TEK ADAM 2 (1)
Havza'da Mustafa Kemal, İstanbul'daki Mustafa Kemal değildir. Artık kozlar atılmıştır. Arkadaki köprüler yıkılmıştır. İstanbul artık uzak. ta, kanayan bir yaradır. Oraya dönüş yoktur. Nitekim İstanbul hükümetine güvensizliğini, İstanbul hükümetinin niyet ve teşebbüsleriyle milletin istek ve menfaatleri arasında birlik olmadığını, Mustafa Kemal ilk defa ve açıkça Havza'da ilan etti. 3 Haziran 1919 tarihi ile Havza'dan ve acele kaydı ile Samsun, Erzurum, Ankara, Diyarbakır'daki Kolordu Kumandanları ile, Konya'da Ordu Müfettişi Mersinli Cemal Paşa'ya ve Sivas, Kastamonu, Van valilerine çektiği şifre telgraflarda:
“Arzuyu milli ile Hükümeti hazıranın ictihadında mutabakat olmadığını”(1)
açıkça bildirdi. Halkın telgrafla doğrudan doğruya Padişaha, milli istiklâlin korunması yolunda başvurmaları ve her türlü uyarma ve duyurma teşebbüslerine geçilmesi isteniyordu.
Bu, onun ilk siyasi çıkışıdır denilebilir. Yeni davalara doğru ilk kanat çırpışıdır. (Syf 34-35)
Havzadan hareket eden Mustafa Kemal, aynı gün 12 Haziran 1919’da Amasya’ya vardı. (…)Belediyenin balkonundan Mustafa Kemal halka karşı ilk konuşmasını yaptı. Bu balkonda konuşan adam, artık ne Padişahın kulu, yaveri, ne İstanbul hükümetinin sözcüsü, ne de sadece bir askerdir. Anadolu toprağına girdikçe o, Anadolu halkıyla gittikçe kaynaşıyordu. Zaptedilen nutku hâlâ ellerde dolaşır:(1)
“Amasyalılar!
Padişah ve hükümet, itilâf devletlerinin elinde esirdir. Memleket elden gitmek üzeredir. Bu kötü vaziyete çare bulmak için sizlerle işbirliği yapmaya geldim.
Amasyalılar!
Düşmanlarımızın Samsun'dan yapacakları herhangi bir çıkartma hareketine karşı, ayaklarımıza çarıklarımızı çekecek, dağlara çekilecek, vatanımızı en son kayasına kadar müdafaa edeceğiz...
Amasyalılar! Hep birlikte yemin edelim ki...”
Amasyalılar galiba bu sözleri bekliyorlardı. Meydan dalgalandı. Mustafa Kemal, Anadolu toprağında, açık havada ilk defa halka karşı konuşuyordu. Amasya'da hava birden değişmişti. Bu konuşmadan sonra Mustafa Kemal, şehrin ileri gelenleriyle beraber Saraydüzü kışlasına giderek, orada durumu daha etraflı açıkladı. Mustafa Kemal'in ilk defa halkın karşısına böyle çıkması ve onu ayaklanmaya davet etmesiyle, kendisinin ilk direniş hareketi Amasya'da başladı denilebilir. (Syf 40-41)
Mustafa Kemal, Sivas'a geldiği gün akşamı olan 27/28 Haziran gecesini "hiç uyumadan geçirdiğini" anlatır. Ertesi gün dinî bir bayram günüdür. Fakat o, maiyetiyle, etrafındakilerle beraber, erkenden Sivas'tan ayrılır. Erzurum'a hareket eder. Kaybedecek dakika yoktur. İstanbul gittikçe hırçınlaşmaktadır. Dahiliye Nâzırı Ali Kemal, Mustafa Kemal'in bütün yetkilerinin alınıp, azledildiği yolundaki 23/24 Haziran tebliğinden sonra, 26 Haziran'da yeni bir genelge yayınlar. Bunda, bütün ordu müfettişlerinin kadro ikmallerini önleyecek ve halkı ordunun icraatı aleyhine kışkırtacak ağır bir dil kullanır. Fakat onun bu davranışı cevapsız kalmaz. Ankara'da XX. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa, hemen ertesi gece, Garbi Anadolu'nun bütün kumandanlarına, mülkiye âmirlerine ve milli kuruluşlara bir "karşı beyanname" yayınlar. Bu bir şahlanıştır. Mert, cesur ve şanlı bir şahlanış. Hatta, ilk şahlanış!
(…)
Erzincan'a kadar yollar, dağlar ıssızdır. Hele yeni biten dünya savaşı, buralarını boşaltmış, insansız bırakmıştır. Yollarda tek tük, berbat, sefil, yorgun-argın bazı göçmen kalıntılarına rastlanır. Bunlar Birinci Dünya Savaşının Ağrı'dan, Erzurum taraflarından söküp, İç Anadolu'ya, Çukurova'ya attığı muhacirlerin artakalan döküntüleridir. Hepsi de aç, çıplak, vasıtasız ve ümitsizdirler.
Mustafa Kemal bunları dikkatle süzer. Her rastladığı kafile, onu derin derin düşündürür. Dağlarına, ovalarına daldığı bu uçsuz bucaksız diyarlarda bir avuç tükenmiş insan! Halbuki tasarladığı savaşı, işte bunlarla yapmak zorundadır. Bir defasında, bir su başında bunlardan biriyle konuşur:
-Nerelisin ağa?
- Eleşkirt tarafından. Çukurova'dan gelirik... - Hepiniz bu kadar mı?
-Çohtuk paşa can, çohtuk. Gidende dağlar, dereler göçü almazdı. Bal, lor, davar istediğin kimi. Ama şimdi at da bu, külfet de bu. İster al, ister sat paşa can...
Evet, ister al, ister sat! En doğru söz buydu.
Konuşan, bir çökmüş ihtiyardı. Omzundaki aba parçasının altından ağarmış kıllarla kaplı kadit göğsü görülüyordu. Bir tek uyuz eşeğin sırtına evinin, külfetinin bütün varı-yoğu yüklenmişti. Ev, aile halkına gelince; onlar yürekler acısıydı.
Mustafa Kemal hiç cevap vermez. Karşısındakiyle vedalaşır, ayrılı. Ondan sonra ta Erzincan’a kadar otomobilde tek kelime konuşmaz. (Syf 87-89)