Babasının ve Bedia’nın izinde…

Tiyatronun öncü kadınlarından Bedia Muvahhit adına verilen ödülü kazanan usta oyuncu Zihni Göktay’ın kızı Zeynep Göktay, ‘’Onun adını taşıyan bu ödül beni onore etti. Bu ödülü aldığımı babamın dünya gözüyle görmesi beni daha da mutlu etti’’ diyor

23 Mayıs 2017 - 16:14

Zeynep Göktay Dilbaz,  usta oyuncu Zihini Göktay’ın kzı. 10 yıla yakın süredir İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları (İBBŞT) oyuncusu olan 32 yaşındaki genç tiyatrocu, geçtiğimiz günlerde İBBŞT ve Türk Kadınlar Birliği İstanbul Şubesi tarafından verilen  23. Bedia Muvahhit Ödülü'nü kazandı. Biz de Zeynep Göktay ile ödülünü aldığı ve en sevdiği sahne olan Kadıköy Haldun Taner Sahnesi’nde söyleştik.

  • Oyuncu olmaya nasıl karar vermiştiniz?

Babam da kim zaman 3 oyunda birden rol aldığı İçin beni oyunlara götürmeye vakti olmazdı. Çocukken babamı sahnedeyken izlerdim kulisten, yaşım küçük olduğu için salona almazlardı. Kulis o yaştaki için çok büyülü bir dünya, çok etkileniyordum. 4 yaşımdayken yine bir gün kulisteyim. Rahmetli Erhan Dilligil bana ‘Sahneye çıkmak ister misin?’ diye sordu. Hiç unutmuyorum kırmızı papuçlarım vardı, biraz tozlanmıştı. ‘Böyle ayıp olur’ dedim, Erhan abi de eliyle tozu silip beni sahneye çıkarmıştı. Sahnede de babam vardı. İlk sahneye çıkışım o zamandı, sahne tozunu o zaman yuttum.

Babanızın teşviği var mıydı?

Aslında babam mesleğin zorluklarını bilen biri olarak, oyuncu olmamı başta pek de istememişti. Bana ‘Türkiye’de kadın olmak zor, kadın oyuncu olmak daha zor, evli kadın oyuncu olmak daha da zor, çocuklu evli bir kadın oyuncu olmak en zoru’ demişti. Ben şuan 3. aşamadayım (gülüyor) Bunlar söylemek onun göreviydi, iyi ki de uyardı beni. Ama içime o tiyatro ateşi düştükten sonra başka bir meslek yapamazdım. Hiç de pişman değilim.

  • Nedir tiyatro dünyasında kadın olmanın zorlukları?

Tiyatrocu olarak kadın olmak zor olabilir ama her meslekte böyle, örneğin bankacı kadın olmak da zor. Tiyatroda bir tık daha zor tabi. Çünkü çalışma saatleri çok düzensiz.

  • Peki ya eşitlik açısından, oyunlarda başrol almak gibi konularda durum nasıl?

ŞT’de öyle bir sıkıntı olmuyor, kadın ve erkek oyuncuya eşit miktarda ihtiyaç var. Ama şöyle bir durum var ki dünya edebiyatında klasik oyunlarda başroller genelde erkek. Biz kadınlar da baş rol olmasa da  iyi yan rol oyuncusu oluruz.

  • Kendisi de sizin aldığınız ödülü kazanmış biri olan ŞT Genel Sanat Yönetmeni Yardımcısı Özgür Kaymak ile yine bu sahnede yaptığım röportajda, kadın dayanışmasının önemine vurgu yapmıştı. Sizce tiyatro dünyasındaki kadınların dayanışması ne durumda?

Ben de önemsiyorum tabi ki, olmalı ama ne kadar hayata geçirebiliyoruz, bilemiyorum. ‘Kadın kadın düşmanıdır’ denir ya, bizim tiyatroda öyle bir düşmanlık yok ama tatlı bir rekabet var elbette. Bence bu rekabet, dayanışmayla, sırt sırta vererek sürmeli.

  • Özgür Kaymak, kadın tiyatrocuların daha fazla desteklenmelerini de istemişti. Siz ne düşünüyorsunuz?

