'Yine de Amin' diyenlere şiirler

Kadıköylü şair Sinem Sal’ın yeni kitabı ‘Yine de Amin’ çıktı. Kara aşk şiirleri kaleme alan Sal, “Yasağa karşı direnmeyi, aşka karışmayı, kalbini aramayı, aklını yitirmeyi anlattım” diyor.

07 Ağustos 2014 - 15:09
Gökçe UYGUN

Kadıköy’ün genç kuşak edebiyatçılarından Sinem Sal’ın üçüncü şiir kitabı "Yine de Âmin" okuyucusuyla buluştu. Geçen yaz, Kadıköy sokaklarında gezindiği, aşka düştüğü, çok mutlu olduğu, çok yanıldığı günlerde yazmış şiirlerini Sal. Otobüslerin arka koltuklarında, vapurlarda, çaycılarda... İlk kitabı Lakuna’da daha karanlık, ölüm ve acıyı sorgulayan şiirler vardı, sonraki kitap Anekta ise kendini bulma ve sorgulama sürecinin şiire dökülmüş haliydi. “Yine de Amin” için ise “ilk kez bu kadar yoğun aşk şiirleri’’ yazdığını söylüyor. Sinem Sal’a Kadıköy’ü, şiiri, edebiyatı sorduk…
-Sizinle ilk röportajı 2012 Ağustos'ta yapmıştık. Bir şair olarak Sinem'in hayatında değişen/gelişen/evrilen şeylerden bahsetmek ister misiniz?
Evet. Kadıköy’de Nâzım Hikmet’te hayatımın en tuhaf günlerinden birinde yapmıştık o röportajı. O günden bu zamana daha fazla okudum, yazdım. Daha az şaşırmaya çalışıyorum bir de. Kalben büyük bir boşluktaydım ben. Hâlâ da öyleyim belki. Hep asılı kalmış gibi yaşayanlar vardır ya. Ne uçar ne yere iner. Sanırım onlardanım. Yine de Âmin’in Anekta’dan farkı, sanırım o süreçte yani 2014’te yaşadığım aşkın beni hızlıca yerimden etmesiydi. Başka bir tarafa savruldum ben.
Üstüne bir de Gezi zamanı. Şiirlerimdeki dil değişti. İroniden kaçamazdım. Daha doğrusu biraz gülümsemesem keçilerimden olacaktım. Buna izin vermemek için şiir yazdım. Derin bir aşktan geçiyordum. Fakat bir yandan da sert. Asla lirik değil. Topluma karşı aşk. Aşka
karşı toplum. Yasağa karşı direnmeyi, aşka karışmayı, kalbini aramayı, aklını yitirmeyi anlattım Yine de Âmin’de.
-Yine de Amin’e kapaktan başlayalım. Epey ilgi çekici, bence…Bana hem mahyayı hem de diskoları anımsattı. Sizdeki çağrışımları neler?
Kutan Ural’ın tasarımı.  İslamî pornografi dönüyor ne yazık ki ülkemizde. Duaların, ayetlerin arkasında… O yüzden Yine de Âmin pavyon ışıklarını andıran neonlarla yazılı. En arabesk haliyle 2010’larda biraz romantik, biraz sıra dışı gerçek aşkı arayanın yanıp sönen
çilesi…
-Kitabın adı nereden geliyor peki?
Bir gün ofiste, bir kadın yanıma geldi. Çok gizemli göründüğümü, çok fazla konuşmadığımı söyledi bana. Ve sonra fal bakmaya başladı. O dönem büyük bir aşkın içerisindeydim kendimle, dünyayla ve sevgilimle çarpıştığım bir dönem yaşıyordum. Kadın bana “Ama olmayacak bu iş,
olmayacak duaya amin diyorsun” dedi. Ben de kadına  “Yine de amin” dedim. O dönemde bu şiirleri yazmaya başlamıştım.
-Lakuna ve Anekta’dan sonra bu 3. şiir kitabınız. Belki tek bir tema istemek haksızlık, gereksiz sınırlama olacak ama sormadan edemeyeceğim; Sinem Sal’ın Yine De Amin’inde ne şiirleri var? Yahut nelerin şiirleri?
