Tiyatroyla da ilgileniyor, sunuculuk da yapıyor. Yakınlarda kitabı da çıkacak. Şimdilerde yeni albümü ile gündemde. Yeni, daha doğrusu ilk albümü ‘Ruhun Gemisi’nin lansman konserini geçtiğimiz günlerde Ağaç Ev Kadıköy’de veren müzisyen Bestem Yuvarlak ile uzun bir sohbet ettik…
Bir çok sanat dalı birbiriyle kardeş bence. Bunun en yakın örneğini geçenlerde ikinci klip çekimlerimizde yaşadım. Uluslararası bir projeden tanıştığım dansçı bir arkadaşımla ''Ölü Şehir'' adlı şarkıma Kadıköy sokaklarında bir klip çektik. Benim müziğim ve onun dansının ruhlarını birleştirdik bu klipte. Ama benim için müzik kendimi ifade etmemin en yalın dili...''Müziksiz bir hayat hatadır'' demiş Nietzsche, benim mottom da bu…
Konservatuvardan müzik bölümünden mezun oldum fakat tiyatro ile müziğe başladığım yıllar aynı zamanlardı. Bu sene ikinci konservatuvarımı okumaya karar verdim, oyunculuk bölümündeyim. Sahne sanatlarını bir bütün olarak görüyorum. Şarkı söylerken beden diliniz bunu yansıtmıyorsa, dinleyiciye bunun enerjisi o kadar geçmez bence. Bu da tüm bu alanların birbirine hizmet etmesi ile oluyor. Birbirlerinden beslenen sanatlar hepsi aslında.
İsmimi babam koymuş, o da gençliğinde müzikle ilgilenmiş hatta yayınlanmayan bir kasedi var elimizde. Abimin adı da Ozan, o da müzisyen. İnsan isminin ruhunu taşır, buna çok inanırım ben. Mesleğime de çok uygun tabi.
Konservatuvarın son senesi itibari ile repertuvarımı genişletip sahneden hayatımı geçindirmeye başladım. Ama lise yıllarımdan beri müzikle ilgileniyorum yani 15 yıldır. Albüm yapmak o zamanlardan beri hayalimdi ama gerçekleşeceğini bildiğim bir hayalden bahsediyorum tabi. O zamanlarda sözlerini yazdığım şarkıların müziklerini konservatuvar zamanlarımda yazmaya başladım. Cem Çatık (eşi) ile tanışınca bu fikrin gerçeğe dönüşeceğini anladım. (gülümsüyor)
Bence her tarzın içinde olduğu, özgün ve beni anlatan, hikayesi olan şarkılarla dolu bir albüm oldu. Biz genelde aynı şeyleri dinlemeyi seven, yeniye çok açık olmayan bir milletiz ki ben de böyleyim! Ama bence hayatlarımızın 22 dakikasını başka birinin ruhuna ayırabiliriz diye düşünüyorum…
Lise yıllarımda bu şarkıların sözlerinin de içinde bulunduğu bir defterim vardı ''Ruhun Gemisi'' adında. Bu ismi de serbest çağrışımları sevdiğimden koymuştum. Sonra albüme de adını verdim. Çünkü biriktirdiğim anılar, onca farklı deniz, yaşadığım tüm med-cezirler'i taşıyorum bu gemide ve hepsi müziğime yansıdı ''Ruhun Gemisi''ni oluşturdu.
Bu konuyla ilgili benim de kafam karışık aslında. (gülüyor) Bunun sebebi de yıllardır çalıştığım müzik gruplarında da farklı tarzlar icra ediyor olmam bence. Albümün spesifik bir tarzı yok. ''Çek Git'' gypsy jazz, ''Ölü Şehir'' alternatif, ''Yağmur'' pop... Ama geneliyle ben bu albüme alternatif diyorum çünkü o tarzların kendimcesini yaptığımı düşünüyorum.
