Çağa tanıklık eden tiyatrocu: Enis Fosforoğlu

Kadıköylü emektar oyuncu Enis Fosforoğlu ile 2017 yılında yeni oyunu ve Kadıköy üzerine söyleşi yapmıştık. Tiyatroya adadığı ömür ve enerjisi için "gönül enayiliği" diyen Fosforoğlu'nu saygıyla anıyoruz.

14 Eylül 2017 - 08:49

Kadıköylü emektar oyuncu Enis Fosforoğlu bugünlerde yeni oyununu Kadıköylü hemşehrileriyle buluşturmaya hazırlanıyor. Kendi deyimiyle ‘tek kişilik laflama’ tarzındaki ‘’İyi Misin?’’ adlı oyunu 17 Eylül günü saat 16.30’da Bahariye’deki Tiyatro Ak’la Kara’da  sahneleyecek. 3 yıl önce Moda’dan Büyükada’ya taşınan Fosforoğlu’nu hala çok sevdiği Kadıköy’de ağırladık. Hem yeni oyununu, hem eski semtini, hem tiyatroyu konuştuk.

Oyunun adına istinaden;  kime soruyorsunuz bu soruyu? Ve siz iyi misiniz peki?

Seyirciye soruyum... Benim iyi olup olmadığıma gelince (acı bir gülümseme), bu oyunu yazma nedenim iyi olmayışım ama ‘iyi olmak zorundayız’ mesajı da var içinde. Güncel olayları, seyircilerle de konuşarak aktarıyorum.

ÇAĞA TANIKLIK ETMEK…

Olumsuz şartlara rağmen mi?

Evet. Toplu cinnete doğru gittiğimiz zamanlarda yazdım ben bu oyunu. Yaşadıklarımızı anlatıyorum. Aslında ben bu formatın benzerini daha önce de sahneledim. Mesela New York’ta Broadway Tük Günleri’nde oynamıştım. Sonra kadromla başka oyunlar çıkardık ama bu konu hep aklımdaydı. Şimdi de, 2017 Türkiye’sinde anlatacak çoook şey olduğunu gördüm ve başladım anlatmaya. Öz denetim yaparak, ama seyircinin ilerken kafasını onaylamak maksadıyla salladığı bir oyun oynuyor, yaşadıklarımızı anlatıyorum.

Öz denetim dediniz. Siyasi konular var mı oyunda? Kendinizi bir oyuncu olarak özgür hissetmiyor musunuz sahnede?

Eskiler ‘sanat bizatihi siyasidir’ derlerdi. Günümüzde artık ‘ beni anlamıyorlar’ diye dolaşan sanatçı tipi yok, olmamalı. Anlatacaksın, çağına tanıklık edeceksin. Komedi de oynasan insanı anlatacaksın. Bugün Türkiye’de insanı anlatmak hepimizin görevi. Ben de bunu yapıyorum. Öz denetimden kastım; hakaret içermiyor. Bunun dışında söylemek istediğim her şeyi, kendi tarzımla söylüyorum.

‘’GÖNÜL ENAYİLİĞİ’’

37 yıllık Enis Fosforoğlu Tiyatrosu’nun neden sahnesi yok?

Eskiden vardı. Zaten son 15-20 yıldır birkaç tiyatro dışında salonu olan kimse kalmadı. Şimdi gençler tekrar yapmaya başladılar, onları da kutluyorum.

Bunca yıldır tiyatro yapan birinin sahnesi neden kapanır diye merak ediyorum açıkçası. Maddi sebepler sanırım…

2000 krizinde tiyatro çok büyük darbe yedi. Salonu olanlar kaybettiler. Mekan sahipleri tiyatro yerine daha rant getiren işlere kiraladılar. Ben de turneler yaptım, Kadıköy’deki başka salonlarda oynamaya başlamıştım. Hep ‘tiyatrocu Enis Fosforoğlu’ olarak kalmaya çalıştım. 1970’den beri tiyatro yapıyorum.(70-77 arası Devlet Tiyatrosu’ndaydım. 80’den beri Kadıköy’de kendi tiyatromdayım. Bypass ameliyatım dahil hiç perde kapatmadan devam ediyorum.

Bu isteği, enerjiyi nereden buluyorsunuz?

Eskilerin bir lafı vardır; gönül enayiliği… (gülümsüyor)

 Bunca yıllık bir tiyatrocu olarak ülkenin tiyatro ortamına bakınca gözlemleriniz neler?

Gökçecim zor sorular soruyorsunuz… Elbette gençlerden umudumuz var. Zor şartlarda, buldukları her yerde tiyatro yapmaya çalışan geç tiyatrocular var. Onları yürekten alkışlıyorum. Ama Türkiye’de kültür sanatın çok geri planda kalıp gündemden çıktığını görüyorum ve buna da çok üzülüyorum. Yine de hücum pres yapmak lazım. Türk tiyatrosu dünyada ses getirecek bir konumda değil oysa dünyaya açılabilecek yetenekte oyuncularımız var. Belki oyun yazarlığı konusunda biraz tıkanıklık var ama.

‘’SEYİRCİ DE DEĞİŞTİ’’

Seyircinin payı/konumu ne bu durumda?

Tüm bunların sebepleri arasına seyirciyi de koymak mümkün. Benim kuşağımda olan o muhteşem seyirci yok oldu, evlere kapandı, pasifize oldu. İnsanlar gün içinde birbirlerine ‘Bu akşam hangi oyuna gidiyoruz?’ diye sorarlardı. Bilhassa Kadıköy’de. Kadıköy kültür sanat adına kurtarılmış bölge idi. Ama Türkiye’de yaşanan değişim, burayı da, o seyirciyi de etkiledi maalesef.

