BARANOS ORCZY (23 Eylül 1865- 12 Kasım 1947)
Macaristan doğumlu yazar ünlü besteci ve orkestra şefi Baron Felix Orczy'nin tek çocuğuydu. Brüksel ve Paris'te eğitim gördü, ardından Londra'da sanat okudu. İngiliz bir din adamının oğlu olan Henry George Montagu MacLean Barstow adında illüstratörle evlendi ve aileye destek olmak için yazmaya başladı. İlk romanı ilgi görmedi. Daha sonra yazdığı romanlarla başarı sağladı.
Barones Orczy’nin sık sık Sherlock Holmes’le kıyaslanan ve Çayevi Dedektifi olarak ünlenen isimsiz dedektifin çözdüğü vakaları anlattığı “Köşedeki Yaşlı Adam” polisiye öyküleri klasik polisiye edebiyatının en önemli örneklerinden sayıldı.
Yazarın İthaki Yayınları etiketiyle yayımlanan Köşedeki Yaşlı Adam kitabından kısa bölümler paylaşıyoruz.
KÖŞEDEKİ YAŞLI ADAM
Köşedeki adam bardağını kenara itti ve masaya doğru eğildi.
“Gizemler!” diye yorumda bulundu. “Soruşturma sırasında aklın kullanılması şartıyla herhangi bir suçla bağlantılı gizem diye bir şey yoktur.”
(…)
Polly köşedeki adama kızgınlık duymuştu ve bir kahverengi gözün söyleyebileceği kadar açık bir şekilde bunu ona gözleriyle bildirmişti.
Daily Telegraph'da bir makale okumaktaydı. Makale çarpıcı derecede ilginçti. Onun üzerine Polly sesli bir yorum mu yapmıştı yoksa? Şu kesindi ki oradaki adam, doğrudan düşüncelerine cevap verir gibi konuşmuştu.
(…)
“Fenchurch Caddesi gizeminde bile bir gizem yok yani. Öyle diyorsunuz sanırım,” diye sordu alaycı biçimde.
“Fenchurch Caddesi'nin sözde gizeminde, gizemin zerresi yok,” diye cevapladı adam sakince.
Bu sıra dışı suç halk arasında artık Fenchurch Caddesi gizemi olarak anılırken -Polly'nin de gayet iyi bildiği gibi- son on iki aydır düşünce sahibi her erkek ve kadının aklını karıştırmıştı. (…) Köşedeki ürkek adamın tavrı bu yüzden özellikle çileden çıkarıcıydı ve tamamen, kendini beğenmiş muhatabını bozmaya yönelik bir alaycılıkla karşılık verdi.
“Bu vakada paha biçilmez hizmetlerinizi, iyi niyetli ama yanlış yola sapmış polisimize sunmamanıza ne kadar yazık olmuş.”
“Değil mi?” diye cevapladı adam hoş bir şakacılıkla. “Şey, yani, bir kere teorilerimi kabul edeceklerinden şüpheliyim; ikincisi eğer dedektif teşkilatının aktif bir üyesi olsaydım eğilimlerim ve görevim neredeyse her zaman doğrudan çatışma içinde olurdu. Çoğu zaman polis gücümüzün tamamını parmağında oynatacak kadar zeki ve kurnaz olan suçluya sempati duyuyorum.”
"Vakanın ne kadarını hatırlarsınız bilmiyorum," diye yavaşça devam etti. “İlk başta kesinlikle benim de kafamı karıştırmaya başlamıştı. Geçen 12 Aralık'ta, kötü giyimli ama daha iyi günler gördüğü belli olan bir kadın, kocası William Kershaw'un kayıp olduğunu Scotland Yard'a bildirdi, adamın bir işi veya görünüşte sabit bir meskeni yoktu.
(…)
Polly içgüdüsel olarak gazetesini bırakmıştı; gergin havası, ürkek ve sulu gözleriyle bu nazik yabancı, hikâyesini tuhaf anlatış tarzıyla onu bir şekilde etkisine almıştı.
