Grafik tasarımcısı, girişimci ve işletmeci Serdar İlhan'ı ABD'deki Türkiye göçmenleri bilir. 20 senedir Türkiye’den Amerika’ya kültür ve müzik taşıyarak, Amerika'da Türk müzik ve kültürünün yaygınlaşması konusunda önemli bir misyon üstleniyor. İlhan, 2005’den itibaren düzenlemeye başladığı ve ilk günden itibaren ilgi gören New York Gypsy Festivali ile ‘Türkiye’nin Woodstock’u olarak nitelendirilen İstanbulLive konserler dizisini NY'nin farklı mekanlarında gerçekleştirdi. İlhan ayrıca yıllar içinde Türkiye’den gelen sanatçıları Amerika’nın çeşitli festivallerinde sahneye çıkarttı. MFÖ, Zülfü Livaneli, Selda, Hüsnü Şenlendirici, Erkan Oğur, Sertab Erener, Mehmet Erdem, Teoman, Mor ve Ötesi, Manga, Kalben gibi sanatçılarla Amerika ve Kanada’da turneler düzenledi,düzenlemeye devam ediyor. Senede 800'ün üzerinden konser veren Drom NY isimli bir canlı müzik mekanını 12 yıldır işletiyor.
Serdar İlhan'ı sayfalarımıza taşımamızın bir özelliği daha var; kendisinin doğma büyüme bir Kadıköylü olması...
İlhan ile bu kış başında (korona virüsünün olmadığı günlerde) kısa süreliğine geldiği Kadıköy’de konuştuk…
Serdar bey kariyeri oldukça dolu birisiniz, sizinle konuşacak çok şey var aslında ama bu röportajın konusunu Kadıköy’le sınırlı tutmaya çalışacağım. Kadıköy doğumlusunuz. Kadıköy’ün nerelerinde yaşadınız? O zamanlardan anılarınızla başlayalım…
Babam memur olduğu için çok dolaşmış gençliğinde. En son 78'de İstanbul’a taşındık. Acıbadem’de Ankara asfaltına parallel iki katlı, bahçeli bir evde yaşardık. Ben o zamanki adı Aryemehr (Şah Pehlevi Cumhuriyetin 50. yılında hediye olsun diye yaptırmış) olan sanırım şimdi 50. Yıl Anadolu Lisesi’ne giderdim Caddebostan’da.
İlginç yıllardı o zamanlar. Bizim okuldan bir kız arkadaşımız (Jale Yeşilnil) 1 Mayıs 1977’de öldürülmüştü. Bütün öğrenciler -özellikle lise müzik yarışması ya da bu tür organizasyonlarda- 'Jale Yeşilnil Lisesi' diye slogan atardı.
Tehlikeli günlerdi sanırım.
Evet, çok. Okula topluca girip çıkardık. Her hafta olay çıkardı. Kapıdaki Jandarma kulübesinde senede en az iki üç kere küçük çapta bomba patlatılırdı. Okul içinde kavga az olurdu ama dışarıdan çok saldırı olurdu okula. Öğrencilerin büyük çoğunluğu sol görüşlüydü. Sürekli forum düzenlenirdi sınıflarda. Ben bu forumlarda genelde kapıyı tutardım.
Okul dışı zamanlarda neler yapardınız?
O yıllarda Gırgır ve Çarşaf dergileri vardı. Okuldan birkaç arkadaş Gırgır'a, ben de Çarşaf'a karikatür çizerdik. Hatta İlkin Deniz'le halen görüşürüz, o da Florida’da yaşıyor. Bostancı’dan İlkin, ben ve Kemal Can (o da karikatür çizerdi) birlikte sandal kiralayıp Çakar denilen fenere kadar gidip oradan dalıp midye çıkarırdık. Sonra da onu evin bahçesinde bira ile yerdik. Marmara henüz kirlenmemişti galiba.
Müzisyen arkadaşlarım da çoktu o dönem. Genelde Bostancı iskele çay bahçesi, Kargalı Bahçe (Bostancı tren istasyonu yanı), Derya, Kalamış köhne çay bahçesinde çok vakit geçirirdik. Üniversite sınavına hazırlandığımız dönemler Bostancı iskele çay bahçesinde çalışırdık hep birlikte.
