Atatürk Kitaplığı (1): Çankaya

Bu köşede, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatan eserlere yer vereceğiz. Atatürk’ün hayatı, mücadelesi ve devrimleri üzerine yazılmış bu kitapların devlet adamı ve bir lider olması dışında çok yönlü kimliğini ve entelektüel derinliğini tanımamızı sağlayacağını umuyoruz. İyi okumalar

10 Ocak 2025 - 12:59

ÇANKAYA- FALİH RIFKI ATAY (1)

Haber vereyim ki Atatürk ne yaptığını, nasıl yapacağını, kimlere ne yaptıracağını, kimleri nasıl ve nerede kullanacağını bilen pek hesaplı bir adamdı. Yapmış oldukları üzerinde istediğiniz tenkitlerde bulunabilirsiniz. Fakat kendi varmak istediğine ulaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, dostluklarının, yakınlıklarının, sözde sırdaşlıklarının üstünde bilhassa "kendi kendine vefalı" bir lider olduğu su götürmez bir gerçektir.

(Syf 8)

Hikâyeyi birçok kimseler bilir. Atatürk İzmir'e bir gidişinde kordon boyundaki evinin salonuna büyük bir sofra kurulur. Davetliler tamam olup oturulacağı vakit, sokakta biriken halkın içerisini seyretmesini istemeyen vali, perdelerin indirilmesini emreder. Atatürk der ki:

 -Vali Bey, dışarıdaki halk acaba bizim ne yaptığımızı sanıyor? İçki içtiğimizden şüphesi yok. Fakat şimdi masa üstünde kadın da oynattığımızı ve kim bilir daha neler yaptığımızı zannedecekler. İçki içmekten başka bir şey yapmadığımızı görmeleri için perdelerinizi açtırınız.

(Syf 12)

“Mustafa Kemal büyük işler görmek isteyen insanlar için sabırlı olmak, boşuna olayları zorlamamak, fırsat kollamak gerektiğini bilirdi. Bu gibi insanlar telaş ve acele ile çıkmazlara saplanmamalıdırlar. Askerlikte çok zaman rütbeleri çok üstün ikinci sınıf kimselerin arkasında kalmayı bilerek başarılar kazanmıştı. Kendini ortaya atmayı, türlü hırslar arasında bunalıp kalmamayı öğrenmiş ve denemişti. Bir kimse, ölmedikçe daima vakti vardır.

(Syf 74)

Benim Mustafa Kemal'i tanıyışım Balkan Savaşı sonlarına rastlar.

1913 Ağustos'undayız. "Tanin" gazetesinde devamlı gazeteciliğe başlamıştım. Edirne'yi Bulgarlardan geri almıştık. Veliaht Yusuf İzzettin Efendi'nin Trakya'ya giderek ordu ve halk ile temaslarda bulunmasına karar verilmiş. Hem bu yolculuk üzerine haberler göndermek hem de Trakya için röportajlar yapmak görevi ile ben de "Tanin" muhabiri olarak aynı trende gitmek için İstanbul muhafızlığından izin almıştım.

(…)

Akşam karanlığında bir eşraf evinin büyük salonunda toplanmışlardı. Fahri Paşa ve Fethi Bey sedirde idiler. İyice sarışın genç bir zabit bu sedirin karşısındaki duvarın dibinde bir iskemleye oturdu. Yakışıklı, temiz giyimli, keskin bakışlı, gururlu, bütün dikkatleri üstüne çeken bu subayın pek söze karıştığı yoktu. Fakat seziliyordu ki, bu olup bitenlerde onun rütbesinden üstün bir önemi vardır. (…)

Bu toplantı benim üstümde derin bir tesir bıraktı. Mustafa Kemal başı külahlı, göğsü fişekli, omuzu tüfekli fedai komiteciler kılığında bir subay değildi. İtibarı olsa olsa başka değerlerden ileri gelmeliydi.