“Bilmiyorum,” diye devam etti adam, “Alman'ın polise anlattığı hikâyeyi hatırlar mısınız? Diğerinin karısı daha doğrusu dulu tarafından da her ayrıntısı doğrulanmıştı. Kısaca şöyleydi: Otuz yıl kadar önce o sıralar yirmi yaşında olan Kershaw, Londra'daki hastanelerden birinde bir tıp öğrencisiydi ve birlikte bir başkasıyla daha ev arkadaşlığı yaptıkları Barker adında canciğer bir dostu vardı.
Bu üçüncü arkadaş görünüşe göre eve hipodromda kazandığı epeyce büyük miktarda bir parayla gelmiş ve ertesi sabah yatağında öldürülmüş hâlde bulunmuştu. Neyse ki Kershaw geceyi hastanede nöbette geçirdiğinden kendisi için geçerli bir kanıt gösterebilmişti. (…) Barker pek zekice yapılmış bir planla yurt dışına çıkmayı başarmış ve çeşitli iniş çıkışlardan sonra nihayet Doğu Sibirya'daki Vladivostok'a yerleşmiş ve orada Smethurst takma adı altında kürk ticareti yaparak muazzam bir servet kazanmıştı.
(…)
" eski arkadaşı William Kershaw'a dört kez mektup yazmıştı. Bu mektuplardan ikisi yirmi beş yıldan fazla zaman önce yazılmıştı ve şimdiki vakayla ilgisi yoktu, üstelik -dediğine göre Kershaw uzun süre önce onları kaybetmişti.
(…)
Kershaw, Smethurst'ün giderek kabaran cüzdanından çeşitli taleplerde bulunmuş ve milyonerin yaşadığı ülkenin uzaklığı düşünüldüğünde beyhude olmaktan öte gidemeyecek türlü tehditler, bu taleplere eşlik etmişti.
“Ama artık dönüm noktası gelmişti ve Kershaw son bir tereddüt ânından sonra, Smethurst tarafından yazıldığını iddia ettiği ve hatırlayacak olursanız bu sıradışı suçun gizemli hikâyesinde çok önemli bir rol oynayan son iki mektubu Alman arkadaşına verdi.
(…)
“İkinci mektup Southampton damgalıydı,” diye devam etti köşedeki adam sakin bir şekilde, “ve işin tuhafı, Kershaw'un Smethurst'ten aldığını iddia ettiği, zarfıyla sakladığı, tarihli tek mektup buydu. Oldukça kısa bir mektuptu,” diye ekledi, bir kez daha bir kâğıt parçasını göstererek.
“Sayın Efendim, - Birkaç hafta önceki mektubuma atfen, Tsarskoe Selo'nun önümüzdeki Salı günü, ayın 10'unda Tilbury'ye yanaşacağını size bildirmek istedim. Orada ineceğim ve yakaladığım ilk trenle hemen Londra'ya gideceğim. İsterseniz benimle öğleden sonraki saatlerde Fenchurch Caddesi İstasyonu'nda birinci sınıfın bekleme salonunda buluşabilirsiniz. Tahminimce otuz yıllık aradan sonra yüzüm size tanıdık gelmeyebilir, bu yüzden beni üzerimdeki ağır Astragan kürk palto ve aynısından bir başlıkla tanıyabileceğinizi söyleyebilirim. O zaman kendinizi bana tanıtabilirsiniz ve ben de söyleyeceklerinizi şahsen dinleyebilirim.
'Saygılarımla,
'Francis Smethurst.
“William Kershaw'un heyecanlanmasına, karısının ise gözyaşı dökmesine neden olan bu son mektuptu. (…) Yabancı bir yerden gelen -kocasının hikâyesine göre işlediği bir suçu zaten vicdanında taşıyan bu adamın tehlikeli bir düşmandan kurtulmak için başka bir suçu daha göze alabileceğinden korkuyordu.
(…)
“O gece karısı endişe içinde bekledi ama adam geri dönmedi. Kadın, ertesi günü Fenchurch Caddesi çevresinde anlamsız ve beyhude araştırmalar yaparak geçirmiş görünüyor; ve 12'sinde Scotland Yard'a gidip bildiği detayları vererek Smethurst tarafından yazılmış iki mektubu polise teslim etti.”
(…)
“Ayın ancak 31'inde,” diye devam etti bir süre sonra, “tanınmayacak derecede bozulmuş bir ceset iki mavnacı tarafından kullanılmayan bir mavnanın içinde bulundu. Bu mavna bir zaman önce Londra'nın Doğu Yakası'ndaki uzun depoların arasından nehre inen o karanlık basamaklardan birinin dibine demirlemişti.
