KILIÇ ALİ’NİN ANILARI (1)
25 AĞUSTOS 1922 - Gazi, yarın akşam Çankaya Köşkü'nde Ankara'da bulunan ileri gelen siyasetçilere önemli bir yemek verecekmiş. Sabah gazetelerinde, “Gazi'nin Ağustos'un 21. Pazartesi günü Çankaya Köşkü'nde Ankara'da bulunan ileri gelen siyasetçilere bir ziyafet vereceği ve birçoğuna bugünden davetiye gönderildiği” bildiriliyor.
Recep Bey (Peker) beni ve İhsan Bey'i bu akşam evine akşam yemeğine çağırdı. Ayağım burkulmuştu ve alçıdaydı. Koltuk değnekleriyle gittim. Gazi Paşa da Refet Paşa'nın evindeymiş. (…)
“Vakit geç oldu. Oturmayacağım, gideceğim” dedi. Giderken beni, İhsan'ı ve Recep Bey'i başbaşa getirdi, ellerini omuzlarımıza atarak şöyle dedi:
“Ben doğruca cepheye gidiyorum. Düşmana taarruz edeceğim!”
Hepimiz şaşırdık ve telaşlandık. İhsan Bey sordu:
“Paşam, ya başaramazsan?”
Mustafa Kemal şu cevabı verdi:
“Ne?.. Bir hafta içinde onları mahvedip denize dökeceğim!” O gün Bakanlar Kurulu'yla siyasi durumu görüşüp her konuda mutabık kaldıklarını söyledi ve o arada Maliye Bakanı Hasan Bey'in taarruz için yaptığı mali kolaylıklardan memnuniyetle söz etti.
Yapılacak taarruzdan hükümetten başka kimsenin haberi yoktu. Sabahleyin duyduk ki Gazi, kimseye haber vermeden sabaha karşı otomobiliyle Ankara'dan Konya'ya, oradan da Akşehir'e gitmiş. Herkes O'nun Çankaya'da vereceği ziyafeti beklerken, meğer O şimdi Kocatepe'de kurulmuş olan çadırın içinde, 26 Ağustos 1922 sabahı saat 05.30’da ordusuna taaruz emri vermişti.
(…)
Mareşal Gazi Paşa, muzaffer bir kumandan olarak Ankara'ya geliyordu. Meclis O'nu karşılamak için kura ile bir heyet belirledi. Ben de kura dışında olarak heyetle birlikte karşılamaya gitmiştim.
(…)
İstasyon büyük bir kalabalıkla doluydu. Gazi geldi. Trenden indi. Karşılamaya gelen heyetle birlikte kendisine doğru ilerliyorduk. İhsan ile beni görünce güldü:
“Recep'in (Peker) evinde ben size bir haftaya kadar düşmanı yok edeceğim demiştim. Affedersiniz. Hayatta bazı hesap hataları olabilir. Biz bu işi bir haftada değil, beş-altı günde yapıverdik.”
(Syf 152-155)
Büyük Taarruz sırasında Gazi'nin yanında bulunan arkadaşlar, Yunan kuvvetleri kumandanı General Trikopis'in Başkumandan karargâhına nasıl getirildiğini şöyle anlattılar:
Trikopis, II. Kolordu Komutanı General Digenis ve diğer tutsak fırka kumandanlarıyla birlikte Uşak'ta karargâh olarak kullanılan bir evde (bu ev şimdi müzedir) Gazi'nin huzuruna çıkarıldığında heyecanlı ve bitkin haldeymiş. Gazi, onları oturtmuş, teselli için bu gibi yenilgilerin tarihte örnekleri olduğunu, sevk ve idarede görevlerini eksiksiz yapmış iseler vicdanen rahat olmaları gerektiğini söylemiş. (…)
Sonra harita üzerinde bazı eleştiriler yapmış:
“Şurada bir fırkanız vardı. Niçin onu şuraya almadınız? Filan yerdeki kuvvetlerinizi falan yere sürmeseydiniz daha iyi olmaz mıydı?”
Bu konuşmalar sırasında bir fırka kumandanı yanındaki subaya usulca sormuş:
“Bizimle konuşan bu general kimdir?”
“Başkumandan Mustafa Kemal!”
“Niçin yenildiğimizi şimdi anladım. Bizim Başkumandan İzmir'de vapurda oturuyordu!” (Syf 157-158)
Barışın sağlanmasının ardından, halkçılık esaslarına dayalı Halk Fırkası adında siyasi bir parti kurmak ve milletin mütevazı bir bireyi olarak hayatını sonuna kadar vatanın hizmetine adamak Gazi'nin en büyük emellerinden biriydi. Derdi ki:
“Herhangi bir çalışma, yıllarla izlenecek ve uygulanacak bir programa dayandırılmazsa, daima başarısızlığa uğramaya mahkumdur. Dolayısıyla bir programa dayanmayan girişimler, kişisel ve keyfi olmaktan kurtulamazlar. Programsız girişimler daima sahipleri olan kişilerin değişmesiyle ve hatta kişisel etkilerinin bitmesiyle söner gider.”
Dış ülkelerdeki bütün siyasi partilerin ilkelerini, programlarını incelemiş ve inceletmişti. Bir yandan Lozan Konferansı'nın en ince ayrıntılarına kadar her şeyiyle meşgul olurken, bir yandan da bu incelemeleri yapmış ve kuracağı partinin dayanacağı ilkeleri belirlemişti. İncelediği programları, ülkenin ve milletin ihtiyaçlarını karşılamaya yeterli görmemişti. O'nun amacı, milletin bünyesine göre bir programla ortaya çıkmaktı. Ülkenin belli başlı uzmanları ve aydınlarıyla sık sık görüştü. Onları, bir akademi olan sofrasına davet ediyor, halkı ezen ve yoksullaştıran vergi adaletsizliğinin nasıl düzeltileceğini, ticaret ve sanayinin nasıl geliştirileceğini, maden ve orman gibi doğal servetlerden azami şekilde yararlanmak için yasalarda ne gibi değişikler yapmak gerektiğini, ülkede ne gibi inşaat yapılabileceğini, askerlik süresinin kısaltılmasına kadar her şeyi onlarla konuşuyor, görüş ve önerilerini dinliyordu. Saatlerce, günlerce konuşuluyor, tartışmalar yapılıyordu.
Uzun çalışmalardan sonra parti programının projesi belirlenmiş oldu.
(…)
Parti, Gazi'yi ittifakla genel başkan seçti. Tüzük gereğince genel sekreterini, Meclis grubu yönetim kurulunu ve genel yönetim kurulunu seçerek resmen işe başladı. Bir süre geçtikten sonra Cumhuriyet kelimesinin eklenmesiyle partinin adı Cumhuriyet Halk Fırkası oldu.