80 yılında babamı kaybettik. Sonra da Bostancı’ya taşındık. Bostancı 4 numaralı otobüs ve Kadıköy – Karaköy vapuru yılları başladı. Büyük keyif alırdım Kadıköy vapurundan. Hala da her gelişimde mutlaka binerim.
Grafik tasarım okudunuz. Okul yılları nasıldı?
Çok renkli geçti. sadece Kadıköy tarafını anlatarak geçmeye çalışacağım. Bizim sınıfta kimler yoktu ki: İlban Ertem, Galip Tekin, Hasan Kaçan, Ergun Gündüz, Sarkis Paçacı… Çok renkliydi ilk senemiz çünkü hep birlikte temel sanat eğitimi alırdık dev bir salonda. İlk iki sene elimizden gitar hiç eksik olmadı. Ki bazılarını hala dinliyorsunuzdur; Serdar Şensezgin ve Sarper Semiz devam ediyorlar müziğe. Kadıköy sahilde Martı isimli bir mekanımız vardı. 2-3 haftada bir orayı kapatıp, sabaha kadar çalar söylerdik. Hatta bize başka müzisyenler de katılırdı. Sağolsun mekanın sahibi bizi çok sever her isteğimizi yapardı.
Ayrıca Akademi yıllarımda Ferhan Şensoy ve Ali Poyrazoğlu ekibi ile çok zaman geçirirdim. Yıllar sonra New York’da Ferhan Abi’yi ağırladım oyunlarıyla. Genco Erkal’ın ‘Memleketimden insan Manzaralari’ ilk projemdir 90’ların sonunda.
O zamanlar Kadıköy'de eğlence ortamı nasıldı?
Restaurantlar, sinema salonları ve 1-2 tiyatro dışında başka bir eğlence ortamı yoktu. Caddebostan'da Maxim vardı ama orası tarzımız değildi ki zaten öyle yerlere de paramız yetmezdi. Caddebostan sahilde çok zaman geçirirdik; akşamları oturup deniz kıyısında gitar çalar şarap içerdik. Çoğu zaman da evlerde toplanırdık dostlarımızla. İlk sergimi de 86 senesinde Moda Sineması Kültür Merkezi'nde açmıştım.
“KADIKÖY'DE TURİST GİBİYİM ARTIK”
ABD'ye göç etmeniz nasıl oldu?
Bu sene Amerika’ya gidişimin 30. yılı doldu. 89'da eşim Gülgün ile evlenip Amerika’ya göçtük. Gülgün, Bahariye İlkokulu ve Moda Kız Lisesi mezunu tam bir Kadıköy’lüdür. Zaman çok hızlı geçti galiba her şey hala çok yakın gibi. Maalesef bu hızla giderken Türkiye’den çok uzak kaldım artık Kadıköy’de turist gibi hissediyorum kendimi, öyle değişmiş ki Kadıköy!
Kadıköy’ü çok sevmenize rağmen neden bırakıp gittiniz peki?
Aslında Kadıköy’ü değil Türkiye’yi bırakıp gittik! 70’lerde değişen Türkiye, 80 sonrası daha da farklı olmaya başlamıştı. Sanırım azınlıkların İstanbul’u terk etmesi de bu değişimin en büyük nedeni.
O yıllar reklam ajanslarında art direktör (sanat yönetmeni) olarak çalışıyordum. Bizim ajanslar yurt dışından ajanslarla birleşiyordu ve İngilizce bilmek gerekiyordu. Onu bahane edip, Gülgün ile Kalamış Evlendirme Dairesi'nde evlendikten 1 ay sonra çıktık yurt dışına. İngilizce öğrenip geri dönmekti amaç ama yurt dışında olma fikri bana çok heyecan veriyordu.
ABD'de kültür sanat işi yapıyorsunuz. Kadıköy'deki yıllarınızın işinize yansıması nasıl oldu?
