Başka türlü kazanma öyküsü: Büyüyemeyenler

“Büyüyemeyenler” isimli ilk kitabı okurla buluşan Melis Danişmend pek çoğumuzun hayatta kalma ve hayatla kalma mücadelesini mizahi bir dille anlatıyor. Danişmend’le yazma ve yetişkin olma hallerini konuştuk

11 Mart 2022 - 08:57

Gazetemiz yazarı ve müzisyen Melis Danişmend’in ilk kitabı “Büyüyemeyenler” geçtiğimiz haftalarda okurla buluştu. Mundi Yayınları etiketiyle çıkan kitapta Danişmend pek çoğumuza tanıdık gelen bir öyküyü, ‘büyüyeyeme’ halimizi mizahi bir dille anlatıyor. Hep kazanmak üzerine kurulu bir öğretiye ve hayata rağmen kaybedenlerin, kaybettiği halde hırslanmayanların, ruhlarını koyu elbiselere hapsetmeyip saçını topuz yapmamakta inat edenlerin öyküsünü… Danişmend ile “kişisel gelişememe hikâyesi” dediği kitabını konuştuk.

  • * Huzursuz şarkılar yapıyor lakin “huzur sesli diye anılıyorsunuz, yazdığınız kitapta hayat ve çelişkiler üzerine yazıyorsunuz lakin güldürüyorsunuz bu işte bir tuhaflık yok mu?

Aslında yok, çünkü amaçladığım şey buydu. Ben yazarken çok eğlendim, çok güldüm, gözlerimin dolduğu zamanlar da oldu. Bu neticede bir tür hesaplaşma kitabı. Kitabı pek çok duyguyu hissederek yazdım. Şarkılarda da hüzünden bahsederken onu mizahi bir dille anlatmak, dinleyicinin de konserlerde gülmesine yol açıyor. Yani çelişki gibi görünse de bunlar birbirini tamamlayan şeyler.

“YAZMAK TERAPİ GİBİYDİ”

  • * İnsanın kendiyle yüzleşmesi o kadar kolay bir iş değil. Hele bu yüzleşmeyi yazıp başkalarıyla da paylaşması. Siz üstüne bir de kendinizle dalga geçmişsiniz. Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?

2016 yılı benim hayatımdaki en zor yıllardan biriydi. O sene ülke için de ağır bir yıldı. Kitap 16 yıl sonra anne-baba evine geri dönmek zorunda kalmakla başlıyor. Bu 30’larının sonunda bir insan için çok mutsuzluklarla dolu bir dönem. Eve döndüğümde “ben bunu nasıl yöneteceğim” diye düşünüyordum. Mutsuz olmak yerine bir an durup bunun komik tarafını görmek insanı rahatlatan ve ileri götüren bir şey. Bir süre sonra bununla dalga geçebileceğimi ve burada bir malzeme olduğunu ve mizahi bir tonun olabileceğini gördüm. 2017’nin başlarında kendimi rahatlatmak için, biraz hafiflemek ve gülmek için yazmaya başladım. Yazdıkça kahkahalar attım, yeri geldi gözlerim doldu. Yazmak bir tür terapi gibiydi. Sonra yazdıklarımın benzer şeyleri yaşayan insanlara iyi gelebileceğini düşündüm. Yani aslında hepimizin yaşadığı ya da yaşayabileceği hayattaki bazı zor noktaları dile getirip “merak etmeyin yalnız değilsiniz, hepsi normal ve hepsi gerçekten bir gün geçiyor” demek istedim.

  • * Büyüyemeyenler çok keyifli bir kitap ve insan okurken arkadaşıyla sohbet eder gibi hissediyor. Gelen tepkiler nasıl?

Sıklıkla söylenen değerlendirmelerden biri  “kitabı adeta ben yazmışım gibi” cümlesi oluyor. “Ben bir kitap yazsaydım böyle olurdu” diyenler oluyor. Bu sözler beni hem sevindiriyor hem de duygulandırıyor. Yalnız olmadığımızı anlıyorum. Çünkü böyle şeyleri konuşmak, yazmak, yüzleşmek zordur.

