'Ne anlar acılardan güzel Haziran?'

“…ne anlar acılardan güzel haziran / ne anlar güzel bahar!” diyecek kadar şairi isyan ettiren aydır Haziran… Çünkü yürekleri halk için çarpan üç büyük yazar, bu ayda düştüler toprağa: Nazım Hikmet, Orhan Kemal ve Ahmet Arif…

31 Mayıs 2011 - 14:02

Haziran… Yazın habercisi, güneşin sevgilisi, toprağın bereketi, geceleri ‘leylak ve tomurcuk kokan’, ayların belki de en güzeli… Ama bu topraklarda yaşayanlar için aynı şey söylenebilir mi bilmiyorum. Bizim için Haziran’ın ilk günleri demek, bizi biz yapan üç büyük şair ve yazarımızın ardı ardına toprağa düştükleri günler demek… Haziran demek, yüreği hep halkı için atmış, onlar için yazmış, hapisler yatmış, işkenceler görmüş, sürgüne gönderilmiş üç büyük insanı anmak demek… 3 Haziran 1963’te Nazım Hikmet, 2 Haziran 1970’te Orhan Kemal ve 2 Haziran 1991’de Ahmet Arif’i kaybettik.
Bu ülkenin başka bir yürek işçisi Hasan Hüseyin Korkmazgil, aralarında 7 yıl olsa da, aynı günlerde ölen Nazım Hikmet ve Orhan Kemal’in ardından şöyle anlatmıştı içindeki yangını: “3 Haziran 1963. Duyuyorum ki Nâzım Hikmet ölmüş. Bir sanatçı için, böyle bir haberi soğukkanlılıkla karşılamak olanaksız! ‘Hava leylak/ve tomurcuk kokuyor/uy anam anam/haziranda ölmek zor’ dizeleri dökülüyor dudaklarımdan. (...) 2 Haziran 1970... Duyuyorum ki Orhan Kemal ölmüş. Yine aynı dizeler, yine kendiliğinden...”

‘GÜZEL YÜZLÜ ŞAİR’ NAZIM
20 Kasım 1901’de Selanik’te doğan Nâzım, bir dünya şairidir ancak biz Kadıköylüler’in yüreğinde ayrı bir yeri vardır. Yıllar sonra vatandaşlığa geri alındığında nüfusa kayıtlı olduğu yer hanesine Kadıköy Feneryolu yazılan, Bahariye, Süreyya Operası deyince akla babası gelen, şiirlerinde Kadıköy'e bir selam çakmayı ihmal etmeyen büyük usta aynı zamanda Kadıköylü bir şairdir. Ama bundan çok daha önemlisi dur durak bilmez enerjisiyle yılmadan halk için çalışmış ve bu yolda ömür tüketmiş bir aydındır. Daha Kurtuluş Savaşı yıllarında Anadolu’ya geçti ve sömürüye karşı halkla birlikte mücadele etti. Nâzım’ın 1921’de Rusya’ya gitmesi ve komünizmle orada tanıştıktan sonra Türkiye dönmesiyle birlikte yayımlanmaya başlanan şiir ve yazıları daima soruşturmalık oldu ve yıllarca hapis yattı. Hapisteyken bile halkı için yüreği çarpar. Bunu usul usul şiirlerine damlatır fakat Nâzım’ın şiiri ömrü boyunca yasaklıdır. Onun şiiri ancak 1965’te özgürlüğüne karışır. Yani öldükten ancak 2 yıl sonra… 1950’de bir af yasasıyla hapisten çıkan Nâzım, askere alınacağı ve öldürüleceği duyumları üzerine yurtdışına kaçar ve Türkiye vatandaşlığından çıkarılır. Bundan sonra şiirine bir gurbetlik ve vatan hasreti yerleşir. Nitekim 3 Haziran 1963’te sürgünde bedeni toprağa düşer. Ardından Pablo Neruda “Niçin öldün Nâzım?/Ne yaparız şimdi biz/şarkılarından yoksun?” diye haykıracaktır.

