Çalgılara ruh üfleyen usta

23 yıl önce çırak olarak başladığı ud yapımında şu an kendi atölyesi olan Ramazan Calay, büyük bir özveri ile yaptığı mesleğini ve hayat hikâyesini anlattı

27 Ekim 2016 - 15:57

Kaan DERTÜRK
Kadıköy, büyük bir değişim ve gelişim gösteriyor. Bu değişim içinde de bazı meslekler ya kayboluyor ya da sayıları gittikçe azalıyor. Enstrüman onaran veya yapıp satan “lutiye” mesleği de günümüzde kaybolan meslekler arasında yer alıyor. Fakat bu kayboluşa direnen birileri hala var Kadıköy’de. Yaşanan direnişe verilebilecek en güzel örnek ise Osmanağa’daki ud yapıcısı Ramazan Calay’ın ta kendisi... Bundan tam 23 yıl önce ustası Mustafa Copçuoğlu’nun Kadıköy’deki atölyesinde lutiyerliğe adım atan Calay, çıraklıktan atölye sahipliğine uzanan hayat hikâyesini Gazete Kadıköy’e anlattı.

“AĞAÇTAN KOPAMIYORSUNUZ”
16 yıl önce şu anki yerinde açılan Ramazan Calay Ud Atölyesi, Kadıköy’ün en eski lutiyeri olmaya aday. Mesleğine tutku ile bağlı olan Calay’ın ise ilginç bir hikâyesi var. Uzun yıllardır atölyesinde ud yapan Calay, lutiyerliğe gelinceye dek birçok meslek denemiş. Gençlik yıllarında kaynakçılık ve mobilyacılık yapan Ramazan Usta, el sanatları ile daima yakın ilişki içinde olmuş. Fakat bu ilişkisini tek bir alana yöneltememiş. Her defasında farklı, zanaatları denemiş. Askerliğini tamamladıktan sonra Kadıköy’e dönen Calay’ın hayatı, ustası Mustafa Copçuoğlu ile tanışmasıyla değişmiş. Hayatının dönüm noktası dediği tanışmayı ise Calay, şöyle anlatıyor: “Askerden geldikten sonra artık kendime bir yön çizmem gerekiyordu. Ne yapabilirim diye düşünüyordum. Gençliğimden beri zanaata karşı özel bir ilgim vardı. Doğadaki ham maddeyi işlemek, başka bir nesneye dönüştürmek beni hep cezbediyordu. Saatlerinizi harcadığınız bir ürünün başka eller tarafından kullanılması ve beğenilmesi bana büyük bir haz veriyor. İçimde ağaçlara karşı özel bir ilgi vardı. Bu ilgiyi yansıtabileceğim özel bir iş arıyordum. Ağaç bir kere kanınıza girdi mi kopamıyorsunuz. Adımımı Kadıköy’e atmamla birlikte Mustafa Usta ile tanıştım. Hayalimdeki işi bulmuş oldum. Ağaçlarla birlikteydim ve zanaat yapıyordum. Çalgılara ruh üflüyordum. Ellerimde şekil buluyorlardı. Hayatımda keyifle yapacağım işi artık buldum diyordum.”

“USTAMI UNUTMADIM”
Günler, aylar ve yıllar geçtikten sonra Ramazan Calay, çırak olarak girdiği atölyede, ustalığa uzanan merdivenleri birer birer çıkmış. Ud yapımında belli bir seviyeye geldikten sonra ise ustası, Calay’ın artık kendisinin bir atölyesi olmasını öğütlemiş. Bu aşamadan sonra Calay ile ustasının yolları yavaş yavaş ayrılmış. Usta - çırak ilişkisinin yaptıkları işte büyük önem tuttuğunu söyleyen Ramazan Calay, artık eski öğretilerin kalmadığını söylüyor ve ekliyor: “Zanaatkârlık dendiğinde akla usta - çırak ilişkisi gelir. Hele hele enstrüman yapacaksınız bu asla tek başınıza olmaz. Ben her şeyimi ustamdan öğrendim ve üzerine kendi yorumumu koydum. Bugün bu noktaya gelmemde ustamın emeği büyüktür. Hakkı asla ödenmez. Ustamı unutmadım. Ona olan vefa borcumu ben de kendi atölyemde mesleğe yeni ustalar yetiştirerek ödüyorum.”

