Altın Boynuz gibi pırıltılı tınılar

Türkiye’nin ilk ve en uzun soluklu bakır nefesli beşlisi olan Golden Horn Brass, yerel müziğimizi dünya tınılarıyla birleştiriyor

20 Eylül 2017 - 16:36

Klasik müzik eserlerini ile yerel müzikle harmanlayan  bakır üflemeli grubu Golden Horn Brass, İstanbul ve Ankara’da yaşayan profesyonel olarak konservatuvar müzik eğitimi almış ve yaşamlarına klasik müzik sanatçısı olarak hocalık yaparak devam etmekte olan Begüm Gökmen (korno), Julian Lupu (trompet), Renato Lupu (trompet), Emre Berberligil (trombon), Sinan Şirin’dan (tuba) oluşuyor. Klasik, jazz, pop, Anadolu ezgileri ve tüm bu türleri kendi üslubu ile birleştirip ülkemiz ve dünya kültürlerinin müziksel sentezini oluşturan geniş bir repertuvara sahip olan grup,  yurt dışında kendi tarzında idol olmuş birçok brass grubunun arasında ülkemizi temsil etmeye hak kazanmış ilk Türk grubu olarak 2013’te İtalya’da, 2014’te Avusturya’da, 2015’te de Almanya’da festivallere katıldı.

7 kişilik Golden Horn Brass’ı, kurucusu Begüm Sökmen’e sorduk.

Begüm hanım önce sizi biraz tanıyalım… .

1977 Malatya doğumluyum. Aslen İzmirliyiz ve çocukluğum İzmir’de, okul yıllarım ve gençliğim Ankara’da geçti. Bilkent Üniversitesi’nde Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi mezunuyum. 2000’de evlenerek İstanbul’a yerleştim. Doktora eğitimimi Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda tamamladım. 2004’ten beri burada akademik olarak çalışıyorum.

Golden Horn Brass’ın kurucusu sizsiniz. Nasıl bir ihtiyaçtan, hangi amaçla bir araya getirdiniz bu müzisyenleri?
Grubun kurucusu, devam ettiricisi, organizatörü, halkla ilişkileri ve korno sanatçısı benim. Temmuz 2004’te Tekfen Filarmoni Orkestrasında çalıyordum. O sıralar konservatuvarda araştırma görevlisi kadrosundaydım ve orkestrada çalmayı oldum olası çok seviyordum. Fakat orkestralar teker teker kapanmaya ve konser sayılarını azaltmaya başlamıştı.. Bir şey yapmam lazım diyerek bu grubu kurmaya karar verdim. Aslında ihtiyaçtan kurmadım bu grubu; zaten içimde okul yıllarından beri düşündüğüm bir fikirdi.

Ekipteki Romanyalı isimlerle nereden/nasıl tanışıyorsunuz?
Ekibimizin 2 trompetçisi baba-oğul Lupu’lar... Baba olan Julian, üniversitede benim jürimdeki hocalardan biriydi. Meslek hayatına atılınca her birimiz meslektaş olduk. Ekibime katılmasını rica ettiğimde beni kırmadı. O gelince oğlu  Renato da katıldı.
 

İsmin anlamının Altın Boynuz/Haliç olması neden?

Grubun isim babası, müzik eleştirmeni ve sanat yönetmeni Kemal Küçük,  bizim ilk konserlerimizden birine gelip bu ismi önerdi. Haliç’in adına yaksan altın renkli enstrümanlarımızla uyacağını söyledi. Aynı zamanda Horn hayvan boynuzu anlamına geliyor. Dolayısıyla altın renkli hayvan boynuzundan türemiş İstanbullu bir gruba da bu isim çok uydu.


Sizin için ‘’Türkiye’nin ilk ve en uzun soluklu bakır nefesli beşlisi’’ deniliyor. Öyle mi?

Daha önce denenmiş ancak sürekliliği olmayan gruplar vardı. Dolayısıyla birkaç konser sonra dağıldıklarından isimleri bile hatırlanmıyordu..13 senedir senede ortalama 25 konser yapan bir grup olarak ilk ve uzun süreli tabiri buradan geliyor. Üstelik bir de ödülümüz var. 2014’te  Andante dergisinin düzenlediği 5. Donizetti Klasik Müzik Ödülleri’nde Yılın Oda Müziği Topluluğu kategorisinde, klasik müzik dünyamızın 100 önemli kişisinin verdiği oylar sonucunda birincilik ödülüne layık görüldük.  Bu da çabalarımızın karşılığı sanırım.