Bir kere, diğer iki kitapta aşina olunan dilimden biraz daha farklı bir yerdeyim. Yaşadığımız çağ, o kadar hızlı değişiyor ki bir şeylerin aynı kalması mümkün değil zaten. Yine de Âmin’de başlayıp sonlanan bir bütünlük taşıyan hikâye var aslında. Anekta’da yapmaya çalıştığıma bir adım daha yaklaştım diyebilirim. Şiirler 2013 yazında yazıldı. Kendi kişisel tarihimde derin bir aşk, dünya tarihinde de sarsıcı bir Gezi vardı. İkisi iç içe geçti bir şekilde. Yasağa kafa tutan şiirler, hâlâ
daha kırılgan olan ne var ne yok diye de aranan şiirler bir yandan.Başlangıçta, ilk şiirle birlikte zaten terbiye eden, dönüştüren, çatıştıran bir aşka düştüğü belli karakterin. Kendi aşk mitini yaratıyor 2010’larda. Toplum bize ya aklımızla ilerlememizi ya da kalbimizi görmemizi dayatır ya hep… Ve biz iki başlı yaşamayı öğreniriz sonunda. Yine de Âmin’deki karakterimiz, kalbini tercih
ediyor. Şiirler de kitabın ortasından itibaren daha bozuk ve kaçık bir hâl almaya başlıyor zaten.
-Yine de Amin’i yazarken, çok sevdiğiniz Kadıköy neler kattı size/kitabınıza?
Bütün kitaplarımı sırayla Kadıköy’e ithaf ediyorum tabii. O da beni karşılıksız bırakmıyor. Benim şiirlerim de hikayelerim de çok fazla sokağa aittir. Otobüslerde, vapurlarda, Kadıköy’ün sokak çaycılarında yazmışımdır hepsini çünkü. O yüzden belki de sokak ağzı, günlük dil, yani yaşayan bir şeyler var şiirde.
-“Bak bakalım kuyuya attığın yusuflara” romanını yazmakta mısınız?
İsmi değişti, daha değişir de. Fakat yazıyorum. Roman çok farklı bir süreç, şiirden çok başka. Kitap hakkında hiç bilgi vermeyeyim. Yalnızca bana ait olmayan bir şekilde Müslüm Gürses ve Onur Ünlü’ye selam çakıp “İtirazım var bu yalan düzene…” diyeyim.
-Sosyal medyada sizi takip edenler toplumsal, sosyal konulardaki hassasiyetinizi de biliyor. Günümüzün acı dünyasında yaşayan şair, şiirlerine yansıtır mı bunu?
Daha yanlış bir zamanda yaşayamazdık bence. Özellikle son bir senedir çok düşündüm. Zalimi anlamam gerekiyor mu diye… Yapamıyorum çünkü. Öldüren, katleden, liderlik arzusuyla ezen bir insanı anlamam mümkün değil. İnsanların bunu alkışlamasını da… Benim fıtratımda yok galiba. Bir arkadaşım önermişti 13 Günah filmini izlememi. Oradaki dünyaya benziyor Türkiye artık. Bir karakter vardır. Başta her şey normaldir onun için. Bir gün bir anda bir telefon alır. İşte, arabasındaki sineği öldürürse, hesabına şu kadar para yatacağı söylenir. Adam bunu yapar. Sonra sineği yemesi, daha sonra bir çocuğu ağlatması ve en sonunda birini öldürmesi istenir. Her seferinde hesabına daha fazla para yatar. Şu an durumumuz ne yazık ki tam da böyle. Yani iktidarın
durumu böyle. En son aşamaya gelmişizdir diye umut ediyorum. Umarım hani en son seviyesi budur bu oyunun.

NE DEDİLER?

-“Aşkın ulu orta öldürülmesini izledim Sinem'i okurken.”/(Umay Umay)
-“Sinem Sal yazdıkça biz gülümseyen kuşlar olacağız... Kolay bir
gülümseme olmayacak, olsun.”/(Murat Uyurkulak)



ARŞİV