An'ları fark edelim diye…

Tiyatro Festivali kapsamında Yeldeğirmeni Sanat’ta ‘Ân’ isimli çarpıcı ve sarsıcı bir oyun sahneye koyan yazar Özen Yula, “Ölüm tek gerçek. An’larımızın kıymetini bilelim” diyor

02 Haziran 2016 - 14:16
GÖKÇE UYGUN
Oyun fotoğrafları: Ali Güler

Seyircileri birbirinden etkileyici oyunlarla buluşturan 20. İKSV İstanbul Tiyatro Festivali bitti ama yankıları sürüyor. Festivalin en çok ses getiren oyunların biri de Kadıköy’de sergilenen ‘Ân’ oyunu idi.
Tiyatro ve yazın dünyasını özel kalemlerinden Özen Yula, yine adı gibi özenli bir üretimle seyirci karşısındaydı. İlginç sahneleme tekniklerine aşina olan yeni nesil tiyatro seyircisini bile şaşırtmayı başaran ‘Ân’ı, bir ‘tiyatro oyunu’ olarak nitelemek eksik kalır. Yönetmen  Yula’nın da deyişiyle bir ‘deneyim’di. Yeldeğirmeni Sanat’a kurulan gerçek bir yoğun bakım ünitesinde yatan 6 hastanın yaşamla ölüm arasındaki en mahrem anlarına tanıklık edilen, seyircinin salona steril önlükler giyilerek alındığı, oturma düzeninin olmadığı, kimi seyircilerin yoğun duygularına karşı koyamayarak salonu terk ettiği bir deneyim…
Özen Yula ile An’a ev sahipliği yapan Yeldeğirmeni Sanat’ta buluştuk, izledikten sonra benim de uzun süre etkisinde çıkamadığım Ân’ı konuştuk…
12 yıl sonra ilk kez İstanbul Tiyatro Festivali için bir oyun hazırladınız.  Sizi harekete geçiren şey ne oldu ?
12 yıl önce bir Japon-Türk ortak yapımı ‘Emanet’ adlı bir oyun yapmıştım. Sonra da bir iş yapmıştım. Festival için iş üretmek hızlı bir süreç, ben işlerimi hazırlayabilmek için daha geniş zamanlara ihtiyaç duyuyorum. Aslında bu oyun yıllardır aklımda vardı. 2008’de annem bir yoğun bakım sürecinden geçip, rahmetli olduktan sonra bu oyunu yapmayı düşünmüştüm.  Evvelsi sene de babamı kaybettim, yine onu da bir hastane odasında bıraktım. Böylelikle artık bu oyunu yapmamın zamanı gelmişti.
Oyunu önce biçimsel olarak konuşacak olursak, oldukça pahalı bir iş olmalı bir sanat merkezinin yoğun bakıma dönüştürülmesi.
Kadıköy Belediyesi bizi Kadıköy Şifa Sağlık Grubu’yla biraya getirdi. Onlar da 40. yıllarını kutlamak için bir etkinlik düşünüyorlarmış. Onlarla çalışmak bizim için büyük bir şanstı. Sağolsunlar çok büyük destek sağladırlar. Hastane duygusunu birebir gerçekçi kılmak için gereken ne varsa yapıldı. Belki başka hiç kimsenin üstlenemeyeceği böyle bir şeyi üstlenip öncü bir görev yerine getirdiler. Sanata gerçek destek budur bence.
Hastane çalışanı rolündeki oyuncular sağlık eğitimi aldı mı?
Evet prova sürecinde Kadıköy Şifa Sağlık Grubu’nun yine yoğun bakım ünitesine çok gittik, hemşire, doktor ve hastabakıcılarla konuştuk. Teknik terimleri, sağlık ekipmanlarının nasıl kullanılacağını öğrendiler.
Oyuncular 1 saati aşkın sürede yataktan hiç çıkmadan ‘hasta’ rolünü canlandırıyor. Zorlayıcı bir performans olsa gerek.
Kesinlikle… Özellikle Zeyno Eracar, Nazan Diper gibi usta oyuncularımız hem çok etkili performans sergilediler hem de etik açıdan da gençlere çok şey öğrettiler.
Siz de oyun boyunca bizzat seyirciler arasındaydınız. Neden?
Bu oyun benim bir parçam… Ayrıca seyircilerin ifadelerini, tepkilerini yakından görmek istedim. Öte yandan da zor bir performans sergileyen tiyatrocu arkadaşlarıma yakınen destek verdim.
Oyunun sonunda seyirci yoğun bakımdan/salondan ‘acil bir vaka’ nedeniyle apar topar çıkarılıyor. Klasik tiyatrodaki  gibi oyuncu selamı, alkışlar yok. Zaten siz de ‘Eğer alkış olsaydı oyun olurdu ama bu bir oyun değil’’ diyorsunuz. Neydi bu peki?
Deneyimdi bence. Seyirciler, bir şey izleyeceklerini sandılar ama bir şeyin parçası oldular. Bu tür işleri daha da çok yapmak niyetindeyim. Çünkü tiyatronun bir işlevi varsa, biraz da bu tür şeyler olduğunu düşünüyorum.
An,  katılımcı sanat örneği bir oyun. Neden böyle bir yönetme izlediniz?
Yoğun bakımdaki hayatı bu kadar gerçekçi biçimde yansıtmış olmamız, sanırım Türkiye’de bir ilk, dünyada da sayılıdır. İnsanları oyunun içinde katıp, gerçek durumu birebir göstermek gibi bir amaç edindik bu oyunda.  Bu tür çalışmaların daha akılda kalıcı ve insana daha iyi idrak ettiren çalışmalar.
Bir röportajınızda ‘Bu iş sert olsun, seyircinin yüzüne yüzüne vursun diye yapılmadı’ demişsiniz lakin şahsen etkileyici olduğu kadar rahatsız edici/sarsıcı bir deneyim olduğunu düşünüyorum.
Bazı oyunlarda seyirci kendindeki şiddeti fakrına varsın diye, şiddet sahne üstünde görünür kılınır ama bence bazen bu şiddet yanlış bir şeye/kötü bir müsamereye dönüşür… Böyle bir şey olsun istemedim. İnsanlar, hayatta dert ettikleri şeylerin aslında çok da dert edilecek şeyler olmadıklarını görsünler istedim. Hem ölümün hem yaşamın farkına varmak… Ölüm denen bir gerçek var ki bu tek gerçek. Ama biz insanlar ölüm yokmuş gibi davranıyoruz. Ferah ferah yaşadığımızı düşündüğümüz zamanlarda, kaçırdığımız milyonlarca an var. En azından, bunları farkına varsınlar istedim.
An sadece 8 kere sahnelendi, kaçıranlar pişman. Tekrarı olacak mı?
Memnunum ki , pek çok insanın görmek istediği bir oyun çıktı ortaya. Tekrarı çok mümkün görünmüyor çünkü maddi ve manevi olarak zor bir işti.  Ama bir mucize olursa belki…
Oyundan bir de film yapıyormuşsunuz.
Böyle bir işin nasıl kan, ter ve gözyaşı ile üretildiğine dair bir belgesel filmini hazırlıyoruz.