(…)
Dediğim gibi ceset tanınmayacak kadar bozulmuştu; muhtemelen on bir gündür oradaydı ama gümüş bir yüzük ve kravat iğnesi gibi çeşitli eşyalar teşhis edilebilirdi ve Bayan Kershaw bunların kocasına ait olduğunu tespit etti.
Kadının Smethurst'e yönelttiği suçlama ayyuka çıkmıştı ve cesedin mavnada bulunmasından iki gün sonra polisin, elinde adama karşı çok güçlü bir dava olduğundan şüphesi kalmadı ve uyanık röportajcılar tarafından zaten sürekli rahatsız edilen Sibiryalı milyoner, Cecil Otel'deki lüks süit odasında tutuklandı.
(…)
Polly, Smethurst'ün resmini o sıralarda resimli gazetelerde gördüğünü söyledi. Ardından adam küçük bir fotoğrafı onun önüne bırakarak ekledi:
“Bu yüzde sizi en çok etkileyen şey ne?”
“Şey, sanırım kaşlarının hiç olmaması yüzünden garip, şaşkın ifadesi ve saçlarının komik yabancı kesimi.”
“Evet, neredeyse tamamen tıraş edilmiş gibi görünüyor. O sabah kalabalığı yarıp mahkemeye girdiğim zaman, sanık sandalyesindeki milyoneri ilk gördüğümde beni en çok etkileyen şey de bu olmuştu. Uzun boylu, duruşu dik, asker görünümlü bir adamdı, yüzü güneşten yanmış, bronzlaşmıştı. Ne bıyığı ne de sakallı vardı.”
(…)
Buna rağmen sen derece sakin görünüyordu; sanık kürsüsünde bir sandalyede ağırlanıyordu -bir milyoner olarak- ve birkaç tanığın sorgulama için çağrıldığı aralıklarda avukatı Sör Arthur Inglewood ile hoşça sohbet ediyordu; bu tanıkların sorgusu sırasında eliyle başını gölgeleyerek oldukça uysal şekilde oturuyordu.
“Müller'le Bayan Kershaw polise daha önce anlatmış oldukları hikâyeyi tekrarladılar.
(…)
Polisin zekice ortaya çıkardığı iki ayrı tanık daha, aynı kılıksız kişinin 10 Aralık Çarşamba günü saat 6.15'te birinci sınıf bekleme salonuna girdiğini ve doğruca, odaya daha yeni girmiş bulunan ağır kürk paltolu ve kalpaklı beyefendiye gittiğini görmüştü. İkisi bir süre konuşmuşlardı; kimse ne dediklerini duymamıştı ama az sonra birlikte yürüyüp gitmişlerdi. Hangi yöne gittiklerini kimse bilmiyor gibi görünüyordu.
Francis Smethurst ilgisizliğinden sıyrılıyordu; cesaret verici yumuşak bir gülümsemeyle başını sallayan avukatına fısıldiyordu. Cecil Otel'in çalışanları Bay Smethurst'ün 10 Aralık Çarşamba günü gece 09.30 civarında bir arabayla ve yüklü bir bagajla otele geldiğine dair ifade verdiler; ve bu savcı için davanın kapanışı oldu.
O mahkeme salonundaki herkes Smethurst'ün hâlihazırda darağacında sallandığını görmüştü.
(…)
Tam o anda, Sibiryalı milyonerin boynu, mecazi olarak kelimenin tam anlamıyla nazik bir durumdayken bile, Sör Arthur uzun gevşek kollarını gerip masanın üzerine doğru eğildiğinde kadın seyircilerden beklenti dolu bir kıkırdama yayıldı. Etki yaratmak üzere bekledi -Sör Arthur doğuştan aktördür- ve bunu yaptığından hiç şüphe kalmadığında en yavaş, en çekici ses tonuyla usulca konuştu; '10 Aralık Çarşamba günü akşam 06.15 ile 08.45 arasında William Kershaw adlı şahsın öldürüldüğü iddiasıyla ilgili olarak Sayın Yargıç, şimdi aynı William Kershaw'u 16 Aralık Salı günü ikindisinde, yani sözüm ona cinayetten altı gün sonra canlı gören iki tanığı çağırmayı teklif ediyorum.'