İŞÇİNİN EMEĞİ ORHAN KEMAL’İN ROMANLARINDA
Ustanın yüreği uzakta toprağın altında üşürken Anadolu’da bir başka aydın Orhan Kemal, 2 Haziran 1970’te düşer toprağa. Adana’da 15 Eylül 1914’te doğan yazar, hayatının büyük bir bölümünü yoksulluk içinde geçirdi ve eserlerinde işçileri, hamalları, çiftçileri tam bir gerçeklikle yansıttı. Düzenli bir eğitim olanağı olmamasına rağmen onun yazdıkları tecrübeleridir, onun aşina olduğu durumlardır. 1938’de Niğde’de askerliğini yaparken “Maksim Gorki ve Nâzım Hikmet okumak”, “Yabancı rejimler lehinde propaganda” suçlamasıyla beş yıl hapis cezasına çarptırılır. 1940’ta Bursa Cezaevi’nde Nâzım’la tanışır ve onun toplumcu görüşlerinden etkilenir. Ki zaten onu öykü ve roman yazmaya teşvik eden de Nâzım’dır. Bir dönem hamallık, amelelik gibi işler de yapan Orhan Kemal, 1950’de ailesiyle İstanbul’a yerleşir. Geçimini kalemiyle kazanmaya başlayan yazar, 1958’de “Kardeş Payı” adlı öyküsüyle Sait Faik Hikâye Armağanı’nı alır. Yine 1969’da Türk Dil Kurumu ödülünü ve Saik Faik Hikâye Armağanı’nı “Önce Ekmek” adlı kitabıyla alır. Orhan Kemal, Bulgar Yazarlar Birliği’nin çağrısı üzerine gittiği Sofya’da, tedavi görmekte olduğu hastanede hayatını kaybeder.

NAMUS İŞÇİSİ AHMET ARİF
Bu iki büyük aydından yıllar sonra mertliği ve samimiyeti yürek okşayan Ahmed Arif düşecektir toprağa. Yine bir Haziran günü... Yine leylak ve tomurcuk kokuları arasında. Bu büyük ozan 21 Nisan 1927’de Diyarbakır’da doğar. Babası Siverek’e tayin olduktan sonra burada ilköğretime başlar. Siverek onun için hayatı anlamaya başladığı bir yerdir. Ki burada öğrenir aşireti, toplumsal ilişkileri. Yine Kürtçe’nin Kurmançca ve Zazaca lehçelerini Siverek’te, Arapça’yı Harran’da öğrenir. Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Felsefe bölümünde öğrenciyken iki defa tutuklanır. Hapis günleri işkence ve açlık içinde geçer. Öyle ki bu büyük ozan çıldırma noktasına gelir. Bu yıllardaki eziyetlerine rağmen o “dağlarına bahar gelen memleketini” düşünür ya da ranza dibinde olmayacak düşlere dalar. Bazen de Çukurova’dadır onun yüreği, Cibali’de, ırgat işçileri arasında. Sömürülen acılı halkının endişesindedir. Ahmed Arif de 2 Haziran 1991’de hayata gözlerini yumar.
Hayatlarında sürgünün, mahpusların ve işkencelerin hiç eksik olmadığı üç yürek... Nâzım sürgünlük yurdunda, Orhan yoksulluk içinde, Ahmed sessizce bir Haziran günü aramızdan ayrılıyorlar. Ve biz her yıl Haziran ayını, içimizde bir buruklukla karşılıyoruz…
Kaynak: İbrahim Genç / Radikal Gazetesi


Nazım Hikmet’i Anma Gecesi
Kadıköy Belediyesi, bu yıl da Nazım Hikmet’i unutmuyor ve Barış Manço Kültür Merkezi’nde bir anma gecesi düzenliyor. Ustanın tam ölüm yıl dönümü olan 3 Haziran’da gerçekleşecek etkinlik saat 20.30’da Cuma Bolat’ın sunumuyla başlayacak. “Çocuklar Öldürülmesin” adlı kısa film gösteriminin ardından Orhan Karaveli, bir konuşma yapacak. Bizim Tiyatro ve Zafer Diper’in şiir-drama gösterisi sonrasında Haluk Çetin ve Muzaffer Özdemir müzik dinletisi sunacaklar. Etkinlik İ.Ü Devlet Konservatuvarı öğrencilerinin “Jokont ile Sİ-YA-YU” isimli pantomim gösterisiyle sona erecek. “Nazım Gecesi”ne tüm Kadıköylüler davetli.

Semra ÇELEBİ


ARŞİV