 
“BİN 500 UD YAPTIM”
Ramazan Usta, günün 12 saatini atölyesinde geçiriyor ve burayı evi gibi bellemiş. Atölyesinde kendine yardımcı dört arkadaşı ile ayda altı ud yapıyor. Calay, udları yaparken klasik öğretilerden de asla şaşmıyor. İlk önce ağacın en saf halini işlemeye başlayıp ud formunu veriyor. Sonrasında bir o kadar yorucu ama kendisinin ‘meditasyon’ olarak tanımladığı zımparalama kısmı geliyor. Bu aşamadan sonra ise udun gövdesini boyamak kalıyor. Renklenen ud ise artık parmakların gezdirileceği klavyenin işçiliği için hazır hale geliyor. Udun yapılış aşamasının devamını Calay şöyle anlatıyor: “Klavyedeki işçilik ise en hassas nokta. Bu aşamada uzun saatler harcıyorum. Udun kalbi tam olarak burası oluyor. Udi kişisi saatlerini klavyede harcayacağı için ben de en çok burada zaman harcıyorum. En son kontrol ettiğimiz nokta ise enstrümanın akustiği ve tonu oluyor.  Yaptığım tüm udlara imzamı attım. Şu ana dek bin 500 ud yaptım. Sayıları her geçen gün artıyor. Bunun yanı sıra yüzlerce çeşit enstrümanın bakım ve onarımını yaptım. Her uda ruhumu veriyorum. Ben müziğin hizmetkârıyım.”

 
“HER EVE BİR ENSTRÜMAN”
Ramazan Calay, amatör müzik cemiyetlerine, sanatçılara ve orkestralara ud yapıyor. Bu grupların dışında uda gönül vermiş, yıllarını müzik ile geçiren kişilere de özel istekleri doğrultusunda ud yapıyor. Ramazan Usta’nın en büyük arzusu ise gençlerin de uda yönelmeleri ve kendilerini bu yolda geliştirmeleri. Udun, bağlama ile birlikte ülkemizde en yaygın enstrüman olduğunu söyleyen Ramazan Calay, müziğin gençler ile devam edeceğini belirtiyor.
“Her evde bir enstrüman çalınmalı.” diyen Calay şöyle devam ediyor: “Udun sesi küçüklüğümden beri bana büyük zevk veriyor. Fakat ben hiç enstrüman çalmam. Benim rolüm, enstrümanları çalınacak vaziyete getirmek. Ud ile yapılan müziğe ilgi tam olarak istediğimiz seviyede değil. Ülkemizdeki potansiyel henüz tam olarak açığa çıkmış değil. Ud müziğine meraklı olanlar müzisyenlerin, enstrüman çalanların olduğu aileler oluyor. Keşke her ailede bir enstrüman çalan olsa ve tüm aile müziğin gıdası ile beslense. Böylelikle her şey daha güzel olabilir.”

 
ATÖLYEDE SANAT
Ramazan Usta’nın atölyesinin hemen yanında bir de sanat merkezi var. Yıllardan beri bu sanat merkezinde musiki toplantıları, konserler gibi birçok etkinlik yapılıyor, ud dersleri veriliyor. “Atölyemiz, sosyal bir merkez olsun istedik.” diyen Calay, “Enstrüman ile müzik hep iç içedir. Atölyemizde de bunu yaşatmak istedik. İnsanların müzikle doydukları alan ayrıca ortak paylaşım noktaları da oldu. Müziğe gönül vermiş birçok Kadıköylü sazını alıp, sanat merkezimize geliyorlar. Neşe ve muhabbet içinde keyifli dakikalar geçiriyoruz.” diyerek müziksever Kadıköylüleri atölyeye davet etti.

 

ARŞİV