Çayırlı’dan ‘İnci’ gibi musiki hatıraları

31 Ağustos’ta 86 yaşındayken hayatını kaybeden Kadıköylü sanatçı İnci Çayırlı hakkında yazılan kitaptan derleme yaptık. Kadıköy’de ‘ikinci evim’ dediği semt neresiydi? Hasırcıbaşı’ndaki villada gece ne olmuştu? Moda’daki düğününe gelemeyen kimdi?

07 Eylül 2021 - 14:24

Müzisyen ve araştırmacı Murat Derin’in kaleme aldığı “Müziğin Güzel Günlerine Yolculuk/İnci Çayırlı'nın Anıları” adlı kitap, usta sanatçının yaşamını, anılar ve fotoğraflar eşliğinde aktarıyor. Pan Yayıncılık’tan 2015’te çıkan 288 sayfalık kitap, musiki ve fikir camiamıza ait, bir kısmı ilk kez yayımlanan, sanatçının özel albümünden alınmış fotoğraflar içeriyor.

HOCASINI YAZDI

Murat Derin, aynı zamanda hocası olan Çayırlı'nın anılarını yazmaya karar verdikten sonra kendisiyle ilk görüşmeyi Mayıs 2009’da Caddebostan'daki evinde yaptıklarını anımsatarak, “Aradan altı seneden fazla zaman geçti. Kitabı yazma sürecinin bu kadar uzun olmasının en önemli sebebi, her şeyden önce zaman kaygımızın olmamasıydı. İnci hanımın hiç azalmayan çalışma temposu içinde bir araya gelerek görüşebildiğimiz zamanlar kısıtlıydı. Biz de bu süreci hızlandırmak için hiç acele etmedik. O’nun yaşamını kronolojik akış içinde bir araya getirmek, dağınık yapboz parçalarını birleştirmek gibi güç bir işti. Bu zengin ama dağınık malzemeyi düzene sokarken kılı kırk yaran bir çalışma yaptım” diyor. Derin, nehir söyleşi (sözlü tarih çalışması) olarak planladığı kitabın, Çayırlı’nın anlattıkları ve Türk sanat müziğinin 50 yılını gözler önüne serme şansı olmasından ötürü düzyazı halini aldığını belirterek, kitabın İnci Çayırlı’nın hayatının yanı sıra Türkiye’nin yarım asırlık kültür sürecini okuyuculara sunduğunu vurguluyor. 

BİYOGRAFİSİNİ GÖREN SANATÇI

Kitabın isim babası olan ve bir de sunuş yazısı yazan tarihçi-yazar Murat Bardakçı da, “İnci Hanım'ı dinlerken bugün sadece ismi musiki olan garabetten uzaklaşır, müziğin eski, güzel ve gerçek günlerine gidersiniz. Artık hiçbiri hayatta olmayan son büyük üstadlardan devraldığı üslûbu zevk ve duygu ile yoğurup nağmeleri o pittoresque sesi ile terennüm ettiğinde İstanbul kültürünü bütün zerafetiyle hisseder ve kısa bir an için de olsa bir ruh sükûnuna erersiniz. Hakkında kaleme alınmış ciddî eserleri sağlığında görebilmek her sanatçıya nasip olmaz. Bu kitabı hazırlayarak Çayırlı'nın biyografisini görebilmiş nadir sanatçılardan biri olmasını sağlayan Dr. Murat Derin'i tebrik ve müziğimizin son fem-i muhsinine uzun, zarif nağmelerle dolu bir ömür temenni ediyorum.” diyor.

 KADIKÖY, İKİNCİ EVİYDİ

“Müziğin Güzel Günlerine Yolculuk/İnci Çayırlı'nın Anıları” kitabında anlatıldığı üzere, Fatih’te doğmasına karşın çocukluğunun bir kısmını Kuzguncuk, bir kısmını da Kadıköy’de geçirdi. Zira küçük İnci, ‘küçük hala’ dediği Şükriye halasının Hasırcıbaşı’ndaki villasına sık sık giderdi. Burası büyüdüğü ikinci evdi. O günlere dair, “Eskiden bakla tarlası vardı orada. Çok şık bir villaydı. Büyük bir bahçesi, 20 meyve ağacı ve havuzu vardı.” diyordu. Her yaş gününde Şükriye halası onu Kadıköy’de bir fotoğrafçıya götürüp fotoğrafını çektirirdi.

“ACEP MODA'DA MI?”