Ben karakter olarak enerjik ve durmak bilmeyen bir insanım ama tabi benim de bir karanlık tarafım var. İşte o karanlık taraf tam da ''Ölü Şehir'', ''Büyülü Şarkı''... Ürettiğim şeylerin çoğu nedense melankolik aslında. Bunu ikinci albümümde daha çok göreceksiniz, ilkinde herkesi korkutmak istemedim. (gülüyor) Müzik her ruh haline hizmet etmeli bence... Eğlenceli şarkılar beni anda kalmaya iter ama hüzünlü şarkılar beni geçmişe ya da geleceğe götürür...
Yani aslında şöyle bir şey var; Türkiye'deki müzik piyasasında, şarkılarını kendin yapıyorsan müzisyensin ama sadece söylüyorsan şarkıcısın. Bu biraz çiğ bir tabir. Tabi ki her şarkıcı kendi şarkılarını yazmak zorunda değil ama eğer böyle bir yeteneği varsa o zaman efsane oluyor bence. Misal Bülent Ortaçgil. (deli severim kendisini)
Bu aralar singer-song writer dediğimiz tabir... Üçüncü yenilerle baya bir genç kuşak müzisyen çıkmaya başladı ülkemizde böyle üretimler olması çok güzel... Kendi müziğimde ise genelde sözler melodi ile beraber ortaya çıkıyor. Gitarla beraber yazmaya başlıyorum ama düzenlemelerde yardım alıyorum.
Didem Madak'la tanışmam yakın bir arkadaşımın ''Ahlar Ağacı'' kitabını hediye etmesi ile oldu. Sonrasında tüm kitaplarını onu anlamaya çalışarak okudum. Çok sevdiğim bir şair. Onun da uzaklardan beni anladığını hissediyorum. Daha sonra ''Son Dizesiz Şiirler'' adlı belgesel için Didem Madak şiirlerinden bir şarkı yapmamız istendi, seve seve kabul ettim ve Cem Çatık ile ''Büyülü şarkı'' yı besteledik. Tabi tüm şiirlerini sevdiğim için şarkının sözlerine bir türlü karar veremiyordum. Sonrasında üç kitabındaki şiirleri derledim. İsmini de böyle koydum çünkü o yaşasaydı bu ismi çok severdi…
Kitabın adını ''Deneme Yamulma'' diye değiştireceğim çünkü aynı isimle bir kitap zaten varmış! Henüz çıkmadı kitap, düzenlemelerimi bitiremediğim için ama bu sene içinde çıkaracağım. Şimdiye kadar yazdığım küçük öyküler, şiirler, denemelerden derlediğim bir kitap olacak. Asla bir iddiam yok edebiyatla ilgili. Sadece yine ruhumdakileri tanımadığım insanlarla paylaştığım bir yazılı kayıt kalsın istiyorum. Hayatta anlaşılmak ile ilgili bir derdim var. ''Ruhun Gemisi''ni, ''Deneme Yamulma''yı yani parçaları birleştirince bana ulaşılan bir puzzle gibi düşünüyorum bu durumu…
Eşim ile uluslararası bir müzik projesinde tanıştık ve bizim hikayemiz müzik aşkı olarak başladı yani hem birbirimize hem de ikimizin ayrı ayrı müziğe olan aşkının birleşimi gibi öykümüz… Subway Jazz Station adlı bir caz ekibimiz var orada beraber sahne alıyoruz. Ayrıca onun ''Cem Çatık Experimentals'' adında progressive rock yaptığı bir ekibi ve XIII adında bir albümü var. Bir de abimin vokali olduğu ''Sunburst'' ve ''Freeway'' de beraber çalıyorlar. Ağaç Ev'de sıklıkla dinleyebilirsiniz blues seviyorsanız.
Müzisyen çift olmanın avantajları tabi ki çok fazla ama dezavantajları da yok değil tabi. Bu aralar ayrı ayrı projelerde çalıyoruz, çalışıyoruz dolayısıyla pek de birbirimizi göremiyoruz. Avantajlarına gelirsek bir kere ürettiğimiz şeyleri olumlu bir şekilde geliştirmek bunların en başında geliyor. ''Bubinga Records'' adında bir stüdyomuz var, beraber işletiyoruz. Cem prodüktör aynı zamanda ve benim de prodüktörüm bazen çakıştığımız taraflar da olmuyor değil tabi.
