'ŞİİR DÜZENLEMEZ; YIKAR, BOZAR'

2015 Metin Altıok Şiir Ödülü’nün sahibi Salih Bolat, “İletişim ve güzel sanatlar fakültelerinde kesinlikle şiir adlı bir ders olması gerekir.

20 Ağustos 2015 - 12:57
Kadir İNCESU

Aların Uykusu” adlı kitabıyla 2015 Metin Altıok Şiir Ödülü’ne değer görülen Salih Bolat ile yazın yaşamı, ödüller ve şiir üzerine söyleştik.
• Yazın yaşamına öyküyle başlayıp, şiirle devam etmişsiniz. Şiir ve öykü arasında tercih sürecini anlatır mısınız?
Bu tercih olgun bir bilincin sonucu değil. Lise yıllarında öykü yazıyordum. Özellikle Orhan Kemal’in öyküleri, romanları ilgimi çekiyordu. Tam o günlerde bir arkadaşım bana bir şiir defteri vermişti. O günlerde şiirle ciddi bir biçimde ilk kez karşılaştım. İçinde bulunduğum durumu bu dille anlatabileceğimi anladım. Çünkü şiirin sınırları, zamanı ve mekânı yokmuş gibi geldi bana. İçimde büyük dalgalanmalar, fırtınalar yaşıyorum, bunu iki saat, üç saat, bir gün diye zaman belirterek anlatamam. Türk ve yabancı belli başlı şairlerin şiirleri vardı defterde; Nazım Hikmet, Tarancı, Dranas, Baudelaire... Benim için hazineydi. Şiir benim damarlarıma o zaman girdi.
• Sonraki dönemde “Öykü Yazma Teknikleri” adlı bir kitap da yayınladınız...
Öykü yazmayı bıraktım ama öykü okumayı bırakmadım ki. Şiirin, öykü ve romanla tamamen steril bir ilişkisi yok. Tam tersine bütün diğer sanatlarla ilişkili bir anlatım biçimi. Roman okumalarımı şiirde çok kullanmışımdır. Öykü okumalarımı şiire çok taşımışımdır. Benim düzyazı şiirlerim vardır. “Atların Uykusu” nda da var. Düzyazısal şiir... Poesie en prose. Üniversitede “yaratıcı yazarlık” ve “senaryo” dersleri verdim. “Şiir” adlı bir ders de önerdim, ama kabul edilmedi. Oysa iletişim ve güzel sanatlar fakültelerinde kesinlikle şiir adlı bir ders olması gerekir. Çünkü şiirsel söylem biçiminin mantığını kavramayan bir insan, sinemanın, heykelin ve resmin mantığını kavrayamaz. Türkiye’de şiir çok yazılıyor, ama şiirin ne olduğu az biliniyor.
• Sizin için şiir nedir, ne değildir?
“Şiir nedir?” sorusuna cevap veremem ama “şiir ne değildir?” sorusuna daha kolay cevap verebilirim. Şiir, dünyevi bir dil değildir. Onaylayıcı bir dil değildir. Gerçekliği betimleyici bir dil değildir. Hatta şiir gerçekliği, dünyayı ışığın altından karanlığa çeken ve onu yeniden adlandıran bir dildir. Şiir gerçekliği şimşek aydınlığında kavrar. Aniden, çok keskin ışık altında... Böylece, şimşek aydınlığında görülen gerçeklik, herkesin kendine göre anlam yükleyeceği gerçeklik haline gelir. Okur, onu yeniden anlamlandırır, yeniden üretir. Böylece şiirsel metin okura korkunç bir özgürlük, ilk baştan başlama, ilk elden gerçekliği kavrama olanağı tanır. Oysa, özellikle roman gerçekliği gündüz aydınlığında, projektör aydınlığında kavrar. Betimler, düzenler, yeniden sunar. Şiir düzenlemez; yıkar, bozar, öyle sunar gerçekliği... Şiir, sanat mitologyasının Zeus’udur.
 • Bugüne kadar yayımlanan 9 şiir kitabınızdan altısı ödüle değer görülmüş. “Atların Uykusu” ile de Metin Altıok Şiiri Ödülü’ne değer görüldünüz. İlk ödülden son ödüle, ödüllere bakışınız nedir?
Behçet Aysan ve Metin Altıok benim samimi arkadaşlarımdı. Korkunç bir katliamın kurbanı oldular. Behçet Aysan ve Metin Altıok şiir ödüllerini diğerlerinden ayırıyorum. Bunlar benim için onur vericidir. Onların adına konmuş bir ödülü almakla onların arasında, onların uzantısı, onların duyarlılığını sürdüren biri olarak kendimi hissetmek istiyorum. Başka amacı ne olabilir ki insanın? Onlarla anılmak, onlarla yaşamaktı amacım.
• “Atların Uykusu”nda dostlarınız için de bir şiiriniz var…
Evet. “Üç Şair” isimli şiirim:
“eğer onları yakmasalardı
gece kayaları yatıştıracaktı
yağmur boşuna yağmış olmayacaktı”

Üçü de benim arkadaşım. Ahmet Erhan’ın Sivas katliamından sonra söylediği bir söz vardı: “Sivas’tan sonra şiir yazılmaz.” Anlıyorum onu. Kafamızdaki imge var ya; Behçet, Metin Abi ve Uğur bir merdivende oturuyorlar. O imgenin bende oluşturduğu durum bu. O şiiri yazmama neden olan, o fotoğraf...
• Biraz da çocukluğundan söz etsek...
Çocukluğum Adana’da bir bağ evinde geçti. Çok güzel, çok yoksul, çok mutlu, çok yalnız. Kalabalık bir aileydik. Babam Devlet Demir Yollarında işçiydi. Trenlerle ilişkim de o yüzdendir. Şiirlerimde trenler çok geçer. Şimdi düşününce, çocukluğumda, bağlarda atlar vardı. Atlı bağ bekçileri vardı. “Atların Uykusu” belki oralardan geliyor… Son 15 yıldır Moda’da yaşıyorum. Kadıköy, özellikle Moda benim sığınağım…

 


ARŞİV