Kadın-erkek ayrımı yapan biri değilim. Önemli olan insan olmak. Elbette herkesin kend düşüncesi ama bazı feministler ‘Kadın erkek eşit’ deyip sonra da yanındaki erkeğe ‘Şu torbaları sen taşı’ diyor. Olmaz! Erkeğin fiziksel gücünden böyle yararlanmak doğru değil o zaman. Madem eşitiz, sen de taşıyacaksın. Her konuda eşit olmalıyız. Erkek çamaşır bulaşık yıkamalı, kadın da gerektiğinde duvara bir çiviyi çakmalı. Eşitlik pratikte de olmalı.

Bazen kadınlar ‘Kadınlar şöyle böyle…’ diyerek, aslında kendi kendilerini ayrıksılaştırıyorlar. Kadın erkek hepimiz insanız ve eşitiz. Ama elbette şu da var ki Türkiye ataerkil bir toplum. Benim babam anneme yardım ediyor, biz de eşimle işleri paylaşıyoruz. Ama evin yükü bir tık daha fazla kadının üstünde. Ancak şöyle bir durum da var ki; erkek çocukları böyle büyütülüyor ki onları büyütenler de yine kadınlar. Yani bu yine kadınların hatası sonucu oluşan bir durum. Özetle; kadın-erkek eşit ama Türkiye’de eşit değil. Biz öyleymiş gibi davranır ve öyle yaşarsak belki bir gün gerçek olur.

  • Eşiniz Uğur Dilbaz da oyuncu. Sahnede mi tanıştınız?

Lise yıllarımda Kadıköy Atatürk Fen Lisesi bahçesindeki Sanat İşliği tiyatrosunda çalışıyordum. Uğur da Maltepe Üniversitesi’ndeydi. Okul oyunu ile gelmişlerdi bizim tiyatroya. Oyunlarını izlerken Uğur’a aşık oldum. Bir 27 Mart (Tiyatrolar Günü) günüydü…

  • Meslektaş olmanız avantaj sağlıyor mu?

Eşim meslektaşım olduğu için o anlamda çok sıkıntı yaşamıyorum. İşte, evde devamlı birlikteyiz. Birlikte iş yapmaktan keyif alıyoruz. Kimi zaman gergin oluyoruz tabi, işte çalışırken evde yapılacak işleri aksayabiliyor ama dengeyi kurduk. Ben oyuncuyum, eşim oyuncu, babam oyuncu, tüm hayatım tiyatro…

  • İlk Türk kadın Müslüman oyuncu olan Bedia Muvahhit adına verilen bir ödülü almak nasıl hissettiriyor?

Bu ödül benim için çok anlamlı. Çünkü demin de anlattığım gibi oyuncu olmaya karar verdiğimde babam Türkiye'de kadın oyuncu olmanın zorluklarını anlatmıştı. Bedia Muvahhit Hanım, Türk kadınının sahneye çıkmasında çok büyük bir adım atmış ve bu konuda çok emek vermiş biri. Tabuları kırmak, ilkleri yapmak çok zor. O nedenle onun adını taşıyan bu ödül beni onore etti. Bu ödülü aldığımı babamın dünya gözüyle görmesi beni daha da mutlu etti. Bedia hanımın açtığı bu yolda yürümeye, bu ödüle layık olmaya çalışacağım. Zaten ödül almak insana sorumluluk yüklüyor. Artık belli bir çıtanın altına düşmemek gerek. Ödül bu anlamda beni çok teşvik ediyor. Öte yandan benzer bir sorumluluğu, soyismim dolayısıyla zaten yaşıyorum. Bu önemli soyadını layığınca taşımak da boynumun borcu.

  • Kadıköy Feneryolu’nda doğu büyüdünüz. Şimdi Avrupa yakasında yaşıyorsunuz. Burayla bağlantınız kaldı mı?

Tabi, ailem burada hala. Kadıköy’de yaşamayı çok özlüyorum. Buradaki gelişmeleri takip ediyorum. Bir gün buraya dönmeyi planlıyorum zaten.

  • Bedia hanım Moda doğumluydu. Kadıköy Terakki Mektebi’nden mezundu, Erenköy Kız Lisesi’nde Fransızca öğretmenliği yapmış bir Kadıköylüydü, siz de öyle. Ödülü de Kadıköy’deki bu sahnede aldınız.

Evet, ne güzel… Bu sahneyi çok severim. Tüm oyuncular sever. Bizim kurumda burası, herkesin oynamak istediği ‘vip sahne’ gibidir. Hem güzel konumu, hem sahnenin samimiyeti, sıcaklığı hem de seyircisi bakımından. Kadıköylü izleyici, tiyatroyu çok seven, sahiplenen, kucaklayan bir seyircidir.


ARŞİV