(…)
“Torriani ve onun Commercial Roaddaki otelinde çalışan bir garson 10 Aralık'ta, öğleden sonra saat 03.30 civarında pejmürde kılıklı birinin kahve salonunda oyalanıp çay sipariş ettiğine dair ifade verdiler. Yeterince hoş ve konuşkan biriymiş, garsona adının William Kershaw olduğunu söylemiş. (…)
Çayını bitirdiğinde biraz daha oyalanmış, sonunda çıkıp yolun köşesinde kaybolmasının hemen ardından garson bu pejmürde kılıklı çenebaz adamın unuttuğu eski bir şemsiyeyi fark etmiş. (…) Yaklaşık bir hafta sonra ayın 16'sı Salı günü öğleden sonra 01.00 civarında aynı pejmürde kılıklı kişi gelip şemsiyesini istemiş.
(…) bu ikinci seferde de oradan ayrılır ayrılmaz garson, kahve salonundaki masanın altında bir cüzdan bulmuştu. İçinde çeşitli mektuplar ve faturalar vardı ve hepsi William Kershaw adına düzenlenmişti. Bu cüzdan ortaya çıkarıldı ve mahkeme salonuna dönen Karl Müller tarafından, yasını tuttuğu sevgili arkadaşı William'a ait olduğu kolayca tespit edildi.”
“Bu, sanık aleyhine açılan davaya vurulan ilk darbeydi. Kabul edersiniz ki oldukça da sertti. Dava iskambil kağıdından ev gibi çoktan çökmeye başlamıştı. Yine de o randevu, Smethurst ile Kershaw arasındaki tartışma götürmez buluşma, sisli gecedeki tatmin edici bir açıklama gerektiren o iki buçuk saat vardı."
“Uyuşukluğundan iyice sıyrılmış olan Francis Smethurst, genizden gelen sesiyle ve neredeyse belli belirsiz, bir parça yabancı aksanla konuşarak geçmişiyle ilgili Kershaw'un hikâyesini sakin bir tavirla reddetti; adının hiçbir zaman Barker olmadığını ve otuz yıl önce herhangi bir cinayet vakasına kesinlikle karışmadığını beyan etti.
‘Ama bu Kershaw denen adamı tanıyordunuz,’ diye ısrar etti Yargıç, 'ona yazdığınıza göre?'
‘Affedersiniz ama Sayın Yargıç,' dedi sanık sakince, 'bildiğim kadarıyla Kershaw denen bu adamı hiç görmemiştim ve ona hiçbir zaman mektup yazmadığıma yemin edebilirim.'
‘Hiç yazmadınız mı?' diye tekrarladı Yargıç uyarır tonda. ‘Şu anda ona yazdığınız iki adet mektup elimdeyken bu tuhaf bir iddia.’
‘O mektupları ben yazmadım Sayın Yargıç,’ diye ısrarını sürdürdü sanık sakince, ‘onlar benim el yazım değil.’
‘Ki bunu kolayca kanıtlayabiliriz,' diye söze girdi Sör Arthur Inglewood alaycı bir ses tonuyla, sonra Yargıç'a bir paket uzattı, ‘buyurunuz bunlar müvekkilimin bu ülkeye ayak bastığından beri yazdığı, hatta bazıları gözümün önünde yazılmış mektuplar.’
(…) tutuklu Yargıç'ın isteğiyle birkaç kez bir kâğıda imzasıyla birlikte birkaç satır karaladı. İki el yazısı arasında en ufak bir benzerlik olmadığı sulh yargıcının şaşkın çehresinden okunabiliyordu.
(…)
“Francis Smethurst serbest bırakıldı şüphesiz; aleyhinde dava açılmasına yetecek hiçbir delil yoktu. Sanığın savunmasında davayı tamamen boşa çıkaran iki baskın nokta vardı; ilki, buluşmayı ayarlayan mektubu hiç yazmadığının kanıtlanması; ikincisi, ayın 10'unda öldürüldüğü sanılan adamın 16'sında sağ salim görülmüş olduğu gerçeği. Ama o hâlde Kershaw'a milyoner Smethurst'ün programını bildiren gizemli kişi kimdi?”