de bu yönde kullanmaya alıştırıyor. Durum böyle olunca 3, 4, 5 kişilik gruplar halinde her kişiden aynı gönüllülüğü bekleyerek iş yapmak çok zor ki sayı arttıkça bu daha da zorlaşıyor. Biz bunu başarıyoruz bir noktada…
G. Dorman: Elbette ki kavgalar ediyoruz, tartışıyoruz -ki bence bunlar olmadan bir grup çok yapmacık olurdu- ama işin sonunda hepimiz çok sıkı dostlarız aynı zamanda. Farklılıklarımız var ama biz bu farklılıkları görüp birbirimize anlatma yoluna gidiyoruz. Hem müzikal hem de fikri paylaşımlarımız çok büyük. Böyle olunca da anlaşmak daha kolay oluyor.


- Dinleyiciler ile bağınız nasıl? Sizi kimler dinliyor/dinlesin?
B. Biçer: Dinleyicilerimizin sadık kaliteli müzikseverler olduğunu her verdiğimiz konserde daha iyi anlıyoruz. Dinleyicilerimize her zaman dost diye hitap etmeye devam edeceğiz. Popüler olmak için bir kaygı taşımadığımızdan, herkese ulaşmak gibi bir kaygımız da yok. Biz sadece yaptığı müziğe sonuna kadar inanan müziğe tutkuyla bağlı üç adamız bizi yine bizim gibi müziğe tutkulu dostların bulacağından eminiz…
G. Dorman: Bora çok haklı. Biz etrafımızda dolaşan fan kitleleri aramıyoruz. Bizler müziğimizi anlayan, anlatmak istediğimiz düşünceleri bizlerle paylaşan dostlar arıyoruz. Her çaldığımız şarkıyı hakikaten hissederek çalıyoruz ve bu hissi konserlerimize gelen dostlarımızla paylaşmak çok önemli. Bir konser tek taraflı     değildir, çalanlar kadar dinleyenler de o konserin birer elemanı ve ortaya çıkan eser iki tarafın karşılıklı uyumu oluyor.


- Bundan sonrasına dair hedefleriniz/hayalleriniz….?
B. Biçer: İlk işimiz ikinci albüm için hazırda bekleyen şarkılarımız için kayda girmek olacak. Sonrasında albüm yapmaya devam edip Türk rock müziğinde kendimize bir yer edinmek istiyoruz. Bu uzun bir yol ve yola çıktık bile…
U. Tercan: Bora’nın da dediği gibi uzun bir yola çıktık. Müzik hakkaten uzun bir yol ve oldum dediğiniz yerde bitiyor aslında. Her yeni işte bir öncekinin üstüne çıkmak en büyük hedefimiz. Hep bunu başarma çabası içerisindeyiz.


- Son olarak da Kadıköy’e, buranın müziğine dair hislerinizi sormak isterim.
B. Biçer: Doğma büyüme bir İstanbul Beylerbeyli olarak Kadıköylüyüm diyebilirim. Kendimi bildim bileli, hatta ilk bindiğim otobüste bile hep gitmek istediğim yer Kadıköy’dü. Çünkü Kadıköy Akmar pasajıydı, rocktı, heavy metaldi, su aygırlarıydı (burayı sadece eski rocker Akmar tayfası bilir, rıhtımda takıldığımız dalga kıranın kayalıklarına derdik ), ilk aşkımı yaşadığım Moda’ydı, terk edildiğim meydanıydı, başkaldırmaktı ve en önemlisi özgürlüktü. Bir Kadıköylü olmaktan gurur duyuyorum… Kadıköy bir kere ne kadar değişse de hala eski İstanbul’un sıcaklığını ve samimiyetini yaşatan,ama bunun yanında değişime açık doğa, kültür ve sanatın birleştiği bence İstanbul’un en güzel semtlerinden biri.

Kadıköy, İstanbul’da hatta Türkiye’de rock müziğin kalesi olmuştur ve hala da öyle olduğunu düşünüyorum. Türkiye rock tarihine adını yazdırmış bir çok grup Akmar’ın tozunu yutmuştur. Benim için Kadıköy eşittir Cenk Taner (Kaptan) yani Kesmeşekerdir. Kadıköy sound’un oluşmasında öncü isimlerden biridir Cenk Taner. Hatta şunu da söyleyebilirim beni Türkçe sözlü rock için cesaretlendiren en önemli gruplardan biri Kesmeşeker’dir.
Bu albümde yer alan İstanbul Sokakları adlı şarkı, aslında Kadıköy sokaklarına yazılmış bir şarkıdır. Yazdığım bir çok şarkıda Kadıköy’ün ruhunu hissedebilirsiniz.15 yıldır Ankara’dan İstanbul’a bir türlü dönemeyen biri olarak Kadıköy’e özlemim hiç bitmedi. İkinci albüm de yer alması muhtemel Kadıköy Meydanında diye bir şarkımız var zaten, ama bu şarkının dışında o güzel isyan günlerini anlatan bir Akmar Pasajı hakkında bir şarkı yapmak  istiyorum.
U. Tercan: Ben Ankara’da doğdum büyüdüm. Hatırlayabildiğim ölçüde 80’lerin 2. yarısı ve 90’larda Ankara’da bir ruh vardı, yaşadığım şehri severdim. Sonra sonra o ruh kayboldu. Sanırsam o ruh büyük ölçüde ülkeyi terketti galiba ama Kadıköy’e geldiğimde o ruhu tekrar hissediyorum diyebilirim. Bir kere bu kadar hayvansever bir semt olması bile insanın yüzünü güldüren bir şey.
G. Dorman: Açık konuşayım Kadıköy’ü Bora sayesinde bildim ve sevdim. İstanbul’un diğer kesimlerine göre daha samimi, daha rahat ve huzurlu bir yanı olduğunu düşünüyorum. İstanbul’da yaşasaydım büyük bir ihtimal Kadıköy’ü tercih ederdim.
https://www.facebook.com/BBiraderBand


 

ARŞİV