Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği Kadıköy Plak Günleri, sadece İstanbul’un önemli plakçılarını plak severlerle buluşturmakla kalmadı. Usta sanatçıları da dinleyenleriyle biraraya getirdi.
Halk müziğinin duayen sanatçısı Ümit Tokcan Plak Günleri dolayısıyla dinleyicileriyle buluştu, plaklarını imzaladı. Tokcan ile 55 yıllık müzik hayatı üzerine söyleşi yaptık.
Ben Orduluyum. Annemin ve babamın sesi çok güzeldi. Babam saz çalardı. Çocukluğum türkü okuyanların içinde geçti. İlkokuldan beri sesimin güzel olduğunu söylerlerdi. Ortaokulda bir hocamız vardı. O beni okul gecelerine çıkarırdı. Nida Tüfekçi’nin de samimi arkadaşıydı. “Sen bu sesi harcama İstanbul’a git, Nida Bey’i gör” dedi. Ben de gelip Haydarpaşa Lisesi’ne kaydımı yaptırdım. Ortaokul 2 ve 3. sınıfı burada okudum. Bu arada özel dersler de almaya başladım.
Evet müzik dersleri. Fakat müzik dersleri aldığım hoca Türk Sanat Müziği hocasıydı. Ben halk müziği okuyordum. Beni bir türlü çeviremedi. Bu sırada Nida Tüfekçi’yi radyoda görmüş. “Ben de bir çocuk var. Özel ders veriyorum. Güzel sesi var, kabiliyetli de. Size gelsin okusun” demiş. Bana söylediler ben de Nida Bey’e gittim. Onların bir musiki cemiyeti vardı, ders almaya başladım. Ve o sene Emek Sineması’nda konseri vardı. Şefimiz de Neriman Altındağ Tüfekçi’ydi. Korodan bir solist çıkması gerekiyordu. “Kim olur?” dedi. Ben elimi kaldırdım. “Ne okuyacaksın?” dedi. “Hocam bizim fındık bahçesine gelen işçilerden derlediğim bir türküyü okumak istiyorum” dedim.
“HEYECAN HALA DEVAM EDİYOR”
Öğrenmişim fakat derleme falan bilmiyorum. Laf olsun diye söyledim. “Ne okuyacaksın” dedi. “Ayran uzun havası var” dedim. Onu okudum. Dinledi, beğendi. Ve solist olarak Emek Sineması’nda onu okudum.
John Kennedy’in vurulduğu gece ben sahnedeydim. (1963) Kolombiya, Sahibinin Sesi, Odeon plak şirketlerinin sahipleri oradaydı. Nida Tüfekçi’ye “Bu çocuğu bize ver plak yapalım” demişler. Neticede Nida Bey beni Sahibinin Sesi’ne bağladı. Orada bir plak okudum. O plak ortalığı aldı götürdü.
“Oy bir sigara ver bana bak dumana”. İşçilerden öğrendiğim türkülerdi. Sonra İstanbul Radyosu’nun imtihanları vardı. Onu kazandım. Bu arada askere gittim. Askerden sonra radyoda memur olarak çalıştım. Bir sene sonra gazinocular beni kaptı. Derken sanat hayatımız başladı böyle devam etti.
Heyecan bende hâlâ devam ediyor. Neşet Ertaş’ın anma gecesi için Kırşehir’e gittim. Heyecanlandım. Sahneye çıkacağım zaman cidden heyecanlanıyorum. 55 yıldır hiç değişmiyor.
Evet dokuz filmde oynadım. Kasetlerim de plaklarım da çok. Ama plakların hepsini toparlayamadık. Plak şirketlerinin sahipleri kayboldu. Kimi bir yerlere verdi. Hepsini toparlayamıyorum.
HEKİMOĞLU’NUN HİKÂYESİ
60’ın üzerinde türkü derledim. 1967-1968 yıllarıydı. O zamanlar Kadir İnanır’la aynı evde kalıyordum. Kadir de Fatsalı olduğu için türküyü o da biliyordu. Gençlerle evde otururken türküyü derledim, Nida Bey’e götürdüm. Nida Bey “bu türküyü kimden aldın” dedi. Ben de “Kadir İnanır’dan aldım” dedim. O iş öyle kaldı.
Evet kaybolan türküler çok. Eskiden çobandan türkü alıyorduk. Kaynağa ulaşmak kolay değil çünkü aktarılmadı. Gençlerden bir şey alamıyoruz. Gene yaşlılardan alacağız.
Derleme deyince bir türküyü önce keşfedeceksiniz. Okuyan insanın kim olduğunu bileceksiniz. O yörede kabul edilmiş, o yörenin insanın olması gerekir. Parçayı alabilmek için de bir sürü zahmetler çekerdik. O zamanlar kayıt yapmak zor. Böyle küçük ses kayıt cihazları yok, kocaman teyplere kayıt yapardık.
Bizim dönemimiz başka bir dönemdi. Tek bir radyo yani TRT vardı. Televizyon sonra çıktı. Mesela ben televizyon meşhuru değilim, radyoda bilinirdim. O zamanlar okuyacağımız türkülere çok dikkat ediyorduk. Nida Tüfekçi, Neriman Altındağ Tüfekçi gibi hocaların elinde büyüdük. Bir parçayı alır, bir senede öğrenirdik. Para, şöhret olalım derdimiz olmazdı. İlk önce işimizi güzel yapardık. Şimdi çok acelecilik var. Hemen meşhur olmak istiyorlar.
Evet ama o şöhret de kısa bir süre oluyor. Ben 55 senedir sahneye çıktığımda aynı alkışı alıyorum.
Hayır neticede gençler 20 yaşına kadar Batı müziği dinliyor. Rakı içmeye başladıktan sonra bize doğru dönüyor. (Gülüyor) Bu hep böyledir.
Amcam burada Yoğurtçu Parkı’nın karşısında bir evde oturuyordu. Ben de ders aldığım zaman onlarda kalıyordum. Amcamın oğlu, kızı hep batı müziği dinlerlerdi. Ben de Hacı Taşan’ı dinlerdim. Bana gülerlerdi. Aradan zaman geçti. Ankara’da deniz kuvvetlerinde askerlik yapıyorum. Amcamın oğlu da Ankara’da siyasal bilgilerde talebe. Bir gün okulunu ziyarete gittim. Kantine girdim herkes beni alkışlıyor. Benden Kalktı Göç Eyledi Avşar Elleri’ni istiyorlar. Çünkü solcu olmuşlar. (Gülüyor)
“PLAK BANA ORJİNAL GELİYOR”
Ben 45’likten başladım sonra long playe geçtik. Sonra kasete, CD’ye döndük. Plak bana çok daha orijinal ve tabii geliyor.
Ben ilk defa katılıyorum. Güzel bir duygu. Güzel bir organizasyon. Bundan sonra takip edeceğim.
1960’lardan beri buradayım. Ordu’yla bağım devam ediyor ama burada yaşıyorum. Kadıköy benim için başka bir yer. Hatıralarım burada. Haydarpaşa Lisesi’nde okudum. Todori’de otururduk. Ben Avrupa yakasında yaşayamam.