Özen Yula: Yeldeğirmeni’nde bir yoğun bakım!
Yeldeğirmeni Sanat’ı önceden görmüş ve çok beğenmiştim. Kadıköy Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü ve Yeldeğirmeni Sanat ile görüştüm. Onlardan da olumlu tepki alınca bu oyunu burada sergiledik. Yeldeğirmeni gibi Kadıköy’ün kıymetlenen bir muhitinin bilinmesi açısından önemli bir iş bu. Çünkü uluslararası niteliği olan bir festivalde sergilendi, yabancı konuklar geldi. Hatta ABD’nin en önemli tiyatro gazetelerinden birinden gelip, 2 kere izlediler. Bir makale yayınlayacaklar.
İstanbul’a ilk taşındığımda Kadıköy-Şifa civarında yaşadım. Sonra bir süre Harbiye’de kaldıktan sonra tekrar Kadıköy’e döndüm. 10 sene Cihangir’de yaşadıktan sonra şimdi yine Kadıköy-Moda’dayım. Kadıköy, vazgeçilebilecek bir yer değil. Yaşam tarzı ve insanlarını seviyorum. Umarım hep burada kalırım ve burası için üretmeye devam ederim.
Seyircilerden yorumlar…
Can Girgin, Canan Demirli, Deniz Akgündüz, Esin Aslan, Gözde Nur Kuru, Hasan Ali Yıldırım, Hülya Erol, Kaan Songün, Kerem Kupacı, Memetcan Diper, Mehmet Selin Sağdıç, Nazan Diper, Ozan Yılmaz, Ömer Çobanoğlu, Tuğba Eskicioğlu, Zeyno Eracar rol aldığı oyuna seyircilerden gelen yorumlardan bazıları şöyle;
Ân, Türkiye'de tiyatro yapanlar ve seyredenler için bir dönüm noktası. Özen Yula bu işiyle her anlamda çıtayı yükseltti.
AN'da olmanın ve AN'ı yaşamanın değerini o AN yeniden anladım. Yazarı, kurgusu, yönetmeni, oyuncuları ve mekanı ile tiyatronun ne olduğunu  o AN yeniden anladım. Geçmişimle ve geleceğimle AN'da aynı anda karşılaştım, AN'da dondum ve kaldım.
Özen Yula, yaşadığımız hayatın değerini anlamamız için eserini ilmek ilmek dokumuş adeta.
Tanıklık ettiğim bir yoğun bakım ünitesi ve Özen Yula'nın  insani ve ruhani oyun.  Bir kere yaşanan bir An'dı ve hafızamdan silinmeyecek bir anı.
Bir hastanenin yoğun bakım servisinde bir saat boyunca hastaların ve personelin arasında durup orada olan biteni izledim. Mutlak teslimiyetin, mahremiyetin, ânın izlerini sürdüm. Acılar içinde kıvrananlara bakınca, boş ve yersiz kaygılarla hayatı nasıl ağırlaştırdığımızı düşündüm.
Uzun uzun yıllar tiyatro camiasının konuşacağı bu oyunun izleyicisi olmak harikaydı.
Özen Yula'nın standart dışı eseri Ân,  yoğun bakım ünitesi görmemiş olan beni, merak ve hüzün ile hemen içine alan efsanevi bir oyun olmuş.









 

ARŞİV