Kadıköy’ün hayatımdaki etkisi de çok büyük tabiki. Halk Eğitim Merkezi, Budak Sineması, Kızıltoprak sineması, Moda Sineması… Gençliğimizin büyük isimlerinden Timur Selçuk, Barış Manço ve Cem Karaca gibi isimleri Süreyya ve Budak sinemalarında seyretmiştim ilk. Sevgili Fikret Kızılok ve Bülent Ortaçgil’in Suadiye’deki Çekirdek Sanatevi unutulur mu hiç... Ya da Amphora’daki Grup Gündoğarken konserleri! Bu sene Amca (İlhan Şeşen) ve Sunay Akın’la turne yaparken andık o günleri New York’ta. Bütün bunları düşündükçe İstanbul’un ne kadar güzel bir şehir olduğunu hatırlıyorum ve keşke bu kadar büyümeseydi diyorum.
“KADIKÖY BÜYÜK BİR NOSTALJİ...”
Türkiye'ye her geldiğinizde Kadıköy’de kalıyormuşsunuz...
Kadıköy büyük bir nostalji benim için. Evet mutlaka zamanımın yarısını burada geçiyorum gelince.
Kadıköy çok değişti tabi, son 5-6 yılda daha da hızlı bir değişim içine girdi ve popülerleşti. Bu konudaki gözlemleriniz/öngörüleriniz neler?
Ben Amerika’ya geldikten 3 yıl sonra döndüm İstanbul’a ve o dönem çok büyük bir değişim hissetmedim. Fakat 1993 - 2009 arası hiç gelmedim ve geldiğimde artık bambaşka bir şehirdi İstanbul. Kadıköy inanılır gibi değil. Moda, Fenerbahçe ve Bağdat Caddesi dışında her yerde kaybolabilirim halen. Araba kullanmaya cesaret edemiyorum mesela kaybolurum diye. Bu farkı anlatmak çok zor. Manhattan’da yaşıyorum 30 yıldır ve hiç birşey değişmedi. Ama İstanbul öyle mi?!
Benim en hoşuma giden yönlerinden biri de Kadıköy’ün gerektiği zaman verdiği örgütlü güzel tepki! Türkiye’nin buna çok ihtiyacı var.
Şu an Kadıköy'deki sanat/eğlence ortamını nasıl buluyorsunuz? Bu alanda çalışan biri olarak bu konudaki gözlemlerinizi daha detaylı öğrenmek isteriz.
Mesela Barlar Sokağı çok güzel olmuş. Her gelişimde Akademi'den arkadaşlarımızla ve kuzenlerimle mutlaka oradaki bir meyhanede bir araya geliyoruz. Canlı müzik mekanları, küçük tiyatrolar açılmış. Sunay Akın’ın Oyuncak Müzesi büyük kazanç mesela. Ben bunların hepsini görme şansına sahip olamıyorum ama küçük bir alanda bu kadar kültür/müzik mekanının olması şahane bir şey bence.
İstanbul’un çarpık şehirleşmesi çok acı, bu Kadıköy’e de yansıyor tabi. Biz New York’ta düzenli paralel sokaklara çok alıştık , sanki Kadıköy’ün bir bölümüne çok küçük bir kasabacık inşa edilebilse ve orası bir kültür ve sanat sokağı haline getirilebilse çok yakışır Kadıköy’e.
KADIKÖY'DE MEKAN AÇMAK NİYETİ
Kadıköy ve New York'u kıyaslamanızı rica etsem...
Mukayese etmek çok zor tabiki ama ben Kadıköy’deki mekan ve insan çokluğuna hayret ediyorum her gelişte. New York bu kadar yaşamıyor geceyi desem yalan olmaz. Gördüğüm kadarı ile canlı müzik mekanı çok değil hatta az denebilir ama buna da şaşırmıyorum, gerçekten çok zor bir operasyon. Drom’u Amerika’da başka şehirlere de taşımayı planlıyorum bu yıl, aklımdan Kadıköy de geçmiyor değil aslında! Hatta NY’ta yaptığımız festivalleri Kadıköy’e taşımayı isterim. Kadıköy Belediyesi'nin sokaklarda parklarda caz, sinema ve tiyatro gibi çok güzel etkinlikler yaptığını duyuyorum.