'Şiir okumak aşk gibi bir şey'

Şiir yorumlarıyla tanıdığımız, ilk kez bir öykü kitabıyla karşımıza çıkan Kadıköylü yazar Fügen Kıvılcımer “Şiir okumak hep severek yaptığım, içimde biriken coşkularımı, üzünçlerimi dışa vurabildiğim aşk gibi bir şey…” diyor.

24 Mayıs 2011 - 12:03

Kadıköy’de düzenlenen edebiyat izlencelerinde tanıdım Fügen Kıvılcımer’i… Turgut Uyar, Edip Cansever ve Cemal Süreya başta olmak üzere şairlerimizden şiirler yorumluyordu. Birdenbire “Canım Sıkılıyor” adlı Artshop Yayınları tarafından yayımlanan bir öykü kitabıyla çıktı karşıma… Fügen Kıvılcımer ile ilk kitabı üzerine konuştuk.


İlk öykünüz “Masa”da sanatçıların müdavimi olduğu sofralardan söz ediyorsunuz… Artık pek kurulmayan o sofraları ve o günleri anlatır mısınız? O masalarda neler konuşulurdu?
Kuşkusuz yine sanatçıların bir araya geldiği masalar vardır. Benim sözünü ettiğim, 80’li yıllardaki o güzelim insanların masalarıydı. Sanatla, şiirle ilgili konularda ayrışmaların, tartışmaların olabilmesine karşın ülke sorunlarına yaklaşımların örtüştüğü yani bugünkü bölünmüşlüğün yaşanmadığı masalar… Çekilen acılar, işkenceler, sürgünler, ülkenin gidişatı hepsinin ortak kaygılarıydı. O günlerde konuşulanların bir bir gerçekleştiğine tanık oldukça öngörülerine saygım daha da artıyor. Neler mi konuşulurdu? Bir yaz dinlencesi geliyor aklıma. Eşim Ercüment Gençer’le gittiğimiz beldede, Edip Cansever, eşi Mefharet hanım, Fethi Naci, eşi, (sonraları yitirdiğim) Nevzat Üstün’le birlikteydik. 70’li yıllardı. Belleğimde en çok Kemal Tahir’le ilgili tartışmalar ve Edip Cansever’in her kadeh kaldırışta söylediği dizelerden “Galata’ya bahar geldi” dizesi kalmış. Asım Bezirci ve Ahmet Miskioğlu’nun perşembe toplantılarına ise şimdi ustalaşan kimi genç şairler de gelir, Asım Bezirci’yle bir kenara çekilip şiirlerini paylaşırlardı. Ben Turgut Uyar’dan şiirler okudukça da ikinci yeni tartışması alevlenirdi. Sonunda bir gece Asım Bezirci gülerek “Sen hiç büyümeyecek bir çocuksun. Tamam, ikinci yeniye söz yok, Turgut Uyar da büyük şair” diyerek beni susturmuştu. Vedat Günyol’un masalarında kimi kez önemli şair ve yazarlar kimi kez de gençler olurdu. Hoşgörü ve sevginin egemen olduğu sıcacık ortamda yine şiir ve sanat konuları ağırlık kazanırdı. Cemal Süreya’nın tüm şairleri, yazar- çizerleri mıknatıs gibi çektiği masalarda (kimler yoktu ki) beklenmedik bir soru ya da yeni bir zekâ pırıltısıyla karşılaşılabilmek olasılığına her an hazır olmak gerekirdi.


“Masa” adlı öykünüzün kahramanının kendisini ‘sınavda atlanacak soru’ gibi hissetmesinin nedeni nedir?
Atlanacak soru çetrefilli, zor ya da bilinmeyen sorudur. Çözümü zaman alacağından, önce, bilinen, kolay sorular ele alınır, zaman kalırsa onlara dönülür. Gülten Akın’ın “Ah kimselerin vakti yok/ Durup ince şeyleri anlamaya” dediği gibi öykü kahramanı da dışlanmışlığını böyle betimliyor. Öyküde biraz abartılmış da olsa günümüzde buna benzer dışlanmaların yaşanabileceği olası bir durum… Ayrıca yazdıklarını kitaplaştırıp gün yüzüne çıkaramamış birisi kendi kendinin de atlanmış sorusu olabilir.


Bugüne kadar pek çok etkinlikte şiir okurken gördük sizi. Fakat siz bir öykü kitabıyla çıktınız karşımıza. Bugüne kadar neyi beklediniz?
Evet, şiir okumak hep severek yaptığım, içimde biriken coşkularımı, üzünçlerimi dışa vurabildiğim aşk gibi bir şeydi. Sanırım bu aşkı dinleyenlere de iletebildiğim için sevildi şiir okuyuşlarım.
Öykü kitabımı çıkarabilmek için neyi beklediğime gelince; biraz “mükemmeliyetçilik” sayrılığı biraz da içimdeki haşarı, doyumsuz çocuğun derinlerimde canımı acıtan oyunlarının dinginleşmesini beklemem olabilir. Hoyratça kullandığım, hovardaca harcadığım zamanlarda bilinçaltıma işleyen müzik, şiir, roman, resim, tiyatro yıllar sonra ancak bir öykü kitabı olarak biçimlenebildi.


“Canım Sıkılıyor” adlı kitabınız yaşamla ve kendinizle bir hesaplaşmanız mıdır?
Hesaplaşmadan öte öykü kahramanlarının dilinde ağıtlaşan bir geç kalmışlık çığlığıdır. Bataklığın üstünde bir kuşun son kanat çırpınışları, cam gibi incecik buz üstünde yürünüp geçilmiş ürpertilerin dışa vuruluşudur. İçsel kâsemde çok birikmiş, çok beklemiş düşlerimin bilinçaltı dalgalarının vurduğu kıyıdır.
 

Kadıköy'de oturuyorsunuz değil mi?
Evet, 6 -7 yıldır evim Kadıköy'de oturuyorum. Daha önce Fıstıkağacı’nda otururken de hemen hemen her gün Kadıköy'deydim. Yöresindeki ilçelere baktığımızda Kadıköy sanki bir vaha, giderek çok gelişti. Kültürel sanatsal etkinlikler çoğaldı. Artık bu tür etkinlikler için karşı yakaya geçmek gerekmiyor. Kadıköy’de her şey var.

KADİR İNCESU


ARŞİV