Mustafa Kemal adını, daha sonra, Birinci Dünya Harbi'nin pek karanlık günlerinde duydum. Kalıbımızla Suriye'de, canımız ve nefesimizle İstanbul'da idik. Çanakkale sökülüp düşman İstanbul'a girecek miydi? Böyle bir facianın rüyasını görürüz diye uyumaktan korkardık. Mustafa Kemal'in ismi, o vakit İstanbul'un kurtuluş hikâyesine karıştırmıştı. Enver'in rakibi olduğu söylendiğinden ve adı saklanmak istendiğinden onu büsbütün benimsemiştik.

(…)

İstanbul'a döndüğümde kendisini şık bir asker makferlanı ile Lebon şekerlemecisinden çıkarken görmüştüm. Bütün parlaklığı üstünde, benzerlerinden yalnız tabii olarak ayrı değil, isteyerek ve özenerek ayrılış edinmek istediği belliydi. İstanbul’da biraz daha bilgi edinmiştim, ne Almancı ne İngiliz veya Fransızcı idi.
 

(Syf 77-80)

Birinci Dünya Savaşı'na yaklaşıyoruz. Almanya Generali Von Sanders'in başkanlığı altında Türkiye'ye bir “askerî islahat” heyeti gönderilmiştir. Çanakkale ve İstanbul boğazlarını nüfuzu altında tutan bir durumda olduğu için İngiltere, Rusya ve Fransa protesto etmişlerdi. Enver Almancıdır: Ona göre bu devlet yenilmez. Mustafa Kemal'e göre Türkiye için harbe girmemek bir ölüm kalım meselesidir.

(…)

Mustafa Kemal bu acı günlerdeki hatıralarını bana şöyle anlatmıştı: "Ben Kaymakam Mustafa Kemal, Sofya'da ataşemiliter bulunuyordum. Harp çıktı. Alman askerî islahat başkanı Liman Von Sanders'in Çanakkale’yi savunacak ordunun başına geçtiğini de henüz bilmiyordum. Osmanlı ordusunda hemen seferberlik yapılması bile düşünülecek bir mesele iken devletin Karadeniz'de hâlâ bugün bile nasıl geçmiş olduğunu öğrenemediğim bir olay üzerine harbe girilmiş olmasından şikâyetçi idim. Bu şikâyetlerim o vakit ne kadar manasız sayılmıştı. Çünkü ben yalnız şikâyetçi olduğumu söylemiyordum. Almanlarla beraber olanlar yenileceklerdir, diyordum. (…) Bütün memleketin bence açık bir felakete atılmış olduğunu gördükten ve bütün Türk ordusunun bu felaketi, her ne pahasına, önlemek için kanını dökmeye hazırlanmasından başka çare kalmadığını anladıktan sonra benim hâlâ Sofya'da kordiplomatik içinde rahat salon hayatı geçirmeme imkân olabilir mi idi? Başkumandanlık Vekilliği'ne başvurdum. Ordu içinde rütbeme uygun herhangi bir görev istedim. Başkumandan vekili tarafından çok nazik bir cevap geldi: “Sizin için orduda daima bir görev vardır. Fakat Sofya ataşemiliterliğinde kalmanız çok önemli sayıldığı içindir ki sizi orada bırakıyoruz.” Cevap verdim: “Vatanımın savunması ile ilgili fiili görevlerden daha önemli bir görev olamaz. Arkadaşlarım savaş meydanlarında ateş hatlarında bulunurken ben Sofya'da ataşemiliterlik yapamam. Eğer birinci sınıf subay olmak değerinde değilsem, inancınız bu ise lütfen açık söyleyin.” Uzun müddet cevap gelmedi. O günlerde neler çektiğimi anlatamam. Gerekirse bir er gibi, herhangi bir cepheye katılmaya karar vermiştim. Onun için Sofya'daki evimin eşyalarını, Fethi Bey arkadaşımla anlaşarak, elçiliğe taşıttım. Hemen hareket edebilmek üzere küçük bir bavul hazırladım. Artık evi de bırakmak üzere iken “İsmail Hakkı” imzalı bir telgraf aldım. İmzanın üstünde “Harbiye Nazır Vekili” yazılı idi. “Ondokuzuncu Tümen kumandanlığına tayin buyruldunuz. Hemen İstanbul’a hareket ediniz.”

(Syf 83-85)

Devamı gelecek

 


ARŞİV