Golden Horn Brass neden müzik yapıyor? Amaçları neler mesela?
Golden Horn Brass profesyonel bir grup. Eğitimleri konservatuvar mezunu olan bu 5 kişi aynı zamanda akademisyen olarak konservatuvarda hocalık yapıyor ve geçimini müzikten kazanıyor. Neden müzik yaptığımıza gelince; müzik sevmeden istemeden yapılacak bir meslek değil. Eğitimi ise oldukça zor, uzun ve disiplin gerektiriyor. Bizler çocuk denecek yaşta bu eğitimi alıyor ve kendimizi sahneye atıyoruz. Bu da bizi maddi yönden ve manevi yönden mutlu ediyor. Türkiye’deki en büyük sorun bence kimsenin severek isteyerek işini yapmaması. Bu anlamda biz şanslıyız.

 Repertuvarınızda anonim türküler de var klasik bestecilerin eserleri de. Bu çeşitliliği özellikle mi oluşturdunuz?
Repertuvarı hazırlarken kendi branşımız olan klasik müzik dışında müzikleri de ekledik. Halka bu enstrümanları sevdirmenin ilk yolunun kendi türkülerimiz, popüler melodiler, klasik ve caz müzik örnekleri olacağını düşündük ve yanılmadık.

 Türk müziğini dünya müziği ile harmanlamak, yerli dinleyiciye aşinalık verirken yurtdışı sahnelerde de yabancı dinleyiciye daha kolay ulaşmanızı sağlıyordur diye düşündüm. Ne dersiniz?

Bizler yurt içinde olduğu kadar yurt dışında da konserler veren ve festivallere katılan bir grubuz. Türk müziği dünyada melodileri ve etnik kökenleri yüzünden çok sevilen bir müzik olmalı diye düşünüyoruz. Bunu çaldığımız tüm konserlerde de seyircinin tepkisinden anlıyoruz. Bizim yapmaya çalıştığımız tek sesli olan türküleri çok sesli hale getirmek. Bu konuda da besteci ve aranjörlerle çalışmaktayız.

 Klasik müzik eserleri ile yerel müziği harmanlarken, Batı enstrümanları ile Türk halk müziği eserlerini seslendirirken neleri gözetiyorsunuz?

Bizlerin bugüne kadar devamlı konser vermemizdeki en önemli unsur batının enstrümanlarını bizim türkülerimizle birleştirmemiz. Ancak bunu yaparken tek seslilikten çok sesliliğe geçiriyor olmamız. Bestecilere ve aranjörlere tek ricamız oluyor. Genelde son donem bestecileri atonal ve modern müzik öğelerini kullanmayı seviyorlar. Ancak bizim ricamız orjinalliğini bozmamaları, bizim müziğimiz olmaktan çıkmadan düzenlenmesi..

Grubun kendi besteleri de var mı?

Yok ancak yeni parçalarını bize ithafen yazan  müzisyen arkadaşlarımız var.

 Müzik alanında çalışan bir akademisyen ve bir müzisyen (korno sanatçısı) olarak ülkemizin klasik müzik ortamı hakkında gözlemlerimiz neler?

Ülkedeki klasik müzik seyircisi bölge bölge farklılık gösterse de, yaşla doğru orantıda aran bir seyircimiz var. İnsanlar hayatlarında herşeyin kalitelisini arıyorlar. Müzik anlayışı da bu şekilde gelişiyor. Kendi çevremdeki müzisyen olmayan arkadaşlarıma baktığımda bunu net olarak görüyorum. Son yıllarda konser vermek için gelen sanatçılar,ünlü isimler salonları dolduruyor. Programları yapan koordinatörler buna göre senelik programlarını hazırlıyorlar ve salonlara gelenlerin sayısı artıyor. 

 Sizler grup üyeleri olarak hem müzik icra ediyorsunuz hem üniversitelerde müzik öğretiyorsunuz? Bu ikisini mukayese ederseniz neler söylersiniz?
Biz öğrenci iken şartlar bu kadar iyi değildi. Bunda teknolojinin ilerlemesi inanılmaz rol aldı. Biz seslendireceğimiz eserleri ve sanatçıları cd’den ve kaset çalardan dinlerdik. CD’yi de ancak bir arkadaşımız yurt dışına çıkarsa sipariş edilirdi. Aksi halde öğretmenimizin kütüphanesinden kopyalanmış kasetleri defalarca başa sarıp dinlerdik. Şu anda öğrenciler youtube üzerinden istedikleri yorumcudan istedikleri konseri dinleme şansına sahipler. Okulumuzun duvarında istemedikleri kadar yurt dışı yarışma afişi var. İstediklerine gidebilecek paraları var. İstedikleri hocaya masterclass için başvurabilirler. Ancak tek eksikleri var bence; bizim kadar hevesli değiller ve hedefleri yok.

