Müze Gazhane Çevre Gönüllüleri tarafından düzenlenen Kültür Mekân Söyleşileri 15’inci kez ‘Kadıköy’den Suriçi ve Beyoğlu’na İstanbul ve Edebiyat’ başlığıyla gerçekleşti. 15 Mart Cumartesi günü gerçekleşen söyleşide Adnan Özyalçıner konuşmacı olarak yer aldı. Ekinliğin moderatörlüğünü ise C. Hakkı Zariç yaptı.
HALDUN TANER MİZAHI
Kadıköy yazar ve şair dostlarını anlatan Özyalçıner konuşmasına Haldun Taner’i anlatarak başladı. Haldun Taner’in, Sait Faik ve Orhan Kemal olmak üzere üç ustasından biri olduğunu söyleyen Özyalçıner, “Uzun bir süre Moda’da oturdu. Haldun’un öykülerinde ince bir mizahı bıyık altından gülümseten bir yanı vardır. Öykülerindeki amacı yalnız kişisel olanı değil daha çok günün toplumsal sorunlarına eğilmek amacı var. Ona göre mizahi bakışı, düşülmüş taşınılmış bir tutum değil. Kendisi ‘Benim yaradılış yanım, bakış alışkanlığım’ diyor. Haldun, ‘Yazarın sorumluluğu özgürlük sorunudur, hukukun bütünlüğüdür’ diyor.” diye konuştu. Özyalçıner, Taner’in ilk kitabı Yaşasın Demokrasi ile tanıdığını kaydetti. Özyalçıner, Haldun Taner’in Moda Sahili’ndeki bir anısını şu sözlerle paylaştı: "Moda’da otururken ilk eşi ünlü bir piyanistti ve sürekli evde piyano çalıyordu. Haldun ise her gün gazetede yazılar yazıyordu. Evdeki gürültüden rahatsız olunca bir çare buldu; kâğıt ve kalemini zembile koyarak Moda Sahili’ne indi. Oradaki bir kaya parçasının üzerine çıkıp yazılarını orada yazdı."
ŞİİRİN GERÇEĞİNİ YAKALAYAN ŞAİR
Şükran Kurdakul için “Hepimizin Şükran Abi’siydi” diyen Özyalçıner, Kurdakul’un Kalamış’ta bir zamanlarda yalı olan bir evde oturduğunu anlattı. Kurdakul’un şiirde şiirin gerçeğini yakalayan bir şair olduğunu söyleyen Özyalçıner, “Şiirin gerçeğin aldatmacaya dönüştürülmek istendiği bir dünyanın görünür görünmez güçleri karşısında bir tutunma çabası olarak belirtiyordu şiirin gerçeğini. Kurdakul, aslında bir eylem adamı. Toplumsal ve sanatsal örgütlenmelerde yer alan kültürel bir savaşın şairi. Bir de yayıncılığı var bu da örgütlü olmasından kaynaklı.” diye konuştu.
HEM ŞAİR HEM TİYATROCU
1960 kuşağının üç kadın şairinden biri olan Melisa Gürpınar için Özyalçıner, "Kadıköylü ve tüm yaşamı da Kadıköy’de geçmiş bir isim. Melisa, şiirlerinde kendini arayış içindeydi. Geçmiş ve çevreyle hesaplaşan şiirleri vardı.”dedi. Gürpınar ile arkadaşlığını anlatan Adnan Özyalçıner, “Şairliğinin yanında tiyatroculuğu da vardı ve çok iyi bir tiyatrocuydu. 1966’da bir tiyatro derneğinin kuruluşuna katıldı, 1970’te de profesyonel bir tiyatronun ortağı oldu. Bu ortaklıklarından önce Kadıköy Halkevi’nde uzun süre tiyatro öğretmenliği yaptı. Bildiğim kadarıyla Ankara’dan Erdal Özyağcılar genç bir oyuncu olarak geldi ve Melisa’nın kurduğu tiyatroda ilk oyununu onunla oynadı. “ ifadelerini kullandı.
NAZIM HİKMET’İ TANIMAK
Özyalçıner, Nazım Hikmet’le ilgili de anılarını paylaştı: “Beyazıt’tayken Sabahattin Ali ile hiçbir Marksist kitap okuyamadık. Solcuyuz, sosyalizmden yanayız ve savunuyoruz ama tek bir Marksist kitabı okuyamadık. Nereden öğrendik sosyalizmi veya solculuğu? Edebiyattan öğrendik. Melih Cevdet’in, Oktay Rıfat’ın, Şükran Kurdakul’un kitaplarından. 1960’tan sonra Marksist kitaplar bizim elimize geçti.” Nazım Hikmet’i nasıl tanıdıklarını da şöyle anlattı: “Pelür kâğıda da 10 tane birden çekiyorlar, o zaman da son kâğıt size gelirse yandınız, hiçbir şey okuyamıyorsunuz. Yani biz gözlerimizi belerterek, heceleri heceleyerek, harf harf Nazım Hikmet’i okuduk. Silik sülük kağıtlarla. Nazım’ı öyle tanıdık, yoksa başka türlü tanımanın olanağı yoktu.”
“KADIKÖY İNSAN RUHUNA YAKIN BİR KENT”
Geçmiş yıllara göre Kadıköy’ün kişiliğini koruduğuna inandığını belirten Adnan Özyalçıner, “Kadıköy her şeye rağmen kişiliğini koruyor. Bahçeleriyle, kalan köşkleriyle, yeşillikleriyle koruyor. İstanbul’da o kalmadı, beton dikitler kurdular, her otun üzerine bir kepçe beton döküyorlar. Kadıköy insan ruhuna yakın bir kent, Kadıköy’ü ayrı bir kent olarak görüyorum.” dedi.