Aşktan vazgeçmeyenlere mektuplar

​Yazar Gökhan Dağıstanlı, “Kokunun İzi” kitabını, “onlarca kez acı çekse de suçu aşkta aramayanlara; mutluluğu, kaybetme korkusuna kurban etmeyenlere; yaşamın gizinin ancak aşktan ibaret olabileceğine inananlara” adıyor

05 Ekim 2022 - 11:33

 “Sevdiğimiz bir şehirden bıkmaktı bizimkisi, özlemi kaçınılmaz, dönüşü mecburi”

Yazar Gökhan Dağıstanlı’nın yeni kitabı “Kokunun İzi”nin alt başlığı bu cümle. 90’lı yıllarda başladı yazmaya. 2000’lere geldiğinde iki kitap kaleme almıştı bile. Şimdi üçüncüsü yayında.İnkilap Kitabevi'nden çıkan eserinde, 23 anı-mektuba yer veriyor.

Dağıstanlı ile semti Koşuyolu’nda buluşup söyleştik.

  • Bu üçüncü kitabınız. Diğer kitaplarınız “Kimsesiz Mektuplar” ve “Kimsesiz Şarkılar”dan bahsedelim önce. 

Kimsesiz Mektuplar, KAFA dergisi yazılarımdan yaptığım bir seçki. Neden bu isim diye çok soruldu. Mektup kişisel bir metindir. Yani direkt muhatabına yazıldığı için mektubu yazan ile mektubun yazıldığı kişi arasında kesintisiz bir monologdur. Ancak bu metni kamuya açtığınızda artık yazan da muhatabı da önemini yitirir. Rafa çıktığında kimsesizdir bu mektuplar, ta ki sahibini bulana kadar. Umuyorum her okuyan payına düşeni almıştır. İkinci kitabım Kimsesiz Şarkılar ise seçtiğim şarkıların hikâyelerinden oluşuyor. Ancak bu kitapta bu hikâyelerin gerçekliğiyle ilgilenmiyorum. Duyduğum andan itibaren zihnimdeki izdüşümlerini kendi üslubumla okuyucuya aktarmayı deniyorum.

 

  • Kokunun İzi, KAFA dergisinde 2017-19 arası yayımlanmış bazı yazılarınızın yenilenmiş hâllerinin derlemesi. Neden bir kitap hâline getirme ihtiyacı duydunuz?

Yazdıklarımı okumayı sevenler için birçok yazının bir arada bulunmasını, bir kısa yol olarak görüyorum. Dergiyi düzenli okumayan / hiç okumayan kitleye de ulaşmayı hedefliyorum. Ancak en önemli motivasyonum; üstünde ismimin yazdığı ve sadece benim eserlerimden oluşan bir kitabın, esas âlemi seçtiğim zaman geride kalacak olması. Yazılarda yaptığım revizyonlar ise beni sürekli takip eden okurlarım için. Onların da bu kitapta yeni bir şeyler bulmasını istedim. 

İNSANLIĞIN DERTLERİ VE AŞK MEKTUPLARI

  • Kokunun İzi, yazarının gözüyle neyin kitabı? Derdi, teması ne?

Zihninin bir bölümünde insanlığın dertlerini üstlenmiş, öte yandan aşkı durmadan gözünde büyüten, bir noktada kendi derdine düşen bir insanın aşk mektuplarından oluşuyor. Kitap son tahlilde; ayrılığın, kavuşmanın, öfkenin, neşenin, mutluluğun ve acının sadece birer duygu durumu olduğu, aşkı tek başına tanımlayamayacağı ve zedeleyemeyeceği düşüncesini odağa koyup aşktan yılmamayı salık veriyor. 

  • Kitapta, mektup tarzında 23 deneme yer alıyor. Ortaklaştığı bir tema var mı? 

Ortak paydanın aşk olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak okur, her mektupta başka bir yaklaşım görecek. Kâh aşkı en tepeye koyan kâh bunun için kendisine kızan birinin mektuplarını okuyacaklar. Benim üslubum şiire göz kırptığı için anlatımda o coşku hissediliyor. Denemelerimde hayata dair hemen her duygunun işlendiğini söyleyebilirim.

BİR ŞEHRİ SEVMEK…

  • Kitabın alt başlığı; “Sevdiğimiz bir şehirden bıkmaktı bizimkisi; özlemi kaçınılmaz, dönüşü mecburi.”  Bana göre bu şehir İstanbul? Size göre veyahut başkasına göre başka bir şehir de olabilir mi?

Bana göre de İstanbul ama hangi şehir olduğu gerçekten mühim değil. Bir şehri sevdiğinde insan, onunla kurduğu bağ her nefeste güçlenir. Buna köklenme de diyebiliriz. Sessiz bir diyalog başlar şehirle aralarında. O zaman bazı sorular ve bazı cevaplar oluşur. İşte o andan sonra trafiğine, gürültüsüne, isine, pusuna kızsanız da uzun süre ayrı kalamazsınız o şehirden. Her şeyiyle sevmek budur belki de. 

  • Okurken bana hüzün çöktü. Okura hissettirmek istediğiniz bu muydu?