  • * Bu kadar kişisel gelişim kitabı ve evrene gönderdiğimiz bunca mesajdan sonra siz niye böyle bir kişisel gelişememe kitabı yazıp kafamızı karıştırıyorsunuz?

(Gülüyor) O mesajlar nereye gidiyor ben anlamıyorum. Ben kişisel olarak bize öğretildiği yada şartlandırıldığımız  gibi gelişmedim. Başka yollar seçtim. Garanti işler seçmedim. İnişleri çıkışları çok yüksek sektörlerde yolumu bulmaya çalıştım. Çok geç bir yaşta evlendim, boşandım, çocuğum yok. Genel olarak insanların takıldığı şeylere hiç takılmayıp, takılmadığı şeylere çok fazla takıldım. Bolca zaman kaybettim. Kendimi garantiye alacak hiçbir şey yapmadım. Dolayısıyla kişisel gelişim kitaplarında önerilen yoldan farklı bir yolda yürüdüm. Bu bir kazanma öyküsü değil bir kaybetme öyküsü.

  • * Bu gerçekten bir kaybetme öyküsü mü?

Aslında hayır. Kitabın çıkış noktası kaybetme duygusu. 2016 yılı benim için kaybetme duygusunun yoğun olduğu bir yıldı. Ortaya çıkan sonuç bir kaybediş öyküsü değil. Tam tersi kabullenme ve bir tür kazanma öyküsü. Çünkü hayatı, kendini kabullenmek ve yüzleşmek bir kazanımdır. Dolayısıyla ben hiç karanlık bakmıyorum. Kitabı umutla bitirmek istedim, okuyucunun da kendini iyi hissetmesini istedim.

“KARİKATÜRİZE BİR BÜYÜME HALİ VAR”

  • * Kitabın adı niye Büyüyemeyenler oldu?

İnsanların büyümekten anladığı şeyle benimki hiçbir zaman aynı olmadı. Hayatta bize öğretilen yollar var ya ben o yolları yürümedim. Kimi zaman yapmadım, kimi zaman beceremedim, bununla da barışıktım. Fakat genele baktığınız zaman aynı çizgide gitmediğinizi görüyorsunuz. Büyüyemeyenler adı biraz oradan çıkıyor. 

  • * Niye bu kadar büyüme ve büyütme heveslisiyiz?

Ben de aynı şeyi çok düşünüyorum. Mesela bazı Türk filmi ya da dizilerinde bir karakter evlendiği ya da iş kurduğu zaman inci kolye takıyor. Bu çok komik geliyor. Karikatürize bir büyüme hali var. Büyümenin bir kıyafet kodu var. Daha koyu renkler, daha ağır davranışlar. Koyu renk kıyafetlerle, koyu renk ruh hallerine bürünüyoruz. Galiba böyle olunduğunda hayatın sorumluğunun taşındığı hissediliyor, diğer türlüsü ciddiyetsizlik gibi algılanıyor.

  • * Bir de herkesin mutsuz olma durumu ya da zorunluluğu var. Kime sorsanız mutsuz olduğunu söylüyor. Hakikaten öyle miyiz?

Mutlu olduğumuzu çok göstermemek zorundayız. Çünkü bizi fazla yıpratan olaylarla karşılaşıyoruz, sürekli bir şeyler oluyor ki mutlu olmak ayıp gibi sayılıyor. İnsanlar eskiden varlığını göstermez “ayıp” derdi, şimdi mutluluk o hale geldi. Bazı konularda kendimize ve etrafımıza karşı çok tutarlı ve dürüst değiliz.

  • * Ve sanki bir kontrol düğmemiz var?

Tabii zaten böyle yetiştiriliyoruz, hep kontrollüyüz. Daima göz ucuyla başkasına bakarız. 

  • * Anne babanız kitabı okuduğunda ipliklerini pazara çıkarmanız hakkında hiç sitem etmedi mi? 