Peki sizce izleyicideki bu değişim neden oldu?

Gençler sosyal medyaya bağımlı, daha kolay bir gündelik yaşamın peşindeler .Eğitim sistemindeki çarpıklık, kültür yozlaşması nedeniyle yeni kuşak tiyatroya yönlendirilmedi ki zaten sağ iktidarlar hep tiyatrodan çekinir.

İnsanlar bazen yolda beni durdurup ‘Biz sizi çok seviyoruz’ diyorlar. Teşekkür edip, en son hangi oyunuma geldiklerini soruyorum. Gelemedik pek’ diyorlar. ‘Peki en son hangi başka tiyatroya gittiniz? ’ diye sorunca da misal bir bakıyorum 20 yıldır hiç gitmemiş! Yani tiyatrocular saygı duyulan ama para kazandırılmayan insanlar haline geldiler.

Sizce tiyatroya gidip de bir oyun izlemek, insanın ruhunu nasıl etkiler?

Farklı kapılar, yeni dünyalar açar, ufkunu genişletir. Ben tiyatro eğitmenliği de yapıyorum. Öğrencilerimi ‘Artiz yapmak’ üzere değil de, kültür sanat donanımı veriyorum. Tiyatroya dokunmuş doktorlar, mühendisler olsun ülkede. Bugün TBMM’de tiyatroya tanışan, Shakespeare bilen milletvekilleri olsaydı eğer, ısırık tartışmaları olmazdı. ‘Burası da tiyatroya döndü’ diye hakaretler edilmezdi. Zaten bu kötü bir alışkanlık olmuş. Nerede bir üç kağıtçılık varsa herkes ‘Bu iş tiyatroya döndü’ diyor. Eskiden de ‘Artizlik yapma’ denirdi.  Keşke tüm ülke tiyatroya dönse… Buna çok üzülüyorum. Keşke her şey tiyatro gibi olsa... Tiyatro, insana insanı insanca anlatma sanatıdır, insanı kendine getirir.

Öte yandan ve olumlu taraftan bakacak olursak Kadıköy’de pek çok tiyatro açılıyor, sizin de içinde bulunduğunuz Kadıköy Tiyatrolar Platformu var.

Evet, kurucularındanım hatta. Onları yürekten destekliyorum. Ama Ada’ya taşınınca çevremden bir izin istedim, bir süre kendimle kalmak ve sonra yeniden dönmek adına. O nedenle platformu uzaktan takip ediyorum, 27 Mart’larda (Dünya Tiyatrolar Günü) gelip bildirilerini okuyorum.

Böyle bir birlik kurulması tiyatro dünyasına nasıl bir ivme kattı sizce?

Çok önemli! İki kalas bir heves derler ya tiyatro için. Öyle kalmamalı. Artık bu vahşi kapitalizm çağında güçlü olmak lazım. Sivil kurum ve belediyelerden destekler alarak ayakta kalmak lazım. İşin zor tarafı bu. Yoksa komşunun çocuğu da tiyatro yapar! Her ailede denir ya ‘Bizim oğlan çok yetenekli valla’ diye. Amatörlük heyecanı güzeldir ama öyle kalmamak lazım. İleriye bakarak, kurumsal şekilde ilerleyen, isteklerini elde eden bir Türk tiyatrosu benim umudum.

Ben Kadıköy özelinde sormuştum aslında.

Platformdan umutluyum. Ama bu genel gerçekleri de bilerek hareket etmek lazım diyorum.

Tiyatro dışında çalışmalarınız var mı?

İyi Misin? oyunu bu sezon sürecek. Önümüzdeki sezon başka bir oyun koyacağız. 80’lerde televizyonda olduğum için, hala bazen ‘Abi sen niye tv’ye çıkmıyorsun*’ diye soruyorlar. Sanki bir yer, basamak var da ben çıkmıyorum gibi. (gülüyor) Düzgün bir iş olursa ilerde ekran da olabilir. Bir kültür sanat programı mesela. Ayrıca anılarımı yazıyorum şu günlerde. Kış ayına kitap olarak çıkmış olur sanırım.

‘’ADA GÖRÜNÜMLÜ MODA’LI’’

Yılladır burada yaşayan, tiyatro yapan bir olarak Kadıköy’ü ne kadar değişmiş görüyorsunuz?

Gençliğimde, şimdi yaşadığım Büyükada’ya gitmekten heyecan duyardım. Şimdi kasabalaşmış biraz. Ülkemizin en büyük dramı sosyolojiktir. Parasını verip teknolojiyi alıyoruz, turizm var, binalar yapılıyor… Ama bunlar sahte ilerleme, sanal büyüme. İnsana bakarsak; insanı geri bıraktırıldı.

Ve Türkiye’de hiç bir semt bundan azade değil, Kadıköy de. Burası göç aldı. Göçe kapalıyız demek değil bu ama birlikte bir düzeyini yakalamak gerek. Seçkincilik olarak algılanmasın bu. Kitap okuyan, tiyatroya giden gençleri olan, farkındalığı bulunan bir toplum olmalıyız. Ama yine de Kadıköy son kale kaldı.

Bilhassa Moda semti bu değişimden payını aldı, eski Modalılar da tepkili.

Bu tepkiyi çok sert vermek de doğru değil. ‘Herkes haksız biz haklıyız’ demek bizi yalnız bırakır, evde haklı haklı otururuz. Orta bir yol bulunmalı…

Siz Moda Muhtar Meclisi üyesi misiniz hala?

Ada’ya taşındığım için resmi olarak değilim ama gönül bağım sürüyor. Konuk olarak toplantılara gidip, danışılırsa fikrimi söylüyorum. Ben aslında ‘Ada görünümlü Moda’lıyım’ (gülüyor)


ARŞİV