Yaşadığım veya hissettiğim birçok duygu vardır bu kitapta. Ancak bunun bir önemi olduğunu düşünmüyorum. Aynı durum karşısında her insan aynı tepkiyi vermiyor, aynı şeyi hissetmiyor. Bunun çok kişisel olduğundan bahsediyorum. Bu nedenle kitabımı okuduğu zaman herkes kendi deneyimlerinin dışavurumlarıyla karşılaşacaktır. Hüzünse hüzün, coşkuysa coşku, mutluluksa mutluluk…

  • Kitabı, “Yaşamın gizinin ancak aşktan ibaret olabileceğine inananlara” adıyorsunuz. Buradan anlıyoruz ki siz de aşktan ümidini kesmemişlerdensiniz. Öyle mi? 

Mutlu aşk yoktur! Mutsuz aşk da yoktur çünkü. Aşk çok kuvvetli bir histir ve mutlulukla direkt ilgisi yoktur bana göre. Âşık olduğum zaman yaşadığım coşkuyu, hiçbir kişisel hatanın veya tavrın lekelemesine izin vermek istemiyorum. Ruhlarımızın bedensel engellerle kısıtlandığını düşündüğümüzde, aşkı kadın-erkek ilişkisine indirgemek de yaptığımız hatalardan biri sanırım. Evet, yaşamın gizidir aşk. Bana göre bunda soru işareti yok. Bunu en yakın arkadaşıma bakarken de sevdiğim bir şiiri okurken de görebilirsiniz gözümde.   

  • Yazar röportajlarında klasik bir sorum vardır; sizce bu kitabı kim/kimler neden okusun, ne bulacaklar, ne görecekler?

13 yaşımdayken, Cemal Süreya’nın “On Üç Günün Mektupları” kitabını okumuş ve diline âşık olmuştum. Beni o kitabı okumaya iten şey meraktı. Cemal Süreya’nın nasıl sevdiğini, neler hissettiğini, nasıl davrandığını bilebilmenin en kestirme yolu onun mektuplarını okumaktı. Tabii herkes kendi sebebini yaratır. Öte yandan hayat, her şeyi kendimizin tecrübe edebileceği kadar uzun değil maalesef. Bu nedenle gözlemlemek çok önemli. Ben de bir deneyim sunuyorum okurlara. İhtimal, bir yol gösteriyorum.

“KOŞUYOLU BENİ ŞEKİLLENDİRDİ”

  • Biraz da semti konuşalım. Koşuyolu’nu çok sevdiğinizi söylüyorsunuz. Nasıl bir bağ sizinkisi?

Bir semt insanın karakterini şekillendirir mi? Koşuyolu bana bunu yaptı. Çocuk yaşta beni omzunda dolaştırdı. İlk gençliğimde sırtımı sıvazladı. Yaptığım her şeyi hakkını vererek yapmayı bu semtte öğrendim. Basitçe mutlu olmayı öğretti bana. Olumsuz öğretileri de olmuştur muhakkak. Kimin yok ki? Ben sonucundan mutluyum ama. Bu yüzden Koşuyolu’na büyük bir aşkla bağlıyım. 

  • Şimdinin Koşuyolu ile 80-90’ların farkları/benzerlikleri neler?

Koşuyolu’nda restoran ve kafe sayısının artışıyla birlikte yerli turist sayısı da çok arttı. “Yerli turist” tanımlamasını özellikle kullanıyorum. Bu durum bizim huzurumuzu biraz kaçırdı açıkçası. Tabii değişen dünya düzeni de alışkanlıkları değiştirdi. Biz 90’larda Koşuyolu’nu yaşadık. Artık gençler sokağa sebepsiz çıkmıyor. Bizim yaşam alanımız sokaktı. Başka imkânımız da yoktu, kimsenin yoktu. Bunları anlatırken gözümün önünden mutluluğumuz geçiyor.

Bir kuş öldü diye üzülmelerimiz, bir söyleyip bin gülüşlerimiz… Biz kendi alanımızda bu duyguyu korumaya gayret gösteriyoruz.    

  • Hâlâ Koşuyolu’nda yaşıyorsunuz. Hiç taşınmayı düşünmediniz mi/düşünmez misiniz?

Evim de işyerim de burada. Bunun için her gün şükrediyorum. Umarım birgün taşınmak zorunda kalmam ve daha kötüsü Koşuyolu’ndan gitmek istemem. Gerçi ne demiştik; özlemi kaçınılmaz, dönüşü mecburi… 

  • Günümüzde semtinizi nasıl görüyorsunuz ve geleceği konusunda öngörüleriniz neler?

Her şeyin değeri hızla tükeniyor. Koşuyolu da bundan nasibini almıştır ve alacaktır da. Ancak hiç değişmeyecek şeyler var bu semtte. Bunlar yaşadıklarımızdır. Zihnim var oldukça kalbimi okşayıp duracaklar… 

  • Zaten kitaba da Kadıköy ve bilhassa Koşuyolu sinmiş. Yazar, yazdığı yerden bağımsız olmuyor sanırım. Ne dersiniz?

Şairler başta olmak üzere birçok yazara bir semt kokusu sinmiştir. Adımı onların yanına yazacak değilim tabii. Bir semtle eşleşmek şart değildir mutlaka ama bir ayırt edici özellik olarak değerlendirilebilir. Bir karakter analizi belki…


ARŞİV