Etmediler çok güldüler. Babam kitabı hâlâ bitirmedi. İşlerden vakit bulduğunda, zamanı gelince okuyacakmış. Annem basılmadan önce okumuştu, çok güldü. Arkadaşlarından çok güzel yorumlar geliyor, hoşlarına gidiyor.

Fotoğraf: Uygar Önder Şimşek 

"KADIKÖY BENİM EVİM”

  • * Kitap galiba Kadıköy’de yazıldı ve ziyadesiyle Kadıköy ve Kadıköylülük var. Bu Kadıköylülüğü birazcık anlatır mısınız?

Kitap farklı yerlerde yazıldı ama evet Kadıköy’de yazılmaya başlandı. Kadıköy gerçek anlamda benim evim. Burada doğdum büyüdüm. Annem-babam Kadıköylü. O yüzden evimde yaşamaya devam ediyorum. Kitapta çok fazla Kadıköy var. Zaten ilk sayfaları Caddebostan’dan Göztepe’ye gidişle başlıyor. Pek çok sayfasında Caddebostan, Moda, Bağdat Caddesi var. Kadıköy’ün her bir köşesinden izler taşıyor. Aynı zamanda bildiğiniz üzere Kadıköylülük ruhu da var. Bu ruhla ilgili gözlemlerim, anılarım çok fazla var kitapta.

  • * Kitapta dört mevsim ve her mevsimde bir tema var. Niye bu temalar mevsimlere göre ayrıldı.  Evlilik, ilişkiler niye yaz mesela?

En başta yazma kolaylığı tanıdı. Her mevsimi bir temaya bağlamak bana daha kolay geldi. Kış evi anlatıyor. İlkbahar işler, yaz ilişkiler sonbahar da hayat. Bu fikir olarak da güzel geldi. Anlatmak istediklerimi tam olarak anlatmış oldum.

  • * İnsanlar kitabı okuyup bitirdiğinde ne düşünsün istersiniz?

Gülümseyerek, isterlerse bir parça duygulanarak. Başından beri istediğim şey gülümseyerek bitirmeleri.

  • Hayatınızda müzik ve yazma dengesi nasıl?

Bir ara çok dengeliydi. İkisi beraber yoğun şekilde sürüyordu. Haftanın altı günü gazetede mesai yapıyor, akşam sahneye çıkıyordum. Sonra kimi zaman müziğe daha çok ağırlık verdim, yazı kısmı biraz daha geride oldu. Bir dönem yazıya daha çok odaklandım.  Şimdi yazı ön planda ama mart sonu ya da nisan başı gibi bir single çıkacak ve onunla birlikte bir dengeye oturacak.

  • * 8 Mart’ı geride bıraktık. Ülkede zor olan iki işi birden yapıyorsunuz, kadın gazeteci ve müzisyen olmak nasıl bir şey?

En başta Türkiye’de insan olmak zor ama kadın olmak çok daha zor. Hep mücadele etmek zorundayız. Yolumuza çıkan engelleri aşmaya çalışmak zorundayız. İnsanların zihniyetini düzeltme ve bazı doğruları öğreterek ilerlemeye çalışmak zorundayız. Çok şükür son birkaç senedir bu konudaki bilinç ve eylem daha üst seviyeye yükselmeye başladı. Sosyal medyanın bazı taraflarını eleştirsek de ideal olanı yayma konusunda bize yardımcı olabiliyor.

 Çok geride kalmış zihniyetlerle 2022’de hiç olmaması gereken şeylerin konuşulduğu bir yerdeyiz. Bazen “dünya bir toz bulutuydu” kısmını baştan anlatmak zorunda kalıyoruz. Çok acı olaylar oluyor. Kadınlar hiç hak etmedikleri olayları yaşıyor ya da yaşayamıyor, hayatlarından oluyorlar. Bazen çok umutsuzluğa kapıldığım oluyor ama bu ülkede yaşamanın birinci şartı hep mücadele etmek, ondan da vazgeçmeyeceğiz

** Manşet Foto: Gül Deriş Bayram


ARŞİV