Çalışmalardan geç saatlerde çıkınca, İnci Çayırlı'yı eve arkadaşları bırakırdı. Bazen kanuni Hüsnü Anil, bazen tanburi Burhan Atalay ona eşlik ederdi. Atalay yakışıklı, çapkın bir gençti. Bir gün ‘Bayati Araban’ şarkısını söylerlerken, o gün neşeli olan Burhan bey, ara ara başını kaldırıp İnci hanıma bakıyordu. Şarkının ‘Acep nereli’ kısmına gelince o da eşlik etmeye başladı; “Acep Vefa'da mı, acep Moda'da mı semti, acep acep nereli...” Atalay'da farklı bir şeyler vardı. Çayırlı'ya eskisinden daha yakın olmaya çabalıyordu. İnci hanım, bu yakınlaşmanın Burhan beyin önceki çapkınlık hikâyelerinden farklı olduğunu da anlıyordu. Düşünceleri bulanıktı. Bir yandan ona karşı koyamıyor, bir yandan onda hissettiği duygu yoğunluğunu kendi içinde hissedemiyor, aşık olamıyordu. 

EVLİLİĞE GİDEN YOL

Burhan Atalay bir gün, İnci Çayırlı'yı evine bırakırken ona açıldı. İnci hanımın ona söyleyebileceği bir şey yoktu. Önceleri, değişen bir şey olmadı. Ama ilerleyen günlerde, artık adı konmuş bir yakınlık, beraberinde daha fazla yakınlaşmayı getirdi. Atalay'ın gözü, Çayırlı’dan başkasını görmüyordu. Bazı kötü gözlerin Çayırlı'ya farklı emellerle baktığını düşünüp kıskançlık krizlerine giriyordu. Onu kaybetme korkusu bir saplantı haline geliyordu. Her sabah onu görmeye giderken ‘Ya bu gün İnci beni bırakırsa!’ diye kaygılanıyordu. Sonunda bu saplantı hezeyan halini aldı. Bir gece, evde pijamalarını giymiş, çayını içen babasını apar topar yerinden kaldırarak hazırlattı ve soluğu gece saat 10’da Hasırcıbaşı'ndaki villanın kapısında aldılar. Kapıyı İnci açtı. Burhan'la babası ellerinde bir kutu, kapıda duruyorlardı. Sinirlenmişti. Burhan'ın babasının hatırına sustu. Mustafa Fazıl Bey, bir anda karşısında Burhan Atalay ve tanımadığı yaşlı bir adamı görünce şaşırdı, içeri davet etti.  Şükriye Hala, Celal Bey de geldi. Sözü fazla uzatmadan, Ahmet Bedevi Bey, İnci'yi babasından istedi. Fazıl bey, gençlerin sabırsızlığını anlıyordu ama böyle damdan düşer gibi kız istenir miydi? O gece öyle bitti. İlk karşılaşmalarında Burhan'ın İnci’ye ilk söylediği söz, "Beni affet, bir karambole geldik" oldu. İnci kızgındı ama affetmeye de hazırdı. Gece babasının vermediği cevabı Burhan'a o verdi. Bir zaman sonra sözlendiler. Burhan Atalay, hemen evlenmek istiyordu. İhsan Hala, düğün istedi. Ama Burhan, Kadıköy Evlendirme Dairesi'nden çoktan gün almıştı bile. Bir ay sonra düğün yapma şartıyla uzlaşma sağlandı.  

NEDEN DÜĞÜN FOTOĞRAFI YOK?

Nikâhın olacağı gün fırtına koptu. Öyle ki İnci Çayırlı, arabadan inip kendini salona zor attı. Çiçekler elinden uçtu. Davetlilerin bir kısmı gelemedi. Bir ay sonra düğün yapıldı. İnci Çayırlı, düğünü şöyle anlatıyordu: “Moda'da, Rainbow'da evlendim. O gün de nikâh gününde olduğu gibi fırtına koptu. Çoğu kişi gelemedi. Düğün isteyen halam bile gelemedi. Hatta fotoğrafçı da gelemedi! O yüzden hiç fotoğrafımız yok”

MÜZEYYEN SENAR AZARI!

Bir gün İnci Çayırlı, Caddebostan Maksim’de sahne alırken yaşadığı bir olayı şöyle anlatıyordu; “O gün Müzeyyen hanım (Senar) geldi. İşim bitti, okuyup kulise geçtim. Kulise gelen Müzeyyen abla, sazları ‘Ulan utanmıyor musunuz kız okurken arkasından konuşmaya’ diye azarladı. Ben tabi sahnede görmüyorum meğer arkamdan konuşuyorlarmış!”


ARŞİV