Onlar ruhumuzu doyuran seslere maharetli elleriyle hayat veren ustalar arasında yer alıyor. Enstrüman yapım ustaları Mustafa Copçuoğlu ve Burak Copçuoğlu, Pavlonya Sokağı’nda iki yayınevi arasında bulunan Burak Enstrüman Yapım Evi’nde karşılıyor bizleri. Mağazanın içindeki ağaç kokulu atölye; keresteler ve yapım sürecinin farklı aşamalarına gelmiş enstrümanlarla dolu. 1994 yılında Kadıköy’de kurduğu küçük atölyede ürettiği el emeği göz nuru utlarla Avrupa’nın dört bir yanına çalışan Mustafa Copçuoğlu, yaptığı enstrümanların önemli sanatçılar tarafından icra edildiğini söylüyor. 36 yıldır profesyonel anlamda enstrüman yapımı ile uğraşan ve şimdilerde oğlu Burak Copçuoğlu ile çalışan Mustafa Copçuoğlu, hikayesini gazetemize anlattı.
“YETENEKLİ OLDUĞUMU HİSSEDİYORDUM”
Müziğe çok küçük yaşlarda ilgisi olduğuna vurgu yapan Burak Enstrüman Yapım Evi’nin sahibi Mustafa Copçuoğlu hikayesine şöyle başlıyor: “İlk ve orta öğrenimimi Tokat’ın Pazar ilçesinde tamamladım. Tokat Endüstri Meslek Lisesi Motor Bölümü mezunuyum. Küçük yaşlarda müziğe olan ilgimden dolayı ve Edebiyat hocamın da tavsiyesiyle konservatuvara girmek amacıyla 1982 yılında İstanbul’a geldim. 1983 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Devlet Konservatuarı çalgı yapım bölümüne girmeye hak kazandım. 1994 yılında Kadıköy’deki atölyemi açtım. O yıllardan bugüne kadar büyük bir titizlikle çalışıyorum. Yaptığım eserlerin tamamı dünyada ve Türkiye’de kabul görmekte usta sanatçıların elinde icra edilmektedir. İlk udumu 1983 yılında yapmıştım. Zaten öğrencilik yıllarımda da yetenekli olduğumu hissediyordum. Bu sebepten mızraplı çalgılar üzerinde ihtisasımı yaptım”
“36 YILDIR ENSTRÜMAN YAPIYORUM”
Enstrümanlar arasında özellikle ut ve lavta sazlarını tercih ettiğine dikkat çeken Copçuoğlu, “Ut yapmak benim için çok keyifli bir iş. En önemli yanı ise elle tutulur, gözle görülür ruha hitap eden bir eserin önemli kişiler tarafından çalınması bana mutluluk veriyor. Ayrıca bu eserler biz öldükten sonra gelecek sanatçılara miras kalacağı için daha çok değer kazanacağına inanıyorum.” diyor ve şöyle devam ediyor: “İlk başlarda her meslekte olduğu gibi ben de belirli zorluklar yaşadım. Zaten çıraklık ve kalfalık dönemini geçtiğinizde iş artık bir zevk haline dönüşüyor. Profesyonel anlamda 36 yıldır enstrüman yapımı ile uğraşıyorum ama sanki her gün işe yeniden başlamış gibi büyük bir tutku ve heyecanla devam ediyorum. Her yeni yaptığım enstrümandan sonra ‘acaba nasıl bir ses alacağım’ duygusuyla yaşıyorum hayatı. Ut yapmak hatta onu çalmak büyük bir emeğin sonucudur. Bir enstrümanla ne kadar ilgilenirseniz sizi o kadar sever.”
“GENÇLERE ÖNDERLİK YAPALIM”
Atölyede genellikle sipariş üzerine çalıştığını belirten Mustafa Copçuoğlu ayda sadece iki ya da üç tane ut yaptığını söylüyor. Copçuoğlu, “Yapım aşamasında yerli ve tropikal ağaçlar kullanmayı tercih ediyoruz. Yerli olarak erik ağacı, ceviz ağacı, çınar ağacı daha çok tercih edilenler arasında yer alıyor. Tropikal olarak ise pelesenk, pamela, maun gibi ağaçlar kullanılıyor” diyor. Copçuoğlu şöyle devam ediyor: “Türkiye’de çok yetenekli ve ışık saçan gençlerimiz var. Bu sebepten her zaman şunu söylüyorum karamsar olmamak lazım. Yeter ki gençlerimize yol gösterelim ve sanat alanında onlara önderlik yapalım. Meslek hayatımda 5- 6 civarında usta yetiştirdim. Bunlardan bir tanesi Kadıköy’de profesyonel olarak büyük bir atölyede çalışmalarını sürdürüyor. Hatta burada yetişen ve sanat hayatına yurt dışında devam eden birçok öğrencim mevcut. Son olarak kendi oğlumu yetiştirdim ve zanaatımı ona devretmeye karar verdim.”
