80’li yıllarda kendi çocuğuna okuyacak bir çocuk kitabı bulamadığı için yazmaya başlayan Aytül Akal ile yazarlık serüvenini ve çocuk edebiyatını konuştuk
Kadir İncesu
Dile kolay, ilk kitabı “Geceyi Sevmeyen Çocuk”un yayımlandığı 1991 yılından beri 131 kitaba imza attı. İlk günkü heyecanı ve coşkusu ile de yazmaya devam ediyor. “Süper Gazeteciler” adlı kitabı 26 baskı yaptı. Türkiye’de olduğu kadar dünyanın pek çok ülkesinde de çocuklar tarafından severek okunuyor. 36 kitabı pek çok yabancı dile (İngilizce, Farsça, Almanca, Macarca, İspanyolca, Arapça) çevrildi. TEDA Programı kapsamında tam 48 kitabı için destek verildi. Aytül Akal ile yazarlık serüveni ve çocuk edebiyatı üzerine konuştuk.
Çocukluk günlerinizden anlatmak istediğiniz, sizi yazmaya yönelten neler var?
Birinci sınıfta okumayı zar zor söktüğümü, ayrıca tembel ve yaramaz olduğumu itiraf etmeliyim. Hayal kurmak ve oyun oynamak varken, okula neden gitmek zorunda olduğumu bir türlü anlayamamıştım. Öğretmenim beni sınıfın en arkasındaki üçlü sıranın ortasına oturtmuş, iki yanıma da yine sınıf tembellerinden iki kişiyi oturtmuştu. Biz değişmeden yaz kış hep oradaydık; işe yaramazlar sırasında…
Üçüncü sınıfa geçtiğimde, öğretmenimiz değişti. İşte o zaman benim için de bir şeyler değişti. Yoo hayır, bir mucize olup çalışkan ve uslu bir öğrenci olmadım, hep aynıydım, ama artık okula istekle gidip gelmeye başlamıştım. Çünkü öğretmenim, ödevlerimi yapmasam da, defterimin sayfalarca yazıyla dolu olduğunu fark etmiş, “Nedir bunlar?” diye sormuştu. Kurduğum hayallerdi… Öykülerimdi…
Sanıyorum, benim kırılma noktam, işte üçüncü sınıfta öğretmenimin ödevlerimizi kontrol ettiği o andı. Defterimde ödevleri göremeyince sınıfın önünde azarlayıp yaralamak yerine, beni öykülerimi sınıfta okumakla görevlendirmişti. Yazar olma tutkusu, o zaman yerleşti yüreğime.
“ÇOCUK YAZINI BAŞARILI”
35 yıllık süreci hem kendi hem de çocuk yazınımızdaki gelişim/değişim açısından değerlendirir misiniz?
80’li yıllar… Çocuğunuza okunacak doğru dürüst bir öykü kitabı bulamadığınız zamanlar… Şimdi her yaşa, her türde kitap var. Yayıncılar artık çocuk kitapları yayımlayan ayrı bölümler açtı. Hatta öylesine önemsendi ki, kimi yayıncılar genç ve çocuk bölümlerini bile ayırdılar. Metinleri yayımlayacak yayıncı olunca, yerli yazarlarımız ve çizerlerimiz de çoğaldı. Yabancı yayın derseniz, zaten bol. Çocuk ve gençlik yazınımızın çok başarılı bir dönemde olduğunu düşünüyorum.
Yalnız çocuklar için yazıyorsunuz. Neden çocuklar?
Çocukluğumdan beri yazar olacağımı biliyordum, ama çocuklar için yazacağım hiç aklıma gelmemişti. Bu, bana da sürpriz oldu.
1980’lerde oğluma okumak için resimli bir kitap almıştım. Kitap, “çok çirkin” olduğu için kimsenin arkadaşlık etmek istemediği bir tırtılın öyküsüydü. Bunun üzerine tırtıl “intihar edeyim bari,” diyerek ağacın en yüksek dalına çıkıp aşağıya atlayacakken, koza örüyor ve kelebek olarak ortaya çıkıyordu. O zaman herkes güzelliği karşısında hayran kalıp onunla arkadaş olmak istiyordu. Anlayacağınız, öykünün tutulacak yanı yoktu! Telefonla arayıp yayıncıyı eleştiri bombardımanına tuttuğumu hatırlıyorum. Yayıncı, kitabın beğenildiğini ve çok satıldığını savunup beni başından savdı. Ama oturup çocuklar için yazmaya başlamamın dönüm noktası bu değildir… Asıl çıkış noktası, küçük oğluma anlattığım masallardır. Onlarca masal anlatınca, unutmamak için onları daktiloyla kâğıtlara geçirdim ve birden, çocuklar için yazmaya başladığımın ayrımına vardım. Yıllarımı ne yazacağımı aramakla geçirmiştim. O an, bulduğumu anladım.
Özellikle 2000’li yıllardan itibaren çocuklar için yazılan kitapların çoğalmasını nasıl değerlendirmeliyiz?
Ben olumlu buluyorum. Çok seçenek olmalı ki aralarından iyileri seçilebilsin. Çocuk ve gençlik kitapları yayımlayan yayıncıların çoğalmasının, anne baba ve öğretmenlerin kitap okumanın kattığı değerler üzerine kafa yormasının, bu gelişimde büyük rolü var tabii.
Okurlarınızın kitaplarınızla ilgili ilginç yorumları oluyor mu?
Olmaz mı? Büyüdüğü için çocukluk kitaplarını dağıtıp benim kitaplarımı vermeye kıyamadığını söyleyenler, kitapları kendi çocukları için saklayanlar, okumayı benim masallarımla sevenler, annesi çocukluk kitabını kaybettiği üzülen üniversiteli gençler… Aslında her yazar yaşıyordur bu heyecanları, bana özel bir şey olduğunu düşünmüyorum. Yerimiz dar diye örnek veremiyorum ama ilginç yorumları ülkenin her yanından sadece çocuk okurlar değil, anne babalar ve öğretmenlerden de alıyorum…
“BİRLİKTE ÜRETMEYİ SEVİYORUZ”
Yakın dostunuz Mavisel Yener ile de ortak kitaplar yazdınız. Ülkemizde pek alışıldık bir durum değil bu. Böyle bir birlikteliğe neden gerek duydunuz?
Gerek duymak değil de, daha çok “eğlenmek için” diyelim. Yani, “Gel beraber bir çocuk kitabı yazalım” tekerlemesiyle başlamadık. Sadece aramızda eğleniyorduk. Günlerce, aylarca, yıllarca gitti geldi aramızda şiirler, öyküler… Neden sonra onları birlikte kitaplara koyup okurlarımızla paylaşabileceğimizi fark ettik. Önce aynı konuda farklı şiirler yazarak eğleniyorduk, sonra daha zoru deneyelim deyip aynı şiiri birlikte yazmaya başladık. Daha da zor ne olabilir dedik, bu kez roman yazmaya başladık. Elbette Mavisel Yener bir yandan kendi kitaplarını yazıyor, ben bir yandan yazıyorum, ama birlikte bir şeyler üretmeyi de çok seviyoruz.