Beni ayakta tutan kararlılığım oldu

İllüstratör Mustafa Delioğlu: “Her zaman daha iyi işler yapmak için çok çalışıyorum. Kapaklarını ve resimlerini yaptığım kitapları okuyan çocuklar büyüdü baba oldu. O kitapları şimdi çocukları okuyor” diyor

03 Mart 2016 - 17:02
Kadir İNCESU
Mustafa Delioğlu, en çok çocukların tanıdığı isimlerden birisi. 40 yılda 2 bin kitabın kapağını ve iç resimlerini yapmış bir ressam. Eğitim almamış, kendisini yetiştirmiş. Bugüne kadar yaptığı hiç bir çalışmadan pişmanlık duymamış. Çalışmalarını ilk günkü coşku ve heyecanla sürdürüyor. İllüstratör ve Ressam Mustafa Delioğlu ile çocukluğundan bugünlere kadar olan yaşamı ve çalışmaları üzerine söyleştik.
Resme ilginiz nasıl başladı?
Erzincan’ın Paşağı köyünde doğdum. 7 -8 yaşlarımdayken sürekli resim çizdiğimi hatırlıyorum. Resme çok meraklı olan ilkokul öğretmenim de beni çok teşvik etti. O dönem çok sık Atatürk çizimleri yaptığımı hatırlıyorum. Kocatepe’deki fotoğrafına bayılır, sürekli onu çizerdim. İlkokulu da köyde bitirdim. 14 yaşımdayken İstanbul’a göç ettik. Feneryolu’na...

TABELACILIKTAN RESSAMLIĞA
Neler yaptınız o yıllarda?
Bir süre çıraklık yaptım. Fakat kafamda sürekli “Ressam olacağım” düşüncesi vardı. Ara vermeden çiziyordum. Aslında yazar olma düşüncesi de vardı ama resim daha baskın geldi. Fakat yaşamımın her döneminde okumayı da çok sevdim ve çok okudum. Aslına bakarsan beni buralara kadar okuma tutkum getirdi. Tamam, ressam olmak istiyorum ama para da kazanmam lazım. Ne yapabilirim diye düşündüm. Tutkuma en yakın iş tabela yapmak... Kısa bir süre tabelacı çıraklığı yaptım. Çizgi film backroundlarını resimlemeye başladım.
Resim en büyük tutkunuz. Ama bir yandan da geçinmek için çalışmak zorundasınız. Bu süreçte neler yaşadınız? Özel ders aldınız mı?
Resmi öğrenmek için de çok çalışıyordum; biraz bakarak, biraz el yordamıyla yolumu bulmaya çabalıyordum... Hayatımda bana resmi öğreten bir hocam olmadı. Kitaplardan, resimlerden öğrendim. Doğru dürüst sergi yok ki, gidip bakasın... Akademiye gidecek gücüm yok. Bütün bu durumların benim için bir dezavantaj olduğunu düşünmüyorum. Uzun ama sağlam bir süreç oldu. El yordamıyla, içgüdülerimle öğrendim. Başka çarem, seçeneğim yoktu. Ben ressam olmak istiyordum. Beni ayakta tutan da bu kararlılığım oldu.

“KAPAK GİZEMLİ OLMALI”
Çocuk kitapları için yaptığınız kapaklar ve resimlerle tanındınız... Çocuk kitapları çalışmalarınız nasıl başladı?
1970’li yıllarda Ostrovski’nin “Fırtına Çocukları” adlı kitabı için yaptığım kapak çok ses getirdi. İsmim duyulmaya başladı. Ne kadar istemediğim işler yapsam da illüstrasyondan geçineceğim diyordum her zaman. 1973’lü yıllarda çocuk kitapları dönemi başladı. Erdal Öz’ün isteğiyle Truman Capote’nin “Para Dolu Damacana” adlı kitabının kapağını ve iç resimlerini yaptım. Hep heyecanla, yeni şeyler deneyerek, çalışmalar yaptım. Çizerken, çocuk kitabı nasıl olmalı düşüncesinden yola çıkarak, yaptığım işin iyi olmasına dikkat ediyorum. Yapılan kapaklar samimi olmalı, kitabı yansıtmalı. İçerikle ilgili çok da ipucu vermeden, gizemli bir kapak olmalı... Çizimler de kitabın bir parçası gibi olmalı... Her şeyden önce illüstrasyon yapan kişi çok iyi bir okur olmalı. İşin severek ve duygulanarak yapılması lazım. Çalışmaların iş olarak mı, içten ve samimi olarak mı yapıldığını herkes anlayabiliyor. Aradan onca yıl geçmesine karşın hala heyecanla, sevgiyle yapıyorum çalışmalarımı...
Nasıl bir süreç sonunda çizimlerinizi yapıyorsunuz?
Dosya geldikten sonra okuyor, tipleri kafamda dolaştırmaya başlıyorum. Metni içime sindiririm. Çiziyorum, beğenmiyorum, atıyorum. Her kitabın çizimine çok acemiymişim gibi başlarım. Yaptığım işten keyif almam gerekir. Metnin, beni duygulandırması lazım. 40 yılda 2 binin üzerinde kitap kapağı ve iç resimlerini yaptım. O gün bugündür çocuk kitabı çiziyorum.
Çocukların tepkileri ne oluyor çalışmalarınıza?
Kapaklarını ve resimlerini yaptığım kitapları okuyan çocuklar büyüdü baba oldular. O kitapları şimdi çocukları okuyor. Umarım torunları da beğenerek okuyacaktır.
Fazla tevazuya gerek yok. Bu durumda benim çabamın da büyük rolü var. Sürekli çıtayı yüksek tutmaya çalışıyorum. Dolayısıyla da sürekli istek olduğunu söyleyebilirim. Kendimi de bıktırmamak adına sürekli yeni ve farklı tarzlar denerim. Çocuklardan da yaptığım işler için çok olumlu tepkiler geliyor.

“KADIKÖY’DE YAŞANIR”
“Delikanlılığım Feneryolu’nda geçti. Feneryolu’nun ilk gördüğüm halini özlüyorum. Köşkler, iki katlı yazlık evler vardı o zamanlar. Beyaz ve ahşap köşkler... Feneryolu, Erenköy, Suadiye yazlık bölgesiydi. Az katlı binalarıyla sakin bir yerdi. Yazlık sinemaları çok ilgi görürdü. Eski güzellikler kalmadı artık. Gerçi Kadıköy eskisi gibi yeşil. Şimdi Erenköy’de oturuyorum. İstasyonun yanındaki çarşı her daim gözbebeğim olmuştur. Özellikle istasyonun yanında bir ev aldım. Hala geçmişi yaşatıyor. Orası bir vaha gibi. Ne yaparlarsa yapsınlar Kadıköy’ü çok da perişan edemeyecekler zannediyorum. Kadıköyümüz güzel, Kadıköy’de yaşanır. Atölyemde iki yıldır Yeldeğirmeni’nde. Burası da çok güzel. En önemli isteklerimden birisi de yaşamımın resimli romanını yapmak.”

ARŞİV