 Sizin gibi brass gruplarının yurtdışında durumu nasıl? Sizin Türkiye’deki durumunuz/size ilgi ile kıyaslayınca neler görüyorsunuz?
Yurt dışında bizim gibi brass grupları elbette daha çok.  Bizimle kıyaslayınca çok daha iyi şartlarda çalıştıklarını görüyorum. Bunu söylememin nedeni  bu grupların sponsorları var ve besteciler bu gruplara özel bir repertuvar yazıyorlar. Bir de menajerleri var.Türkiye’de bizi destekleyen bir sponsor ve sanatsever olursa çok daha ileriye gideceğimizi ve destekçinin adını çok daha kaliteli işlerde anılacağını biliyorum, bekliyorum…

Yaklaşık 4 ay önce ilk albümünüz ‘’Golden Horn Brass-1’’ çıktı. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk brass albümü değil mi?
Evet Türkiye’de hep bu alanda ilklere imza atıyoruz.

Klasik müzik ve caz müzik formlarını türkülerimizde kullanarak aranje ettirdik. Müzikaliteye çok dikkat ettik. Toplam 12 eserden oluşan albümümüzün ilk 6 eseri ‘Uzun İnce Bir Yol, Dere Geliyor Dere, Zeytinyağlı Yiyemem Aman’ gibi Türk halk müziğinin sevilen örnekleri. Diğer 6 eser ise klasik müziğin popüler parçalarından oluşuyor.

Grubun kuruluşu ile albüm arasında epey bir zaman geçmiş. Neden bu kadar beklediniz  yahut beklemek zorunda kaldınız?
Grubun müzikal anlamda oturması, değişen müzisyenler gibi etkenler bu albümün gecikmesindeki önemli faktörlerdi. Bir de albüm kararı grubun kartviziti olacaktı, önemi büyüktü.

Albüm adında 1 rakamı olduğuna göre bu bir seri ve devamı gelecek gibi. Öyle mi?

Evet grubum devam ediyor albümler de seri halinde devam edecek..

Bu güne dek pek çok konser vermiş olmalısınız. Nasıl geçiyor genel olarak, ilgi nasıl?

Konserlerimiz devam ediyor.13 senede ortalama 20-30 konser veriyoruz. Dolayısıyla her sene sürekli davet edildiğimiz konser salonları var. Amacımız ülkede her yere müziğimizi götürmek. İlgi inanılmaz aslında. Konseri alırken tereddütte kalan konser organizatörleri, belediyeler ve koordinatörler seyirciyle buluştuğumuzda inanamıyorlar. Bence herkeste bir ön yargı var bizim enstrümanlara. Herkes çok gürültülü ve bando tarzı müzik çalıyoruz sanıyor. Ama konser bitiminde aldığımız dönüşler genelde çok eğlenceli müzik yaptığımız yönünde oluyor.

2007’den beri bir de  "eğitim konserleri" veriyorsunuz. Bu konserlerim mahiyetini de paylaşır mısınız?

Konserlere çocukları da getiren aileleri çok seviyoruz. Konserlerimiz seyirci yaş limiti olmadan anons ediliyor. Asıl seyircimiz onlar aslında. Geleceğe yatırım yapmalıyız diye düşünüyorum. Bu bağlamda okullara mail atıyorum. Onlara ulaşabilmemizin en güzel şekli eğitim konserleri. Çocuklara hem enstrümanları tanıtıyoruz, hem de bu enstrümanlarla onların bildiği müzikleri çalıyoruz.

Siz Kadıköylüsünüz. Kadıköy’de de konserler verdiniz. Bu ilçe ile nasıl bir bağınız var? 
Kadıköylüyüm ve bununla gurur duyuyorum.2000 yılından beri Göztepe, Kozyatağı; şimdi de Kazasker’de oturuyorum. Halkı, semtleri ve dinleyicisi inanılmaz, destekleyici...

Yeni sezon konserlerinizi paylaşır mısınız?

Ekim’de konserlerimiz var ancak tarihleri netleşmedi. Kasım’da Bükreş, Romanya ve Moldovya’dayız. Yel değirmeni Sanat’ta da  konserimiz olacak, tarihi netleşmek üzere.


ARŞİV