Ünlü şair Ahmet Haşim, “Kadıköy vapuruna binince, sanki terliklerimi ve gecelik entarimi giymiş gibi rahatlarım” derdi
Gökçe UYGUN
“Kadıköy ne güzeldir değil mi? Ben nedense buradan asla ayrılamam…” diyen ünlü şair Ahmet Haşim, 1933 yılının 4 Haziran’ında, Kadıköyü’nden de, bu dünyadan da ayrılmıştı. Bu vesileyle biz de size Haşim’i ve tutkuyla bağlı olduğu Kadıköy’ü anlatalım istedik.
Kadıköy tarihçisi Müfit Ekdal’ın yazdığına göre Haşim, Bahariye Caddesi’nde İngilizce öğretmeni Sabiha Hanım’ın evinde kiracı olarak oturmuştu. Bekârdı. Haftanın tatil günlerinde evi edebiyatçılar, gazeteciler, doktorlar, üst düzeydeki bankacılarla sabahtan itibaren dolar, yemek yapmasını bilenler getirdikleri malzemelerle mutfağa girer, et yemekleri ve tatlılar hazırlarlardı. Büyük bir neşe, fakat o derece saygılı çekingenlikle sofrada otururlar, Ahmet Haşim Bey tadına doyulmaz sohbetleri ile etrafındakileri mest ederdi. Akşamüstü herkes dağılır, gelecek haftanın buluşması için günler iple çekilirdi.
Evin duvarlarında küçük çerçevelere konmuş birçok resim göze çarpardı. Bunlar her hafta kendisini ziyarete gelen dostlarının resimleri idi. Toplantılarda konuşulur, sohbet edilir, şiirler okunur, fakat her nedense Haşim her hafta misafirlerden biriyle kavga ederdi. O gün kime kızmışsa, ertesi hafta o şahıs, resmini duvardan alınıp tuvalete asılmış olarak bulurdu. Resmin tuvalete asılmış olması için mutlaka mühim bir münakaşanın veya kırgınlığın olması da gerekmezdi. Misafirin farkında olmadan yaptığı bir hareket veya söylediği söze Haşim’in ses çıkarmadan içerlemiş olması yeterdi. Bu yüzden eve gelen herkes daha kapıdan girerken duvarda resmini arar, göremezse tuvalette bulurdu. Çerçevenin eski yerine dönmesi için Haşim’in hoşuna gidecek bir şey yapması, edebi bir yazı hazırlaması, güzel bir şiir yazması, lezzetli yemek pişirmesi, bazen de bir hediye getirmesi gerekirdi. Şeyhinin gözüne girmek için çaba harcayan müritleri gibi misafirler de Haşim’e hem yaranmak hem de hışmına uğramamak için zevkli, tatlı, içten gelen bir uğraş verirlerdi.
“BİR KADIKÖYLÜ KIZ…”
Hicran Göze’nin “Bir Zamanların Kadıköy'ünde Edebiyatçılar ve Aşkları” kitabında yazdıklarına göre Kurtuluş Savaşı zamanlarında teselliyi aşkta bulan edebiyatçılar, Kadıköy’ü mesken tutmuştu… O edebiyatçılardan biri olan Ahmet Haşim’in Kadıköy’e duyduğu sevgi bilhassa iş dönüşü akşam 6’da kalkacak olan Kadıköy vapuruna binme vakti yaklaştıkça sabırsızlığa dönüşürdü. Haşim, “Kadıköy vapuruna binince, sanki terliklerimi ve gecelik entarimi giymiş gibi rahatlarım” derdi. Haşim için Kadıköy, sanki hayalinde canlandırdığı “o belde” idi. “Hepsi hemşire veyahut yar” olan tertemiz kadınların bulunduğu bir belde… O’nun 6 vapuruna yetişme telaşının altında her akşam aynı vapurda rastladığı bir Kadıköylü kız da olabilirdi. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Haşim’in telaşına sebep olan “bir Kadıköylü kız” macerasını şöyle anlatır; “Vapura erkenden binip, onun girişini görmemize müsait bir yerde oturmamız lazım geliyordu. Bu yer, vapur iskeleden yana tarafı idi. Haşim buraya oturur oturmaz artık benimle hiç konuşmaz, başı hep iskeleye dönük, çakmak çakmak parıldayan gözlerle yolcu kalabalığı içinde o genç kızı arardı ve ancak onu gördükten sonradır ki, kendine gelip aşk üzerine paradokslar yapmaya başlardı.”
Haşim çok mesuttu, bu Kadıköylü kızdan daha iyisine bulamayacağına kendisini inandırmıştı. Yakup Kadri ise Haşim’in kızla buluşmalarında mutlaka bulunması şart olan üçüncü kişiydi. Onun söylediğine göre Haşim, sevgilisiyle baş başa kalmaktan sıkılan bir âşıktı. Ama bir müddet sonra bu aşk da diğerleri gibi bitecekti. Kadıköylü kızın bir gün buluşmaya Yakup Kadri’nin yazılarına hayran bir arkadaşıyla beraber gelmesiyle büyü bozulacak, Haşim bu güzel ve kibar hanım kızı görünce, sevgilisinde kusurlar bulmaya başlayacaktı. Bir diğer büyük aşkı da sevgilisinin elbisesinin yakasına o zamanın modası olan meyvelerden yapılmış bir broş takmasıyla son bulacaktı. Haşim biten aşklarının ardından bunalımlı günlerini bir zaman ortadan kaybolarak, Kadıköy İskele Caddesi’ndeki Acem’in kahvesinde geçirirdi.