Star Tv'de yayınlanan ''Star Akademi'' yarışmasına katılmıştım. En büyük sebeplerimden biri burada bize eğitim verileceğinin söylenmiş olmasıydı. Jüride Atilla Özdemiroğlu ve Sertab Erener vardı ve ikisini de çok severim. Fakat tv bambaşka bir dünya. Ben seçmede yabancı şarkı söylemek istedim fakat prodüksiyon türkü söylemem gerektiğini söyledi. Mamak Türküsü' nü söyledim ben de. Tabi seçilmedim. Ama umrumda da değil. Çünkü bu tür yarışmalar popüler kültüre hizmet ediyor. Seçtikleri yarışmacıları bile birilerine benziyor diye alıyorlar. Şimdilerde ise O Ses'e katılmayanı dövüyorlar. (gülüyor)
Ben üretim yapılan her sanat eserinin şans verilmeye hakkı var diye düşünüyorum. Fakat bizim ülkemizde yaptığınız üretimler ses getirmediyse (yani milyonlara ulaşmadıysa ki bu da birilerinin size sponsor olmasıyla oluyor) başarısız sayılıyorsunuz. Öncelikli olarak bu algıdan kurtulmalıyız. Ürettiklerimizin üzerinde çok vakit kaybetmeden bir diğerlerini yaratmalıyız. Ben müzik dünyasında saygı gören, yenilikçi işler yapan, en az üç çocuk değil üç albüm yapan biri olmak isterim. Sadece bu düşüncede kaygılarım var. İnsanlara ulaşmak internet çağıyla kolay görünse de maalesef tekelleşmiş kalıplar var. Bunları yıkmak ve olabildiğince insana, canlıya ulaşmak istiyorum müziğimle. Umarım başarabilirim...
Şu sıralar Bkm'nin ''Sevimli Dostlar'' adlı müzikalinde oynuyorum. Hatta 9 Aralık Pazar günü Kadıköy Halk Eğitim Merkezi'ndeyiz, bekleriz… 6 Aralık Perşembe Karga'da konserim var, beklerim. Bunun dışında her cumartesi Kadıköy'de Fayton Greek Taverna'da şarkılar söylüyorum, ona da beklerim. Tüm bunlar haricinde üretimlere gelirsek; şubat ayında No Land grubunun vokalisti ve sevdiğim bir arkadaşım olan Kamil Hajiyev ile bir düet yayınlamayı planlıyoruz. İkinci albümümü de bu yaz kaydetmeyi düşünüyorum.
Evet var tabi, burada yaşıyorum. (kahkahalar) Kadife Sokak'ta oturuyoruz. Açık adres veremesem de röportajı okuyanları kahveye beklerim, instagramdan yazınız efenim. (gülüyor) Ayrıca lise yıllarım özellikle Kadife Sokak'ta geçti. Albümün ruhu da buralı zaten... Tüm arkadaş çevremizde burada, bu yüzden albüm lansmanını Ağaç Ev'de planladım.
Evet. Street art yapılan lokasyonları ve minimal görüntüler yansıtacak yerleri seçmeye çalıştık sevgili yönetmenim Hikmet Güler ile. Şarkının kendisi buralı görseli de öyle olsun istedik.
Kadıköy ruhu gerçekten bambaşka. Yardımlaşmayı seven, tüm canlılara kucak açan, her türlü alt kültürlerin olduğu bir yer burası. Bu semtin hümanist, melankolik, bazen serseri hali müzik kültürüne de yansıyor tabi. Yaşadığım yeri çok seviyorum. Bir gün İstanbul'dan taşınmak zorunda kalırsam tek özleyeceğim yer Kadıköy olur…