“YURT DIŞINDAN ÖZEL SİPARİŞLER ALDIM”
Mustafa Copçuoğlu korona virüsünden en çok etkilenen sektörün müzik piyasası olduğunu da dile getiriyor: “Mekanlar uzun bir süre kapalı kaldığı için sahne alamayan ut sanatçılarının yarısından fazlası işsiz kaldı. Hatta sırf bu yüzden intihar seviyelerine yaklaşanlar bile oldu. Ama işin zanaat kısmında ilgilenenler olarak çok fazla etkilenmedik. Çünkü evde karantinada kalan insanlar sıkılmaya başladı ve bir enstrüman çalma hevesine girdi. Bu sebepten yurt içi ve yurt dışından aranarak özel siparişler aldım. Müziğe başlayan kişilerin ilk olarak bu işi sevmesi ve gönül vermesi gerekmektedir. Bu işi bir hobi olarak görmekten ziyade hayatının bir parçası olarak kabullenmelidir. Enstrüman çalmanın püf noktası ise prensipli çalışmaktır.”
"BABA MİRASI MESLEK"
Profesyonel anlamda enstrüman yapımı ile uğraşan ve bu işi baba mirası olarak gören bir diğer isim ise Burak Copçuoğlu. Baba mesleğini gelecek nesillere yeni modellerle aktarmak isteyen Burak Copçuoğlu şöyle konuşuyor: “Yaz tatillerinde sürekli babamın yanında çalıştığım için bu işi öğrenme fırsatım oldu. Ayrıca ut çalmaya 10 yaşında Necati Çelik hocam ile birlikte başladım. Enstrüman yapmak bana özgürlüğü ifade ediyor. Yaptığınız her işte yaratıcılığınız biraz daha da gelişiyor. Enstrüman yapmanın en büyük avantajı işle beraber bir nevi hobi de yapmış oluyorsunuz. Ben insanların her zaman karakterine uygun işler yapması taraftarıyım. Ruhuma ve varlığıma hitap eden en güzel işi yaptığıma inanıyorum. Babam bu işe yıllarını harcamış bilgili bir kişi. Meslekte benim ondan gördüklerim var ama aynı zamanda çağa ayak uydurmak gibi bir zorunluluğum da var.”
“MODERNİZE ETMEYE ÇALIŞIYORUM”
Güzel bir çevreye sahip olduklarını ve bu çevreye kendi işine dahil etmek için her gün farklı teknikler üzerinde çalıştığını söyleyen Burak Copçuoğlu, “Babam eski yapım teknikleriyle ilgilenirken, ben daha çok enstrümanı modernize etmeye ve kaliteyi belli bir seviyede tutmayı amaçlıyorum. Özellikle farklı çalışma teknikerlerini internetten araştırarak yeni çalışma teknikleri oluşturmaya çalışıyorum. Ayrıca Avrupa’da ki birçok ünlü enstrüman yapımcılarını yakından takip ediyorum. Zaten müşterilerimizin büyük bir kısmı Avrupa’dan olduğu için belirli standartları oluyor.” diyor ve konuşmasını şu cümlelerle sürdürüyor: “Biz sabah 9’da dükkân açıp akşam 7’ye kadar çalışıyoruz. Zaten yapım aşamasında ithal ve yerli ağaçlar kullanıyoruz. Çoğu zaman özel istek üzerine çalıştığımız ağaçlar da oluyor. Enstrüman için herkesin bütçesi aynı değil. Bu sebepten fiyatlar ağacın kalitesine göre ve yapılan işçiliğe göre değişiyor. Bütçesi yetmeyenler için belirli standartlardaki fabrikasyon enstrümanları da tavsiye ediyorum. Ancak atölye enstrümanlarının tamamı garantili ve ustanın sorumluluğundadır. Ses tınısında da büyük farklılıklar yaşanır.”
“MÜZİK İNSAN UFKUNU GENİŞLETİYOR”
Son olarak mesleğin bazı zorluklarından bahseden Burak Copçuoğlu, “İlk başladığım zamanlara göre büyük yol aldığımı düşünüyorum. Bizim meslekte parça çok olduğu için zorlandığımız kısımlar oluyor. Teknesi ayrı, kapağı ayrı, burguluğu ayrı; çok bileşeni var ve her bileşenin ayrı bir işlevi var. Şu anda 3 hafta içerisinde bir ut enstrümanını bitirebiliyorum.” diyor. Copçuoğlu’nun bir de tavsiyesi var: “Ut ya da herhangi bir saz, Türk müziği ya da klasik müzik hiç fark etmez. İnsanların belli bir oranda müzikle uğraşmasını isterim. Çünkü müziğin insanların ufkunu gelinişlettiğine inanıyorum.”